2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla imzalanan Protokollerin ardından Türkiye 2010 yılı itibariyle ilk aşamada Güney Kafkasya’daki bölgesel ilişkilerin ekonomik-ticari yollardan desteklenmesini hedefleyen, bölgesel olduğu kadar küresel çapta da etki doğurmaya aday bütüncül bir işbirliği projesini hayata geçirmek için insiyatif aldı.
Bu bütüncül proje sadece Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan üçlüsünü değil, çok daha geniş ölçekteki bir coğrafi alanı ulaşım-iletişim ağlarıyla kapsamayı hedefledi. Bu hedef doğrultusunda modern ipek yolunu ihya etmek üzere demiryollarını, karayollarını, hava ve deniz limanlarını, petrol-doğal-gaz hatlarını bir araya getiren, lojistik merkezlerle takviyeli entegre bir ağ modelini ortaya çıkardı.
Özel sektör ve düşünce kuruluşlarının katkılarıyla bu bütüncül ağ modelini çok çeşitli ülkelerde ve bölgesel kuruluşlarda 2010-2014 döneminde yoğun şekilde tanıttı. Türkiye bu alanda ön alıp, girişimlerde bulunduğu dönemde henüz ne Çin’in Kuşak-Yol projesi, ne de ABD veya AB’nin bu yıl ortaya koydukları stratejiler vardı.
Çin, dünya dengelerini değiştirecek, mali kapsamı 40 trilyon doları kapsaması öngörülen Kuşak-Yol projesini ortaya atmadan önce o zamanki adıyla Türk Dilini Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin 16 Ağustos 2013’te Gebele/Azerbaycan’da düzenlenen Devlet Başkanları Üçüncü Zirve Toplantısının ana teması Türkiye’nin ön almasıyla ‘Ulaştırma İletişim Ağları/Altyapısı-Bağlantılılık’ olarak belirlendi. Öngörülen bölgesel ağı güçlendirmek üzere ulaşım projelerinin Türkiye ve Güney Kafkasya ayağını hayata geçirmek yönünde adımlar attı. Marmaray, Avrasya Tüneli, İstanbul Boğazı üzerinde üçüncü asma köprü bitirildi, 2017 yılında Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi tamamlandı. Kars-Nahcivan bağlantısı üzerinde duruldu; ancak bu projede mesafe kaydedilemedi.
2012 yılında Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Balkanlar’ı altyapı projelerinde Çin yatırımlarına açmak üzere 17+1 modelini ortaya koyan, ancak çok daha geniş bir coğrafyayı kapsayan ‘Yeni İpek Yolu Projesi’nde 2013 yılına kadar sessizliğini koruyan Çin, Gebele Zirvesinin hemen ertesinde sahneye çıktı. Çin Devlet Başkanı Xi Jingpin Kazakistan’da bulunduğu bir sırada küresel yansımalar doğuran Kuşak-Yol projesini dünyanın gündemine getirdi.
O dönemde ön sinyalleri ortaya çıkmakla birlikte ABD-Çin arasındaki stratejik rekabet şimdiki düzeyinde değildi. Batı-Rusya ilişkileri de bugün mevcut olan gerilimin rehinesi haline gelmemişti. 2014 Mart ayında Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhakıyla başlayan, IŞİD’in Suriye-Irak’ta kanlı terör eylemleri sergilemesiyle devam eden bir süreç, sadece Batı-Rusya arasındaki ihtilafın derinleşmesiyle değil, Çin’i ana rakibi olarak görmeye başlayan ABD ile Çin arasındaki gerginlikle de sonuçlandı. Bu üç kutup arasında patlak veren jeopolitik/jeostratejik çekişme çeşitli bölgelerde farklı şekillerde tezahür etti. Küresel rekabet, ulaşımda-iletişimde-lojistikte-dijitalleşmede bağlantılılığa da sirayet etti. Artık geniş ölçeğe sahip, siyasi olduğu kadar ekonomik-ticari yönü de belirgin olan bağlantılılık alanı da yeni bir çekişmenin öznesi haline geldi.
Büyük stratejik çekişmenin vücut bulduğu bir dönemde Güney Kafkasya’daki ‘dondurulmuş ihtilaf’ Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020 Eylül ayında sıcak bir çatışmaya dönüştü. Azerbaycan, Türkiye’nin de desteğiyle kırk dört gün süren savaş sonunda 1990’lı yıllardan beri Ermenistan’ın işgali altında olan topraklarını kurtardı ve Şuşa’yı da kontrolü altına aldı. Daha aşılması gereken engebeler olsa da akıllıca yol alınırsa, barış, huzur, istikrar ve refah getirebilecek yeni bir dönemin kapısı Güney Kafkasya’da böylece aralanmış oldu. Bu gelişmeler bölgede ve ötesinde Türkiye ve Türk dünyası için de yeni fırsatları gündeme getirdi.
2020 Sonbaharında Güney Kafkasya’da başlayan hareketlenmenin hemen ertesinde küresel gündemi yakından ilgilendiren, Türkiye’de yeterince üzerinde durulmayan bir gelişme daha oldu. AB, yedi yıl süren müzakereler ertesinde Çin’le Kapsamlı Yatırım Anlaşmasının altına imza attı. Diğer yandan, 2021 yılında şiddetlenen stratejik rekabet ve Çin’in bazı AB üyesi ülkeler siyasi yetkililerini hedef alan eylemleri öne sürülerek söz konusu ikili Anlaşma 2021 Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanmayarak askıya alındı. 2021 yılında meydana gelen gelişmeler, Batının Çin’le olan ilişkilerini yeni ve çekişmeli bir temele oturtacak arayış ve girişimlere sahne oldu.
2020 Sonbaharından günümüze kadar Güney Kafkasya’nın da içinde yer aldığı son bir yıllık sürecin köşe taşlarını şöyle özetlemek mümkündür:
– Dünya ekonomisini belirleyen, askeri güçleri bakımından da önde gelen temel aktörler arasındaki rekabetin kapsam ve şiddeti artmıştır. Sistemik özellik kazanan bu rekabet ortamında Avrupa-Atlantik coğrafyasından Hint-Pasifik bölgesine kadar uzanan geniş bir alanda sonuçları uzun dönemde sürecek sarsıntılar meydana gelmiştir.
– Bu dalgalanma süreci, Güney Kafkasya’da Azerbaycan-Ermenistan arasındaki kısa süreli, ancak sonuçları geniş bir havzayı ilgilendiren sıcak çatışmaya da sahne olmuş, sonuçta bölgedeki ve ötesindeki aktörlerin çıkarlarını kesiştirmeye de çatıştırmaya da zemin oluşturabilecek bir tablo ortaya çıkmıştır.
– Türkiye dahil bölgesel aktörler ve küresel oyuncular kendilerini zorlu bir sürecin içinde bulmuşlardır. Sıcak bir çatışma ertesinde bölgenin ekonomik alanda rehabilite edilmesine dönük arayışlar hız kazanmıştır.
– 10 Kasım 2020’de Moskova’da düzenlenen Rusya-Azerbaycan-Ermenistan Zirvesi sonunda yayımlanan Üçlü Bildirinin, ateşkesi sağlamanın yanı sıra, başta Zengezur olmak üzere bölgedeki tüm ulaştırma koridorlarının canlandırılmasına dair dokuzuncu maddesi, diğerleri meyanında, oyun değiştirici bir niteliktedir. Aynı husus, 11 Ocak 2021’de yine Moskova’da yapılan üçlü zirvede teyit edilmiştir.
– Bakü’de düzenlenen Zafer Gününe katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni bir başlangıç için Ermenistan’a çağrıda bulunmuş, bölgesel barış ve istikrar için ‘cesur adımlar’ atmaya davet etmiştir.
Bu çağrı, 15 Haziran 2021 tarihinde Türkiye ile Azerbaycan tarafından açıklanan Şuşa Beyannamesinde altı bölge ülkesi (Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Rusya, İran) arasında altılı bir platform oluşturulması düşüncesine evrilmiştir. Son olarak Türkiye ve Ermenistan aradaki ilişkileri normalleştirmek amacıyla görüşmelerde bulunmak için birer özel temsilci görevlendirmiştir.
– Bunun hemen öncesinde 11-13 Haziran tarihlerinde İngiltere’de düzenlenen G7 Zirvesinde özellikle Çin’in Kuşak-Yol projesi çerçevesindeki girişim ve yatırımlarına alternatif olmak üzere ABD’nin öncülüğünde ‘Dünya için Tekrar Daha İyisini İnşa Etmek’ (Build Back Better World) adı altında bir girişim başlatılmıştır. Buna göre başta bağlantılılığı küresel çapta etkinleştirmek üzere altyapı dahil, sağlık, eğitim, çevre, ulaştırma, enerji ve dijitalleşme alanlarında alt-orta gelir sahibi ülkelerin ihtiyaçları için 2035 yılına kadar 40 trilyon doları aşacak bir meblağın tahsis edilmesi öngörülmüştür. Bu suretle ABD, Çin’in Kuşak-Yol projesi aracılığıyla yaymaya çalıştığı siyasi-ekonomik nüfuzu dengelemek üzere kalkınma finansmanını bütüncül bir çerçeve altına almak amacıyla 2016 yılında ortaya attığı Mavi Nokta ve Temiz Ağlar girişimlerini G7 bünyesinde daha iddialı bir girişimle hayata geçirmeye yönelmiştir.
– Yine 2016 yılında kalkınma finansmanı faaliyetlerinde daha etkin eşgüdüm sağlamaya dair karar alan, sonraki yıllarda ise çeşitli ortaklıklarını (2018 AB-Asya Bağlantılılık Stratejisi, Japonya ve Hindistan’la Bağlantılılık Ortaklığı, ‘Batı Balkanlar’, Doğu Ortaklığı ve Güney Komşuluk Politikaları) perçinleyen AB, 2021 Haziran G7 Zirvesinin neredeyse ertesinde Eylül ayında AB Küresel Geçit Stratejisinin (EU Global Gateway Strategy) ana hatlarını kamuoylarına açıklamış, 1 Aralık’taysa bu stratejinin ayrıntılarını ilan etmiştir.
– Bu strateji çerçevesinde altyapı-ulaşım-iletişim sektörleri dahil G7 Zirvesinde üzerinde mutabık kalınan alanlarda AB 300 milyar Avro tutarında finansal kaynak sağlamayı üstlenmiştir. BM’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini (2030 Gündemi) de destekleyecek bu iddialı tutarın 135 milyar Avroluk bölümü 2021-2027 döneminde garantili yatırımlardan (Sürdürülebilir Kalkınma İçin Avrupa Fonu), 18 milyar Avroluk dilimi AB hibe fonlarından, 145 milyar Avroluk kısmı ise AB bünyesindeki çeşitli finansman/kalkınma finansmanı araçlarından sağlanacaktır. Bağlantılılığın önemli bir ayağını da Polonya-Hırvatistan’ın başlattığı, ABD ve AB’nin finansal olarak desteklediği Üç Deniz Girişimi oluşturmaktadır. Bu projenin amacı, Baltıklar, Karadeniz ve Adriyatik denizlerini çok modlu bir ulaşım-iletişim ağıyla kapsamaktır. Türkiye’nin bu projenin ilerleme sürecini yakından izlemesi, bir aşamada paydaşı olması ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir seçenektir.
– Gerek G7’nin, gerek AB’nin, 2030 ve ötesini de kapsayacak yönde çeşitli sektörler için üstlendiği finansal kaynakların tahsisinde şeffaflık, uluslararası alanda kabul edilmiş ortak standartlar, kural ve düzenlemeler esas alınacak, Batı dünyasının değerlerine saygılı olan ülkelerin öncelenmesi gözetilecektir. Bu ölçütlerin ABD-AB ortak yatırım mimarisinin, kalkınma finansmanına/fonlarına siyasi koşulluluk getirmeyen Çin’in rekabeti karşısında başarı şansının düşük kalacağı yönünde tezlerin de ortaya atıldığı, dolayısıyla mimariye esneklik kazandırılması gerektiğini savunan çevreler de bulunmaktadır.
– Küresel çaptaki rekabetin ana eksenlerinden birinin bağlantılılık üzerine kurgulanacağı açığa çıkmıştır. Karşımızda, deyim yerindeyse, II. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin Marshall Planı kıvamında ‘Pekin Planının’ (Kuşak-Yol) yanı sıra Batı’nın desteklemeyi öngördüğü ‘Küresel Plan 4.0 Versiyonu’ bulunmaktadır. Önümüzdeki süreci bölgesel düzlemde akılcı yollardan yönetmeye ehil ülkeler için hem ulusal düzeyde hem bulundukları bölgelerde barış, istikrar ve refah için yeni fırsatların ortaya çıktığı görülmektedir.
Yukarıda ana hatları yer alan genel resim içinde Türkiye’nin ulusal ve bölgesel çıkarlarını nasıl belirleyip, izleyeceği bugünkü ortamda daha da önem kazanmıştır. Etrafındaki çalkantı ve istikrarsızlıkların devam ettiği bir dönemde Türkiye’nin, Kafkaslar ve ötesindeki Türk dünyasıyla olan ilişkilerine de derin etkileri olabilecek bu sürecin akılcı, etkili ve sonuç almaya dönük bir anlayışla yönetilmesi elzemdir. Bu bağlamda ilk planda hatıra gelen temel bazı hususları şu şekilde özetlemek mümkündür.
– Altyapıda-Ulaşımda-İletişimde bağlantılılığın önemini ilk kavrayan ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini iddia etmek abartı olmaz. Bu bağlamda Türkiye 2010 yılından başlamak üzere kamu-özel sektörlerinin öncülüğünde Türkiye’yi doğu istikametinde Pekin’e, batı istikametindeyse Londra’ya bağlayacak Orta Koridor projesini geliştirmiş ve Türk dünyasını doğrudan ilgilendiren bu hayati projenin çok çeşitli ülke ve kuruluşlarda yoğun tanıtımını o yıllarda yapmıştır.
– Projenin önemli özelliği, Güney Kafkasya’nın Ermenistan dahil tümünü kapsayacak şekilde ulaşım-iletişim-altyapı-lojistik ağlarıyla kaplayacak bütüncül bir modele dayalı olarak hayata geçirilmesiydi.
– Kapsamlı bir tanıtımın gerçekleştirildiği o dönemde Karabağ ihtilafı nedeniyle ve Rusya’nın, bir yandan kendi topraklarından geçen kuzey ulaştırma hattına (Kuzey Koridor) rakip olacak, diğer yandan Güney Kafkasya’daki ve özellikle Ermenistan üzerindeki nüfuzunu uzun dönemde zayıflatacak bulunan Orta Koridora dair çekinceleri nedeniyle Türkiye’nin hedefi tam olarak gerçekleşemedi.
Amaç, entegre bir model kapsamında o zamanki koşullarda Kars-Tiflis-Bakü hattı üzerinden Hazar geçişli olarak Türkmenbaşı (Türkmenistan) ve Aktau (Kazakistan) limanlarından Orta Asya’ya, oradan da Pekin ve ötesine daha kısa bir hattan ulaşmaktı. Orta Koridor, Türkiye dahil Türk dünyasının üyelerini, Doğu-Batı ekseninde Türkiye’nin çıkarlarını önceleyecek bir anlayışla başta ulaştırma-iletişim olmak üzere çeşitli sektörlerde stratejik bir Merkeze dönüştürmekti. Bu hedef halen geçerlidir ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ilerletilmesinde vazgeçilmezdir.
– 2020-2021 dönemi Orta Koridorun tam anlamıyla canlandırılması için yeni fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Güney Kafkasya için çıbanbaşı oluşturan Karabağ meselesi, an itibariyle kalıcı bir barış anlaşmasına dayalı olmasa da fiiliyatta çözüme kavuşmuştur.
– Mevcut durumda Azerbaycan’ın eli nispeten rahatlamış, odağını Güney Kafkasya’nın bütününe yöneltmeye, bölgedeki ölçeği genişletmek üzere Ermenistan dahil ekonomik-ticari anlamda daha geniş bir perspektife yönelmesine imkân sağlayacak bir ortam şimdi mümkün hale gelmiştir. Bu gözlem, aşılması zaman alacak sınamaları içermesi nedeniyle halen zorlu bir süreç gerektirmekte birlikte, bölgedeki ilişkilerin normalleşmesinden yarar sağlayacak Türkiye için de geçerlidir. Yeter ki normalleşme arayışı Türk yönetimince temel bir yönelim olarak benimsensin.
– Aynı dönemin diğer bir gelişmesi, 2009 yılında Nahçıvan Anlaşmasıyla hayata geçirilen Türk Dili Konuşan Ülkeler Keneşinin, 2021 Kasım’ında İstanbul’da yapılan Zirvede alınan karar uyarınca Türk Devletleri Teşkilatına evrilmiş olmasıdır. Büyük güçler arasındaki stratejik rekabetin kızıştığı bir konjonktürde alınan bu karar hiç şüphesiz önemlidir, ancak sahada somut projelerle desteklenmediği takdirde yeterli değildir. Dolayısıyla, bu Teşkilatın geleceği kağıt üstünde kalmamalıdır.
– Türk Devletleri Teşkilatının ilk önceliği, bağlantılılığın kapsamını genişletecek projelere vakit geçirmeksizin yönelmesi olmalıdır. Ortada, Türkiye’nin öncülüğünde geliştirilmiş Orta Koridor projesi bulunmaktadır.
– Diğer yandan, Türkiye’nin fikir babalığını yaptığı bu iddialı projeye olan ilginin Türkiye’de son yıllarda azaldığı anlaşılmaktadır. Sözkonusu projenin arkasında devletin kurumsal hafızasında saklı geniş ve yararlanmaya müsait bir müktesebat da vardır. Bu açıdan bakıldığında Türk Devletleri Teşkilatı 2022 yılının hemen başında gerekirse olağanüstü bir gündemle toplanmalı ve her bir üyesinin hayati çıkarı bulunan bu projeyi ilerletecek somut kararlar almalıdır. Türkiye bunun öncülüğünü üstlenmelidir.
– Orta Koridorun Ermenistan ayağı üzerinde de durulmalı ve son gelişmelerle birlikte sadece Zengezur koridoruna eğilmekle yetinilmemeli, Ermenistan’ı kuzeyden açılacak bir koridorla Türkiye ve Türk dünyasına Azerbaycan üzerinden bağlamanın yolları da araştırılmalıdır.
– Güney Kafkasya’daki altyapı-ulaşım-iletişim meselesine odaklanmak üzere 2021 Haziran ayında Türkiye ve Azerbaycan tarafından ortaya atılan ve ilk toplantısı 11 Aralık’ta Moskova’da gerçekleşen 3+3 formatıyla da yetinilmemelidir. Bu format bünyesindeki ülkelerin çıkarlarını daha geniş bir çerçeveye oturtmaya yönelik girişimler gündeme alınmalıdır. Bölgesel kalkınma sürecinde Doğu-Batı ekseninde tasarlanan Orta Koridorun, G7 ve AB bünyesinde bu yıl içinde alınan kararlarla finansal kalkınmaya ayrılan büyük kaynaklardan da yararlanmasını sağlayacak yapıcı ve yaratıcı yollar mutlaka araştırılmalıdır.
– Rusya-İran-Ermenistan üçlüsünün ulaştırma hatlarında Kuzey-Güney eksenini öncelemesi beklenmeli, Türkiye buna göre gerekli tedbirleri almalı, Orta Koridorun dayandığı Doğu-Batı eksenini takviye edecek bir yönde hareket etmelidir. Bu bağlamda, Kars-Nahçıvan ve Kars-Gümrü arasındaki ulaşım ağlarını gündemde tutmalıdır. Zengezur koridoru üzerinde Laçin bağlantısı dolayısıyla Rusya’nın kontrolü elde tutacağı gerçeğinden hareket edilmeli, dolayısıyla Kars’ı Ermenistan’ın kuzeyinden Doğu-Batı hattında kesintiye uğramadan Bakü’ye ve ötesine bağlayacak ağlar üzerinde de durulmalı ve bu yönde de çalışmalara yeniden başlanmalıdır. Kars-Edirne yolcu-kargo hattının süratle tamamlanması için kaynak ayrılmalıdır. Bu hattın finansmanında AB Küresel Geçit Stratejisinin fonlarından yararlanmanın çareleri aranmalıdır.
– Orta Koridoru yeniden dünya gündemine taşıyacak, bölge ve ötesindeki yeni koşullara göre güncellenmiş bir model üzerindeki çalışmalara süratle başlanmalıdır. Bunun için kamu-özel sektör temsilcilerinin yer aldığı kısıtlı katılımlı bir “Görev Gücü” ivedi olarak oluşturulmalıdır. Bu “Görev Gücü”, bir yandan mevcut bütüncül modeli uyarlamakla, diğer yandan uyarlanacak modeli eşzamanlı olarak geniş bir coğrafyada tanıtmakla yetkili kılınmalıdır.
– Rusya’nın, Kuşak-Yol projesi kapsamında Doğu-Batı ekseninde Çin’in ekonomik nüfuzunu genişletme hamleleri ve Batının bu yıl içinde açıkladığı küresel nitelikteki girişimleri karşısında Güney Kafkasya’da Ermenistan ve İran’ı da yanına çekmek suretiyle Kuzey-Güney aksına ağırlık vermek isteyeceği, bu aksın Rusya’yı kat eden Kuzey Koridorunun Güney Kafkasya’daki bileşenleri üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak için hamlelerde bulunabileceği öngörülmelidir.
– Çin’in ise, Kuşak-Yol projesinin finansal boyutu dikkate alındığında Güney Kafkasya için kapsamlı yatırım yapmaktan bugüne değin kaçındığı bilinmelidir. Karabağ ihtilafının aşılmakta olduğu bu dönemde Güney Kafkasya’daki bağlantılılık projeleri açısından bakıldığında Batı-Rusya-Çin üçlüsünün çıkarlarının bir noktada kesişebileceği, diğer bir noktada ise çatışabileceği bir kavşak ortaya çıkmıştır.
– Bu durumda Türkiye, bağlantılılık anlamında da rekabete sahne olmaya aday yanı başındaki coğrafyada kendi ulusal çıkarlarını öncelemelidir. Bu hedef izlenirken bölgedeki ve ötesindeki Türk dünyasının çıkarları da gözetilmelidir. Türkiye, karşısındaki geniş çıkarlar yumağını ortak bir noktada buluşturabilmelidir. Bu zorlu süreç, bölgesel öncelikler ile küresel çıkarları örtüştürmeye dayalı dengelerin yapıcı bir zeminde tesis edilmesi becerisinin sergilenmesini elzem kılmaktadır.
– Orta Koridora işlerlik kazandırmak için önemli fırsatlara sahne olan bir dönemde, Türkiye için yüzyılın projesi olmaya aday bir sınamayla karşı karşıyayız. Kritik bir kavşağın hemen yanı başındayız. Son olumlu gelişmelerden ilhamla yeterli zihni ve pratik hazırlığı olgunlaştırmadan Orta Koridora ‘sekiz trilyon dolarlık yatırım bekleniyor’ gibi temelsiz iddialarla vakit geçirme lüksümüz bulunmamaktadır.
İlk adımın, öncelikle esasen devletin kurumsal hafızasında mevcut olan bütüncül modelin, birtakım günlük dürtülere ve ideolojik saplantı ve hırslara kurban edilmeden bugünkü dönemin şartlarına ve fırsatlarına uyarlanması suretiyle atılması gerekir. Bunu gerçekleştirmek üzere kamu-özel sektör kuruluşlarının, geçmişte olduğu gibi, yine el ele verip, Türkiye’ye bu kere daha güçlü perspektifler sunan ortamın imkanlarından azami ölçüde yararlanmaları elzemdir.
Orta Koridorda sloganlarla değil, bölgesel ve küresel finansman destekleriyle hayata geçirilecek somut projeler aracılığıyla yol alınabileceği bilinmelidir. Aksi takdirde ne Doğudan Batıya ne de Batıdan Doğuya gidilemeyeceği acı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalınacaktır.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…