AVM’ler mi, okullar mı açılsın tartışması, AVM’lerin hayatımızın vazgeçilmez bir parçası gibi algılandığını hatırlattı yeniden. Art arda açılan birçok AVM de artık tanıtımlarını yalnızca alışveriş değil, bir kültür ve yaşam merkezi olduklarını vurgulayarak yapıyor.
Asuman Suner, Hong Kong -İstanbul/ Şehri Şahsileştirmek (Metis, 2018) başlıklı kitabında, biri bundan 200 yıl kadar önce dağınık balıkçı köyleri dışında kentsel dokusu olmayan, diğeri yüzyıllar boyu İmparatorluk başkenti olmuş iki şehrin son 30 yıl içinde küresel süreçlere eklemlenme çabalarındaki benzerlikleri ve farklılıkları, ağırlığı Hong Kong’a vererek değerlendirmiş. Kitabın Hong Kong’un AVM-Kent olma sürecine dair bölümünden uzunca bir alıntıyı yazarın izniyle paylaşıyoruz.
“Hong Kong’un AVM-kent olmasının tohumları 1966 yılında Kowloon yarımadasında kentin ilk alışveriş merkezi kompleksi Ocean Terminal Mall’un açılmasıyla atılır.¹ Büyük yolcu gemilerinin yanaştığı limanda inşa edilen Ocean Terminal’dan açıldığı dönemde yalnızca turistler yararlanabilse de, bu lüks mekân Hong Kongluların tüketimin büyüsüyle tanışmalarının ilk adımını oluşturmuştur. Kentte daha sonra üst seviyeye ulaşacak olan “marka bilinci” burada şekillenir. 1970’lerden itibaren ekonomik büyüme, refah artışı ve orta sınıfın gelişmesiyle birlikte tüketim kültürü serpilecek, lüks tüketimin yanı sıra modern ve Batılı hayat tarzının deneyimlenebileceği yerler olarak da algılanan alışveriş merkezleri ardı ardına açılacaktır.²
Kent ekonomisinin büyük oranda perakende sektörü üzerine kurulu olması nedeniyle, kentte izlenen şehircilik anlayışı “AVM merkezli kentsel gelişim modeli” olarak şekillenir: Hong Kong’da “milyonlarca insan için AVM’ye gitmek tercih değil, zorunluluktur”³. Metro girişleri, yeraltı yolları, yaya üstgeçitleri AVM’lere açılacak şekilde düzenlenmiştir. AVM’ler bu bağlantılar vasıtasıyla kurumsal binalar, devlet binaları, ofis, rezidans ve otel kompleksleriyle bütünleşir. Kent merkezinde bir yerden bir yere gitmek muhakkak birden fazla AVM’nin içinden geçilerek gerçekleştirilebilecek bir edim halini alır. Özel yaşam alanlarının çok küçük olduğu, yılın büyük bölümünün sıcak ve nemli geçtiği düşünülünce, AVM’lerin klimalı ortamının insanlar için evi ikame eden bir buluşma ve zaman geçirme mekânına dönüşmesi kaçınılmaz hale gelir. Hong Kong AVM’leri, farklı insan gruplarını çeken, “çoklu amaçlarla kullanılan, yüksek yoğunluklu mekânlardır”⁴. Gündelik hayat AVM merkezli örgütlenirken, özel alışveriş alanları kamusal mekân işlevi üstlenmeye başlar. Bu anlamda Hong Kong “kamusal alan” kavramının dönüşüme uğradığı bir yapı ortaya koyar. İnşaat şirketleri, kent yönetiminden yeni yapılan gökdelenler için daha fazla kat izni alabilmenin karşılığında, bu yapı komplekslerinin içinde kamuya açık alan olarak kullanılabilecek bölümlere yer vermeyi taahhüt ederler. Ancak “Özel Mülkiyet Altındaki Kamusal Alan” (Privately Owned Public Spaces) adı verilen bu mekânların yaygın kullanımı çeşitli yöntemlerle zorlaştırılır. Genellikle özel teras olarak oluşturulmuş ve kent merkezinde nefes alınabilecek nadir açık alanlar olan bu cazip mekânlara, ancak AVM’lerin içinden geçilip labirentimsi koridorlar katedilerek erişilebilir. Aynı şekilde bu alanların kullanımına yönelik kısıtlayıcı kurallar kamusal erişimi caydırmaya yöneliktir. Dolayısıyla kağıt üstünde “kamuya açık” diye tarif edilmiş bu tür alanlar, “fiilen yalnızca tüketicilerin kullanımına sunulmuş seyir ve dinlenme bölümleri olarak hizmet verir.”⁵”
¹Stephen Al, Mall City: Hong Kong’s Dreamworlds of Consumption (2016)
²Janet Ng, Paradigm City: Space, Culture, and Capitalism in Hong Kong (2009)
³Al, 2016
⁴Al, 2016
⁵Al, 2016