New York Times’da çıkan bir haberde Philadelphia’da bir mimar olan Lizzie Rothwell’in oğlunu okula gönderirken, çantasına defter ve kalemlerin yanında, bir de taşınabilir karbondioksit (CO2) ölçme cihazı koyduğu yazıyordu. Bu cihazla okul havasının ne kadar temiz olduğunu gözlemek istiyordu. Çünkü biliyordu ki, düşük CO₂ değerleri, çocuğunun bulunduğu ortamdaki havalandırma düzeyinin iyi olduğunu gösterecek, o da oğlunun koronavirüse yakalanma olasılığının düşük olduğunu bilerek rahatlayacaktı.
Ancak gördü ki, öğle yemeği sırasında kafeteryadaki CO₂ düzeyi önerilen değerlerin (800 ppm) neredeyse iki katına çıkıyordu. Öğrendiklerini okul müdürüyle paylaştı ve öğrencilerin dışarıda yemek yiyip yiyemeyeceklerini sorguladı.
Haberde, binaların güvenli olup olmadığını belirlemek için çocuklarının okullarına gizlice karbondioksit monitörleri sokan ebeveynlerin sayısının giderek arttığı, yeni eğitim yılının başlamasından bu yana siparişlerin ikiye katlandığı yazıyordu. Bu ebeveynlerin çoğu, monitörleri sınıfa nasıl sokacakları, topladıkları verileri nasıl yorumlayacakları ve bulgularıyla okul yönetimine nasıl yaklaşacakları hakkında karar almak için sosyal medya üzerinden bir topluluk dahi oluşturmuşlar. Haberde bazı okulların CO₂ monitörlerini resmi pandemi önlemlerinin bir parçası haline getirdiği, New York’ta devlet okullarına hükümet tarafından dağıtıldığı ve İngiliz hükümetinin de benzer bir önlemi uygulamayı planladığını da okuyoruz.
Okullarda iç hava kalitesinin önemi
Koronavirüs Covid-19, aerosoller olarak bilinen, havadaki küçük damlacıklar yoluyla yayılıyor. İç ortam havasının iyileştirilmesi, bu aerosollerin konsantrasyonunu ve enfeksiyon riskini azaltıyor. Virüs miktarı CO₂ arttıkça artıyor, havalandırma ile azalıyor.
Ancak halkın ortak alanlardaki viral aerosollerin birikmesi bir yana, havalandırma oranını ölçmesinin kolay bir yolu yok. İşte bu nedenle virüsün hava yoluyla ve solunarak yayıldığına inananlar olarak, toplu halde bulunulan binalara CO₂ monitörleri konulması gerektiğini savunuyoruz. Kapalı alanlara insanların daha gönül rahatlığı ile girebilmesinin yolu da bu.
Görünen o ki sınıflarda havalandırma konusunu yeterince ciddiye almayan okul yönetimleri bu duyarlılıktan pek memnun değil.
Salgının geçmesini bekleyerek okullara yatırım yapmayanlar virüsün yokluğunda bile, iç mekan karbondioksit seviyelerini azaltmanın faydasını göz ardı ediyorlar. Araştırmalar, orta derecede yüksek CO₂ seviyelerinin bile başarıyı etkilediğini ve havalandırmanın iyileştirilmesinin bilişsel performansı artırabileceğini gösteriyor.
Ortalama CO₂ yoğunluğundaki her 100 ppm artış için, öğrencilerin derse devamı yılda yaklaşık 0,4 gün azalıyor. Havalandırma oranındaki kişi başına her 1 L/s (3,6 m³/h) artış için hastalanma oranı %1,6 azalıyor. İç hava kalitesi sağlanmış bir sınıfta ders yapan öğrencilerin sınav puanları, bilişsel işlevi, dersi anlama düzeyi artarken, astım, solunum hastalıkları, hastalanma, ders devamsızlığı azalıyor. İç hava kalitesini iyileştirmek en az sınıf mevcudunu azaltmak kadar etkili oluyor.
Ebeveyn, öğrenci, öğretmen çabası yetmez
Ülkemizde de pek çok öğretmen ve ebeveyn çocuklarının sınıflarında kendi kaynakları ile önlemlerini almak için çaba sarf ediyor. Ama ülkemizdeki okulların derin altyapı sorunları mevcutken ve birçok ailenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar uygun değilken hava kalitesi monitörü veya havalandırma sistemini karşılamaya mecbur kalmamaları gerekiyor.
Pek çok ülkede her sınıf için hava kalitesi monitörleri satın almak ve alınan sonuçlara göre sistemlerin tesis edilmesi için yetkililere baskı yapılıyor.
Örneğin Belçika’da restoranlarda, spor salonlarında ve diğer binalarda CO₂ monitörleri zorunlu. Bu, salgın olsa da olmasa da kalıcı olarak yapılması gereken bir şey ve sadece okullarda değil havayı paylaştığımız her yerde gerekli.
Hollanda örneği de çok çarpıcı. Okullarda havalandırma için özel bir ödenek (SUVIS) ayırmışlar. Bu ödenek, mevcut okul binalarını yenilemeye yönelik. Amaç, iç mekân iklimini iyileştirmek için gerekli ve enerji açısından verimli önlemlerin alınması. Hükümet, okullarda iç mekân iklimini iyileştirmek için 360 milyon Avro ayırmış.
Salgın ile hava kalitesinin ilişkisi kabul edildiğinde, girdiğimiz her kapalı alanın havasının sorumluluğu bireylere değil o yapıyı işletenlere ait olacak. Yanında CO₂ ölçerlerle dolaşan insanlar kirli havaya maruz kaldığına dair davalar açabilecek. Ortalık karışabilir.
Her havalandırma yöntemi uygun değil
Tıp dergisi The Lancet Covid-19 Komisyonu Nisan 2021’de yayınladığı kılavuzda, binaların hava yolu ile bulaşan hastalıkların yayılmasında kritik bir rol oynadığını, havalandırma ve hava temizleme yöntemlerinin okulların güvenli bir şekilde yeniden açılabilmesini sağlayabileceğini açıkladı. Havadan bulaşan hastalıklar için Sağlıklı Okul Binası İçin Önlemlerini: “Temiz dış hava ile havalandırmak (%100 taze hava), filtre sınıfını yükseltmek, mümkün olan en yüksek verime sahip filtreleri kullanmak, eğer her ikisini de sınırlı olarak yapılabiliyorsa, ilave HEPA filtreli portatif hava temizleyiciler kullanmak” diye özetledi.
Ayrıca önemli bir uyarıda bulundu: Son zamanlarda pek çok okulda uygulanmasını düşünülen ve hatta uygulanan diğer stratejiler (bipolar iyonizasyon, plazma sistemleri, iyonlaştırıcılı veya UV’li taşınabilir hava temizleme üniteleri, kuru hidrojen peroksit, fotokatalitik oksidasyon gibi), kanıtlanmamış etkinlikleri nedeniyle kullanılmamalıdır. Ayrıca aşırı derin yüzey temizleme çabalarından (ör. sisleyiciler veya elektrostatik püskürtücüler kullanarak) aynı nedenlerle kaçınılmalıdır. Bunun yerine, okullar, kaynaklarını SARS-CoV-2’nin havadan bulaşma riskini azaltmaya odaklamalıdır.
Sadece pencere açmak da yetmez ama…
Dünyanın pek çok ülkesinde hükümetler okullarda eğitimin sağlıklı ve sürdürülebilir olabilmesi için, kış şartları da düşünülerek “sadece pencere açmanın” yeterli olmayacağını gördü ve önlem paketlerine solunum yolu ile bulaşan virüslere karşı yapılabilecekleri de ekledi.
Ülkemizde ne yazık ki bu konuda herhangi bir söylem işitmedik. Her gün karantinaya alınan sınıf haberleri ile karşılaşıyoruz ve salgının şiddeti henüz kara kışa girmeden artıyor. Soğuk havada açık tutulacak pencerelerin ayrı hastalıklara yol açma ihtimali de var.
Yetkililerin ağzından mevcut okulların iyileştirme çalışmaları ile birlikte, çağdaş ve sağlıklı ortam koşullarının sağlandığı yeni okul binalarının açılış haberlerini duymayı bekliyoruz. Kısaca okullarda çocuklarımızın sağlığının bir öncelik olacağına dair güvence istiyoruz.
Karar vericilerin cevap bulmaya çalışacağı soru ise şu olmalı: Ebeveynlere güven vermek, öğrenci ve öğretmen sağlığını ve performansını korumak için hangi uygun maliyetli stratejileri uygulayabiliriz? Bütünsel ve eyleme geçirilebilir bir iç hava kalitesi görüşüne sahip olunursa bu sorunun doğru cevapları bulunur ve harekete geçilebilir.
Tam son satırları yazarken Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile ilgili açıklamalarına denk geldim. Bütçenin yüzde 15,6’sını, yani aslan payını eğitime ayırdıklarını söyledi. Bu payı nasıl kullanacaklarını izleyip görelim.