Yeni Ekonomik modelin Çinliliği bir ay sürmedi; onu da yerlileştirdik. Adı da “Türk Ekonomi Modeli” oldu. Kısa süren Çin döneminin bir faydası, basında Çin ile ilgili pek çok bilgi dolu yazı çıkması oldu. Tüm bu yazıları okuduktan sonra Çin’in eğitim konusunda geçirdiği dönüşüm ve başarısını Türkiye’nin mevcut eğitim durumu ile karşılaştırmak istedim. Sonuç parlak diyemem.
Çin, demokrasi karnesi iyi olmasa da, büyük bir kalkınma başarısı gösteren bir ülke. Bu kalkınma hamlesinin 1978’de başladığı kabul ediliyor.
Kültür Devrimi felaketi ve ardından eğitim hamlesi
Acaba 1978 öncesinde ülke ne durumdaymış? 1966-76 yılları arasında Çin, Kültür Devrimi adı verilen büyük bir yıkım yaşamış. “Dış etkilerden (Batı etkisinden) ülkeyi arındırmak için” tüm üniversiteleri kapatmışlar. Kültürel hakimiyet kurmak için, aydınlar, eğitimli kişiler, üst sınıflar ve parti içindeki rakiplere karşı büyük bir kıyıma girişilmiş. On milyonlarca kişi sürülmüş, hapsedilmiş; milyonlarcası hayatını kaybetmiş. Bu furyada Hocalarını ve öğrencilerini kırsal kesimde çalışma kamplarına sürmüşler. Öyle ki, 1973 yılında, endeksler tarafından taranan dergilerde sadece tek bir Çin kaynaklı yayın varmış.
Mao’nun ölümünden sonra kültür devrimi faslını kapatarak, nüfusta %1’lere düşen yüksek öğrenimli sayısını artırmak için çok sayıda üniversite açmışlar. Ardından gelen reform ve açılma süreci ile Çin, tarımsal bir ekonomiden, sanayi ve bilgi tabanlı bir ekonomiye dönüşmüş. Şu anda Çin’de 3000’e yakın üniversite, ve 30 milyon üniversite öğrencisi var. Gençliğinin yüzde 50’si üniversite eğitimi alıyor. Hedefi, üniversite eğitiminde dünya lideri olmak.
Çin şimdi eğitimde dünya lideri
Gülçin Özkan’ın yazısında, Çin’in başarısının kaynağının insanlarını kaliteli yüksek eğitime kavuşturarak, ekonomisinin temeline inovasyonu koyması olduğu anlatılıyor. Çin’in ihracatı içinde, yüksek teknoloji ürünleri büyük bir pay alıyor. En son 2018’de yapılan PISA testlerinde Okuma-Anlama, Matematik ve Fen alanlarının hepsinde Çin 1. sırada. (Türkiye bu alanlarda 40, 42, ve 39. sırada). Yükseköğretime gelince, Çin’in QS Üniversite sıralamalarında ilk 500 içinde 40 üniversitesi var.
Çin üniversiteleri ile Türk Üniversitelerini karşılaştıran yazıma dönersem, Çin’in üniversite eğitimine ayırdığı toplam bütçe 205 milyar dolar. 2020 yılı Türkiye bütçesinde 128 devlet üniversitesine ayrılan toplam bütçe ise 36 milyar TL, yani (o zamanki dolar kurundan) 4,7 milyar dolar. Onlar 205 milyar dolara 30 milyon öğrenciye eğitim veriyor; biz 4.7 milyar dolara 8 milyon öğrenciye. Onlar öğrenci başına 6800 dolar gibi bir para harcıyor; biz 600 dolar gibi bir para harcıyoruz.
Bir de bu kaynağın nasıl harcandığına bakalım: En tepedeki Çin Üniversitesi olan Tsinghua Üniversitesi’nin bütçesi 4,5 milyar dolar. Türkiye’nin toplam üniversite bütçesi kadar. İlk 20 üniversitenin bütçeleri toplamı 36,6 milyar dolar. Ortalamada üniversite başına 1,8 milyar dolar. Türkiye’de en iyi üniversitelerin 2020 bütçelerine bakalım: Öğrenci sayısı görece çok olan Hacettepe Üniversitesine 150 milyon dolar, ODTÜ’ye 100 milyon dolar, Boğaziçi Üniversitesi’ne 50 milyon dolar. Elit Çin üniversiteleri ortalama 1,8 milyar dolar; elit Türk üniversiteleri ortalama 100 milyon dolar. Bir de bu sene bu bütçeler dolar bazında yarıya inecek.
Eğitimli insanlara düşmanlık
Eğitime ayrılan kaynağın azlığı ve nasıl harcandığını bir tarafa koyalım; bir de eğitimli insana bakış meselesi var: Bu bakışı anlamak için eski Sabahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın sözlerine kulak kabartalım:
“Türkiye’nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü, zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar, zihinleri bulanık. Sultan Hamid [İkinci Abdülhamid] devrine geri dönelim, Sultan Hamid, mülkiye olmak üzere Sultanileri kurdu. Yani medreselerde az çok kıt kanaat sadece dini tedrisat olmak yerine, laik eğitimi bütün ülkeye yaydı. Yani Osmanlı aydınlanmasını sağlayan Sultan Hamid’dir. Bu okullarda okuyanlar Sultan Hamid’i devirdiler. Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben açıkçası korkuyorum, ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum.”
Bu sözlerine gösterilen tepki üzerine rektör yardımcısı görevinden istifa etti; ama YÖK denetleme kuruluna atanarak ödüllendirildi. YÖK kaldırılsın demek için bir sebep daha! YÖK’ün görevi üniversitelerimizdeki eğitimi daha ileriye götürmek mi, yoksa “zihni berrak” ilkokul mezunlarının seviyesine indirmek mi?
Dünyayı anlamayan insanlarca yönetiliyoruz
21. Yüzyılın ilk çeyreği bitiyor. İçinde olduğumuz dünyayı anlamayan insanlar tarafından yönetiliyoruz; başımıza onun için bu felaketler geliyor diyor Emin Çapa.
Kalkınmak için teknolojik inovasyon, bunun için reformlar gerektiğini ancak iktidarın bunları yapmak istemediğini söyleyen Çapa, bunun nedenini şöyle açıklıyor:
“İktidar bu reformları yapmak istemiyor. Çünkü uzun vadede bu onun altını oyar. Teknolojik reformları yapabilmek için bunu üretecek insanlara uygun bir ortam yaratmanız gerekiyor. Bu da hukuki, sosyal, siyasal alandaki reformları, demokrasiyi gerektiriyor. Böylesi bir ortam da mevcut iktidar yapısının sürdürülememesi anlamına geliyor.”
Ülkemizin en önemli kaynağı, eğitimli genç nüfusu. Eğitimli kesime duyulan düşmanlık, bu önemli kaynağın kaybına, beyin göçüne neden oluyor. Ekonomik kriz atlatılsa bile yerine konamayacak çok büyük bir kayıp. Bu yanlışlardan dönebilecek miyiz?