Merkez Bankası (TCMB) yöneticilerinden şikayetçiyim. Çünkü, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ve Para Piyasası Kurulu üyeleri; 1211 sayılı Kanunun 4. maddesindeki “Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak” görevini açıkça ihlal etmişlerdir.
Hükümetin büyüme politikalarını ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dinî bir temele dayandırdığı faiz söylemini desteklemek için bu ihlali gerçekleştirmişlerdir.
Türk Milleti adına bu kanunu çıkaran TBMM’nin en başında öngörerek getirdiği “Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.” diyen aynı maddenin 2. fıkrası hükmünü görmezden gelmişlerdir.
TCMB yöneticilerinin karar ve eylemleri sonucu Ocak 2021’de 7,40 lira olan 1 ABD doları, Aralık 2021’de 18 lira seviyesine ulaştı. Ocak 2022’de ise 13,80 oldu. Türk Lirasının değeri bir yılda neredeyse yarıya düştü.
Bu konuların pîri Mahfi Eğilmez’in detaylı olarak anlattığı, grafiklerle açıkça gösterdiği üzere Eylül 2021 ayından itibaren Türk Lirasının değerini korumak, fiyatlardaki artışın yani enflasyonun değer eritmesini telafi edecek miktarda faiz belirlemediler. Mahfi Eğilmez’in yazısında belirttiği üzere TCMB faizi indirmeseydi USD/TL kuru yılı muhtemelen 9 dolayında tamamlayacak, enflasyon yüzde 16–18 düzeyinde olacak, kredi faizleri daha düşük kalacaktı.
Duayen Ekonomist Gazeteci Şeref Oğuz’un yazısında etraflıca açıkladığı gibi TCMB yöneticileri faiz indirdikçe enflasyon arttı; fiyat istikrarı kayboldu. Ağustos ayında enflasyon yüzde 19,25 seviyesindeydi. Eylül’de faiz indirimi başladı. Enflasyon yüzde 19,58 oldu. Ekim’de devam etti faiz indirimi enflasyon yüzde 19,89 oldu. Kasım’da yüzde 21,31’e çıkan enflasyon, Aralık ayına gelindiğinde ise yüzde 36 oldu. Politika faizi Eylül’de yüzde 18’e indirildi, seyrini Aralık ayında yüzde 14 ile tamamladı. Bu seyir çok hızlı bir süreçte gerçekleşti. Baş döndürücü değişimin neticesinde enflasyon ivmelendi, etiketler fırladı ve piyasaya “daha da artacak” kaygısı yerleşti.
TCMB faiz düşürdükçe lira değer kaybetti. Yüksek enflasyon üreticilerin, hane halkının maliyetlerini yukarı çekiyor. Üretici fiyat endeksinin yüzde 79,89’a çıkması tüketici enflasyonunun çok daha yukarılara tırmanacağını gösteriyor.
Merkez Bankası yöneticileri 1211 sayılı Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasını ihlal etmekle kalmadılar.
Eğilmez’in TCMB’nin bilançosundan çıkardığı, uluslararası alanda bilinen economist Timothy Ash’in tweetlerinde tahmin ettiği üzere Banka yöneticileri sadece Aralık ayında 18 Milyar ABD doları döviz rezervini erittiler. TCMB yöneticileri dolar kurunun 18 lira seviyesine çıkmasına engel olmadılar. Ayrıca önemli bir miktarda döviz rezervini hükümetin bilimsel temeli olmayan kararının başarılı olduğu algısı uğruna arka kapıdan harcadılar. Bu miktar rezervi eritildiğini ilk defa -daha önce TCMB’de çalışmış olan Uğur Gürses ve diğer ekonomistler yazdı.
Gürses “Kokpitte biri var” yazısında Bankanın faiz indirimleriyle kendi yarattığı krizi haftalarca ‘ağır çekimde’ seyredip, TL’deki değer kaybı panik seviyesine gelince harekete geçmiş olduğunu söylemekte. Yani Merkez Bankası yöneticilerinin hükümete rağmen değil hükümet isteyince ve hükümetin isteği doğrultusunda harekete geçtiğini söylemektedir.
Türkiye Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu ve Anadolu’daki binlerce KOBİ ve girişimciyi ve iş dünyası STK’larını temsil eden 26 adet federasyonun ortak basın bildirisinde “ekonomi politikalarının oluşturulmasında ekonomi biliminin açıklayamadığı yöntemler kullanılması belirsizliği artırdığından” şikayet ediliyor. “İş insanları olarak, her geçen gün üyelerimizin genel ekonomik gidişata ilişkin duydukları ortak kaygı” dillendiriliyor. TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan; Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda şunları söylüyor: “Şu anda içinde bulunduğumuz süreçte olduğu gibi kurlarda yaşanan istikrarsızlık, ticaret esnasındaki fiyat oluşumuna imkân vermiyor. Zaten bu durum üretimi, iç piyasadaki alışverişi ve dış ticareti durma noktasına getirdi. Mali kesimdeki işlemler beklemeye geçti. Kurdaki gelişmelerin ara malı ithalatı ve enerji fiyatları kanalıyla ihracattaki rekabet düzeyini, yatırımları ve istihdamı olumsuz etkilemesinin yanı sıra gelir dağılımında da giderek daha fazla bozulma yaratma riski bulunuyor.” Bu beyanlar Merkez Bankası yöneticilerinin kendilerine kanunla verilen görevi ihlal ve ihmal etmeleriyle oluşan devasa zararın boyutlarını ve bundan bütün milletin zarar gördüğünü gösteriyor.
Kamu Görevlilerinin Görevi Kötüye Kullanma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257. Maddesine göre; “görevinin gereklerine aykırı hareket etmek” “görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek” “kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan” kamu görevlilerinin 6 aydan 2 yıla veya 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını gerektirmektedir.
Ülkemizin en kritik görevini yapan, millî paramızın değerini her birimizin birikimlerini ve cebindeki paranın değerini korumakla görevli olan Merkez Bankası yöneticilerinin kanunda açıkça yazılmış asli görevlerini hükümet yararına ihmal ve ihlal ettiklerini; yukarıda yazılarını alıntıladığım uzmanlar, ekonomistler ve iş dünyası temsilcileri söylüyorlar.
Ben sıradan bir vatandaş olarak içinde bulunduğum durumdan, ülkemdeki gelir adaletsizliğinin daha da artmış, ülkemizin kişi başı millî gelirin ve kişibaşı refahın düşüyor olmasından şikayetçiyim.
Bir hukukçu olarak Merkez Bankası yöneticilerinin kamu görevlerinin tabî olduğu hukuk kurallarını, ekonomi biliminin gereklerini gözardı ediyor, görevlerinin gereklerini yapmıyor, paramızın değerini ve fiyat istikrarını korumamış enflasyonu azdırmış olmasından dolayı şikayetçiyim.
Görevlerini ihlal ve ihmal ettikleri uzmanlarca dillendirilmiş olan kamu görevlilerinin yetkili yargı mercileri önüne çıkmıyor, hak ettikleri cezalara çarptırılmıyor olmalarından ama yerine getirmedikleri görevin ücret ve imtiyazlarından yararlanmaya devam etmelerinden şikayetçiyim.
Pamukova Tren Kazası ve Soma Faciası gibi olaylarda canlar yitti, milli servet telef oldu. Bu olaylarda görevi ihmal eden kamu görevlilerinin amirleri olan siyasiler tarafından soruşturma izni verilmeyerek yargı önüne çıkarılmamasından şikayetçiyim. Ayrıca AYM’nin 2004 yılındaki kazada adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ancak 2021’de karar vermesinden de şikayetçiyim.
Şikayetimin duyulmasını, benim gibi şikayetçi olup da dillendiremeyenlerin şikayetlerinin re’sen dikkate alınmasını istiyorum.
Yargının görevini doğrudan yapmasına engel olan soruşturma izinleri şartının ilga edilmesini, yargının özgürleştirilmesini, görevini kendiliğinden yapabilir olmasını, yapmasını istiyorum. Hukukun üstünlüğünün sağlanmasını, adaletin tesisini, görevini ihlal ve ihmal eden tüm kamu görevlilerinin kanun önünde sıradan vatandaşla eşit hale getirilmesini, koşulsuz şartsız yargılanmasını ve haklarında müstahak oldukları kararın verilmesini diliyorum.
Gereği için en yetkili mercilere arz ederim…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 23 Kasım’daki basın toplantısında Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te başlayacak ikinci…
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…