Dolar, döviz, hayat pahalılığı derken salgınımızı unuttuk ama o bizi unutmuyor. Önce “Nu” adı takılan yeni Covid-19 varyantı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “Omicron – Omikron” olarak tanımlandı. Türkiye Botsvana, Güney Afrika Cumhuriyeti, Mozambik, Namibya ve Zimbabve’den seyahatleri durdurdu.
Avrupa aşıların olmadığı 2020 sonbaharından bile daha kötü bir salgın yaşıyor. DSÖ’ne geçen hafta bildirilen yeni vakaların üçte ikisi Avrupa’dandı. DSÖ bu yeni dalganın sonucunda Mart ayına kadar Avrupa’da 700 binden fazla insanın Covid yüzünden ölebileceği uyarısında bulundu.
Bu kötü durum esas olarak iki yanılsamanın sonucu; birincisi salgın yönetimleri aşı tereddüdün bu kadar yüksek olacağını öngörememişler! Oysa birçok kamuoyu araştırması bunun işaretlerini veriyordu. Özellikle yaşlılar ve kronik sağlık sorunları olanlar arasında aşılanma oranlarının yeterince yüksek olmaması hastanelerin dolmasına ve ölümlere neden oluyor. İkincisi halk sağlıkçıların aşının salgınla mücadelenin araçlarından yalnızca biri olduğu uyarılarını hem politikacılar hem halk duymak istemedi. Aşılar, şiddetli hastalık ve ölümleri önlemede çok etkililer ama örneğin Delta varyantı virüsün bulaşması ve bulaştırılmasını ancak yüzde kırk civarında önlüyorlar.
Tek başına aşı da maske de yetmiyor
Dolayısıyla yalnızca aşılama ile toplum bağışıklığına ulaşmak da salgını kontrol altına almak da mümkün değil. Halk sağlığı tedbirlerine sıkı sıkıya ve ısrarla devam etmek gerekli. Maske, mesafe, kalabalıkların önlenmesi, pekâlâ birlikte yaşanabilir tedbirler. Ama bizim de dahil olduğumuz bazı ülkeler bunları uygulamaktan vaz geçmiş görünüyor. Virüsün bu tür gevşemeleri hiç affetmediği denenip görülmüş olduğu halde.
Bilim insanlarının öngördüğü bir başka şey de bulaşma hızı kontrol edilmedikçe, yani virüs kendine yeni besi yerleri bulmaya devam ettikçe yeni varyantların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olacağıydı. Geçen hafta Güney Afrika’dan bilim insanları yeni bir koronavirüs varyantı (mutasyon sonucu ortaya çıkmış yeni bir koronavirüs çeşidi) saptadıklarını duyurdular. Yeni varyant içerdiği mutasyonların çokluğuyla (elli civarında) dikkat çekiyor. Bu mutasyonların bir kısmı alfa ve delta varyantlarında bulaşmayı kolaylaştıran mutasyonlar, bir kısmı da daha önce başka varyantlarda bağışıklık yanıtından kaçmayı kolaylaştıran mutasyonlar. Dolayısıyla yeni virüsün genetik yapısına bakarak akıl yürüten temel bilimciler çok endişeli.
Bilim insanlarının öngördüğü bir başka şey de bulaşma hızı kontrol edilmedikçe, yani virüs kendine yeni besi yerleri bulmaya devam ettikçe yeni varyantların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olacağıydı. Geçen hafta Güney Afrika’dan bilim insanları yeni bir koronavirüs varyantı (mutasyon sonucu ortaya çıkmış yeni bir koronavirüs çeşidi) saptadıklarını duyurdular. Yeni varyant içerdiği mutasyonların çokluğuyla (elli civarında) dikkat çekiyor. Bu mutasyonların bir kısmı alfa ve delta varyantlarında bulaşmayı kolaylaştıran mutasyonlar, bir kısmı da daha önce başka varyantlarda bağışıklık yanıtından kaçmayı kolaylaştıran mutasyonlar. Dolayısıyla yeni virüsün genetik yapısına bakarak akıl yürüten temel bilimciler çok endişeli.
Güney Afrika kökenli Omikron varyantı
Güney Afrika, aşılar ve daha önce geçirilmiş enfeksiyonlarla oluşan antikorların yeni varyanta etkisini incelemek için çalışmalara başladıklarını da duyurdular. En azından bu ilk sonuçlar çıkana kadar söylenen her şey esas olarak akıl yürütmeye dayanacak. Benzer şekilde bu varyantla enfekte olan hastaların klinik seyirleri izlenip rapor edilmeden de gerçek hayattaki etkilerinin ne olduğunu bilmemiz olanaksız. Kısacası şu an, daha çok bilim çevrelerini endişelendirmesi gereken, ama önümüzdeki haftalarda kuşkusuz hakkında daha çok şey öğreneceğimiz bir yeni koronevirüs varyantı var.
Aslında bu varyantın saptanmış olması iyi haber. Saptanamayanlardan korkmak lazım. Güney Afrika, rutin olarak, yeni koronavirüs enfeksiyonlarında (tabi ki bir örneklem üzerinden) virüsün genetik dizilimini tarayan bir ülke. Bu sayede daha önce de bir varyantı saptamış ve dünyaya duyurmuştu. Üstelik sorumluluk sahibi. Bulduğunu gizlemek yerine dünya ile paylaşıyor, diğer ülkeleri uyarıyor.
Avrupa Birliği, İsrail ve derken Türkiye’nin de beş Güney Afrika ülkesi ile uçuşları durdurması ise pek işe yaramayacak bir ucuz kahramanlık.
Uçuşları askıya almak kolay ama çare değil
Dünyada virüsün genetik dizilimini düzenli takip eden ülke sayısı bir elin parmaklarından biraz fazla. Geriye kalan 180 civarında ülkede bu yapılmıyor. Ya da mesela Türkiye gibi yapılıyor ama sonuçları ne kendi kamuoyu ve bilim insanlarıyla, ne de dünyayla paylaşılmıyor. Gerçeklerin araştırılmaması ya da daha kötüsü gizlenmesi, bu ülkelerde yeni ve bir olasılık daha tehlikeli varyantların olmadığı anlamına mı geliyor? Tersine. Bence bu tür ülkeler daha tehlikeliler. Bu yüzden, salgını iyi yöneten ülkeler, bu tehlikeli dünyada yurt dışından gelen bütün yolcuları işe yaradığı bilinen yöntemlerle denetimden geçiriyor. Bunu yapmak belli bir kararlılık, devamlılık gerektiriyor, tabi bir maliyeti de var. Bu maliyeti göğüslemek yerine, gazete manşetlerine çıkmış bir ülke ile, önünü ardını fazla düşünmeden uçuşları askıya almak kolay, ama ne yazık, fazla anlamı olmayan bir kahramanlık.
Büyük bir aşılama kampanyası gerekiyor
Bizim salgınımız da hız kesmeden devam ediyor. İşin kötüsü, ülkenin içinde olduğu ekonomik zorluklar pandemiyi gündemden düşürdü. Ama virüs bizim gündemimizle ilgilenmiyor, kendine yeni konakçı arıyor ve kolayca buluyor.
Sağlık Bakanlığı iki doz aşılananların (ne kadarı iki doz Sinovac bilemiyoruz) sayısının elli milyonu geçtiğini duyurdu. Bu aşamada artık aşılanmamış kırk milyona odaklanmak, onların neden tereddüt ettiğini anlamaya çalışmak ve önlerindeki engelleri kaldırmak gerekli. Yoksa bu 40 milyon, aşılıların da bir kısmını içine alarak, virüs için bol bol yetecek bir hareket alanı. Aşı karşıtlığından ürkmekten vazgeçip aşı olmayan kesimleri ikna etmek için bir büyük kampanya düzenlenmesi gerek.
Okulların açılmasını savunduk, haklıydık, iyi ki açıldılar ve açık kalmaları lazım. Ama okullardan gelen haberler de görüntüler de çok basit tedbirlerin bile doğru dürüst uygulanmadığını gösteriyor. Toplu taşıma malum, kapalı mekanlar, işyerleri vb hiçbir zaman ideal olmamıştı ama şimdi iyice düzensiz. Buraları elden geçirip, önümüzdeki pandemileri de düşünerek uzun vadeli düzeltme ve düzenlemeler yapmak gerekiyor.
Bir de son olarak, nasıl olsa aşılandık diye öpüşüp sarılmayın. Virüs hala aramızda.