Çin’in yükselen gücü ve küresel erişimi, bu ülkenin özellikle ekonomik nüfuzunu hissedilir biçimde Avrupa kıtasına ve NATO topraklarına doğru genişletti. Batı toplumlarındaki yaygın algı, Çin’in otoriter eğilimleri bulunan, stratejik ideolojik hedeflere sahip önemli bir rakip olduğu yönünde. NATO-Çin ilişkileri yeni bir döneme giriyor.
Özellikle son beş yıldır Çin, Batı için Rusya’nın yanısıra dikkatle izlenmesi gerekli bir küresel aktör olarak öne çıktı. Batıdaki bu bakış açısı Çin’in NATO bünyesinde de yakından izlenmesini gerekli kıldı.
2019 yılında NATO Londra Zirvesi Bildirisinde Çin, hem bir sınama hem işbirliği fırsatları sunan bir ülke olarak tanımlandı. Bu bağlamda ‘Çin sorunsalı’ ilk kez bir NATO bildirisine girdi. Bundan böyle ‘Ne olacak bu NATO-Çin ilişkilerinin hali?’ sorusu zihinlerde yer etmeye başladı.
Çin, 2030 yılına kadar yapay zekada dünya lideri olmayı ve büyüyen ekonomisiyle 2049’a kadar dünyanın süper askeri gücü olmayı hedefliyor. Öte yandan Çin, küresel gücünü geliştirmek üzere yükselen ve çığır açan teknolojilere önemli yatırımlar yapıyor.
Çin, Kuşak-Yol projesi aracılığıyla yakın ve uzak bölgelerde kritik altyapı yatırımlarına ağırlık vererek karasal gücüne yeni halkalar ekliyor. Bu suretle Kuzey Kutup Bölgesi (Arktik), Ortadoğu ve Akdeniz havzalarını da kapsayan dünyanın değişik coğrafyalarında boy göstermekten kaçınmıyor. Uluslararası ortamın tek kutupluluktan çok kutupluluğa evrildiği içinde bulunduğumuz dönemde ABD, Rusya ve Çin arasında artan sistemik rekabet tam hızla ilerliyor. Bunun NATO-Çin ilişkilerine yansımaması mümkün değil. Ancak, nasıl yansıdığı önemli.
NATO-Çin ilişkilerinde derin izler bırakan travmatik olay 7 Mayıs 1999’da Kosova Savaşı sırasında Çin Büyükelçiliğinin ABD uçakları tarafından bombalanmış olması. Bombalama sonrasında yapılan kapsamlı soruşturma hava saldırısının yanlışlıkla yapıldığını ortaya koymasına rağmen bu trajik olay Çin devlet hafızasında halen canlılığını koruyor. Dolayısıyla, Çin’in NATO’ya bakışında silinmez bir olumsuz iz mevcut. Tarihin garip bir cilvesi ise bu durumun NATO’nun genişlemeye başladığı ve ortaklık ağlarını büyütmeye çalıştığı bir dönemde ortaya çıkması.
El Kaide’nin ABD’ye 11 Eylül 2001 terör saldırıları ve sonrasında Afganistan’a yapılan müdahale küresel güvenlik gündemini kökten değiştirdi. ABD ve NATO’nun Afganistan’a girmesi bu ülke ve teşkilatı Çin’e komşu yaptı.
‘Terörle Savaş’ın başlamasına paralel olarak zamanın NATO Genel Sekreteri Lord Robertson 2002’de Brüksel’deki Çin Büyükelçisiyle ilk teması kurdu. O yıldan bugüne değin NATO ile Çin arasında onbir kez yüksek düzeyli temas yapıldı. En son görüşme 26 Eylül 2021 tarihinde sanal ortamda NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi arasında oldu.
2017 yılından bu yana Çin, ABD Ulusal Güvenlik, Savunma ve Askeri Strateji belgelerinde kendine güçlü bir yer buldu. ABD için ana rakiplerden biri haline geldi. Çin’in ABD’nin radarına girmesiyle, o dönemde nadiren de olsa Çin, NATO’da yapılan stratejik incelemelerde ve kimi zaman yapılan danışmalarda ele alınan bir aktöre dönüştü. 2019 Nisan’ında Washington’daki NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Çin hakkında çok sert bir söylem kullandı. Aynı yılın Aralık ayında Londra’daki NATO Zirvesi bildirisinde ilk kez Çin’e yer verildi.
2021 Mart ayında Biden yönetiminin yayınladığı Geçici Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde, bir sınama olarak Çin’in Rusya’nın önüne geçtiğine tanık olundu. Nitekim ABD’nin Uzakdoğu’da Çin’e karşı sahaya yansıyan tutumu geçici strateji belgesine yansıyan ifadeleri somutlaştırdı. 2021 Eylül ayında ABD-İngiltere-Avustralya arasında hayata geçirilen AUKUS savunma paktı ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki duruma yaklaşımını çarpıcı biçimde ortaya koydu.
Diğer yandan da ABD ile Avrupalı müttefikleri arasında bir sürtüşmeye kaynaklık etti. AB’nin ABD karşısında stratejik otonomi arayışına yeni bir yön ve hız kazandırdı.
Yaşanan süreçte, bu çalışmanın yazarlarından birinin de aralarında bulunduğu Bağımsız Uzmanlar Grubu tarafından hazırlanan ‘NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik’ başlıklı, kilit önemde kapsamlı bir rapor hazırlandı. Bu Raporda Çin, stratejik bir rakip olmakla beraber aynı zamanda fırsatlar da sunan bir ülke olarak nitelendi. Her halükârda şu an itibariyle Çin’in NATO’ya doğrudan bir askeri tehdit oluşturmadığı tespitine yer verildi. NATO’nun Çin’i nasıl ve ne yönde angaje edebileceğine dair öneriler de bu önemli Rapora girdi.
2021 Haziran’ında yapılan NATO Brüksel Zirvesinin 79 paragraflık Sonuç Bildirgesinin iki paragrafı Çin’e ayrıldı. Rusya’ya dair paragraflarla kıyaslandığında ABD ile diğer NATO üyesi üyelerin Çin’e bakışında nüanslar olduğu görüldü. Nitekim zirve öncesi ve sonrasında kullanılan ifadeler de Müttefik ülkeler arasındaki nüansların yansımalarıydı.
Dolayısıyla ABD, Çin’e karşı müttefiklerinin kendi ulusal değerlendirmesiyle yüzde yüz örtüşen bir tutum almalarını sağlamış olmasa da 2019 ve 2021 Zirve Bildirilerinin lafzı her şeye rağmen bir ortak paydada buluşulmuş olduğunu göstermekte.
Süregiden jeopolitik/jeostratejik çekişmede küresel gündemin sarkacı ritim bozukluğuna maruz kaldı. Geçmişte iki ana merkez (ABD ile Rusya) arasında salınan sarkaca son dönemde Çin olanca ağırlığıyla eklendi.
Şimdilerde Ukrayna ile geniş Ortadoğu Kuzey Afrika havzasında meydana gelen bölgesel gerilimlerin yarın hangi alanlara sirayet edeceği belirsizliğini koruyor. Bu çalışmanın yazarlarının mütevazı görüşüne göre ABD’den gelebilecek telkinler hilafına NATO’nun Avrupalı üyeleri, “Bismarck Sendromu’ndan malul halde iki ayrı cephede” acı çekme lüksüne sahip değiller.
Bu açıdan bakıldığında denklemin ‘fırsatlar yelpazesine’ eğilmek suretiyle Çin ile diyalog kurmanın yollarını araştırmak durumundalar. Bu aşamada diyalog sürecinin ağırlıklı olarak gayrıresmi kanallar, diğer bir anlatımla, düşünce kuruluşları arasındaki temaslar aracılığıyla sürdüğü izleniyor.
İki aydan kısa bir süre içinde AB gelecek on yıla dönük Stratejik Pusula belgesini kabul edecek. Bunu takiben 2022 Haziran’ında NATO yine on yıllık bir dönemi kapsayacak Stratejik Konseptini onaylayacak. Bu derece kilit önemdeki belgelerin kabul edileceği bir ortamda NATO-Çin diyaloğunun karşılıklı saygı ve güvene dayalı pragmatik bir anlayış temelinde başlatılması ve ilerletilmesi gerek İttifak üyelerinin çoğunluğunun, gerek Çin’in geleceğe yönelik çıkarları bakımından önemli.
Diyaloğun başarılamadığı bir ortamda sahnede ön plana sınamaların çıkması ve gelişmeleri sürüklemesi kaçınılmaz olur. Bu durumda sahnenin dekorunu, gerilimden beslenecek aktör ve çevreler üstlenecektir. Buna ise izin vermemek sağduyu gereğidir. Bu bağlamda NATO ile Çin arasındaki diyaloğun nasıl ilerletilebileceği hakkında bazı önerilerde bulunmak yararlı olabilir:
NATO bugünlerde Doğudan kaynaklı geniş çaplı sınamayla (Ukrayna) meşgul. Bu sınama, orta-uzun vadede NATO gündemindeki yerini koruyacak. Bu nedenle, İttifak üyeleri, Rusya’nın başını çektiği mevcut ihtilafı uzunca bir süre stratejik denklemlerine katmak durumundalar.
Öte yandan, Çin’le olabilecek diyalog arayışında bu ülkenin Rusya’yla artan stratejik ortaklığını bilançolarına almak zorundalar. 4 Şubat 2022 tarihli Rusya-Çin Ortak Bildirisinde, NATO’ya “ideolojiye dayalı Soğuk Savaş yaklaşımlarını” terk etmesi ve İttifakın doğuya doğru (Ukrayna ve Belarus) daha fazla genişlemesini durdurması çağrısında bulunuldu. Bu kuvvetli çağrının, NATO-Çin diyaloğunu ne derece etkileyeceğini izlemek gerek. Bu denli karmaşık bir ortamın “Çin kökenli fırsatlar” bağlamında bir esneklik payı bırakıp bırakmayacağı gözlenmeli. Aynı ortamın esneklik bir yana ek kısıtlamalara zemin oluşturup oturmayacağı da her yönüyle inceleme konusu yapılmalı.
Mevcut cesaret kırıcı tabloya rağmen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in 2021 Eylül’ünde Çin Dışişleri Bakanına nükleer kuvvetler, askeri doktrinler, karşılıklı şeffaflık ve silahların denetimi gibi alanlarda diyalog çağrısında bulunması dikkat çekti. Diyalog için herhangi bir önkoşul ileri sürmemesi de kaydadeğer. Çin’in, kendisine önerilen iddialı diyalog gündemini bu aşamada benimsemesi zor olabilir. Diğer yandan Çinli Bakanın yapılan önerileri elinin tersiyle itmediğinin görülmesi de önemli.
NATO-Çin ilişkilerinin son yirmi yılına baktığımızda bu süreçte, mütevazi de olsa, ortaya yadsınamayacak bir müktesebat çıktığı gözlemlenmekte. Bu birikim, olası bir diyaloğun başlangıcı için daha az iddialı bir çerçeve sağlayabilir. Buna, ilk aşamada karşılıklı olarak belirlenecek bir “yol haritası” dahil edilebilir. Geliştirilecek yol haritasına, deniz güvenliği, iklim değişikliğine karşı ortak mücadele, askeri alanda şeffaflık-risklerin azaltılması, salgın hastalıklara karşı savaşım, doğa-insan yapımı felaketlere mukabelede işbirliği, NATO ve Çin’in karşılaştığı bölgesel sınamalar hakkında görüş paylaşılması, çeşitli alanlardaki en iyi uygulamalara dair bilgi paylaşımı gibi konular dahil edilebilir. Diyaloğun temposunda karşılıklı yanlış algıları veya önyargıları körükleyecek yollardan kaçınılmalı. Öncelik durumsal farkındalığın geliştirilmesine verilmeli.
Diyaloğu kendi mecrasında seyreden bir sürece indirgemek çıkar yol değil. Diyaloğu güçlendirmek için kurumsal bir çerçeve tesis olunması düşünülmelidir. Bu amaçla, çok da uzun olmayan bir gelecekte ‘NATO-Çin Danışma Forumu’ veya ‘Ortak Çalışma Grubu’ kurulması tasarlanabilir.
Brüksel ve Pekin’de karşılıklı İrtibat Büroları açılması da üzerinde durulması gerekli bir seçenektir. Çin tarafının bu fikre yakınlaştırılması yolunda çaba harcanmalıdır.
NATO’nun Çin konusunda küresel ortakları Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda’yla danışmalarını artırması doğal ve esasen bu yönde adımlar atılmakta olduğu da görülmekte. İlerleyen dönemde NATO’nun bu küresel ortaklarıyla Çin’i esnek bir yapı altında biraraya getirecek bir danışma platformu üzerinde durabileceği yine bir diğer adım olarak akla geliyor. Bu, bir yandan Uzakdoğu’daki sınamalar karşısında güven arttırıcı bir önlem olabileceği gibi Çin’in de bayraktarları arasında yer aldığı çoktaraflılık yaklaşımına hizmet eden bir hedef oluşturabilir. Bu tür bir yapılanmaya Çin’le gerekli danışmalar ertesinde NATO’nun bir diğer ortağı AB de dahil edilebilir. NATO’nun AB ile işbirliği kapsamında Çin’in giderek önemli bir konu başlığı oluşturacağına kuşku yok.
Mevcut güvenlik ortamının sınamaları, NATO üyeleri için olduğu kadar Çin için de güncel ve geçerli. Dolayısıyla, sınamalar ve fırsatlar arasındaki hassas dengeyi güven üzerine inşa etmek ve rekabetin olumsuz etkilerini hafifletmek diyaloğun temel hedeflerinden birini oluşturmalı. Karşılıklı mutabakata dayalı olarak ihdas olunacak bir yapılanma altında ilişkiler bütününde orta bir yol bulunmaya çalışılması diğer temel hedef olmalı.
Konuya Türkiye açısından bakıldığında, NATO’nun 2019 Liderler Toplantısı bildirisinde ilk kez ifade edildiği şekilde Çin’e sadece sınamalar değil, fırsatlar penceresinden de bakılması yeğlenmeli.
Bu bağlamda, sistemik rekabetin daha da kızışacağı bir ortamda Çin’le uygun bir angajmanın geliştirilmesine dönük bir yaklaşım Türkiye’nin de çıkarlarıyla uyumlu görülebilir.
Dolayısıyla, NATO içindeki danışmalarda konunun fırsatlar perspektifine de öncelik verecek bir anlayışla ilerletilmesi yönünde atılacak adımlara Türkiye’nin destek vermesi uygun olacaktır. Tabiatıyla Türkiye’nin önemli bir müttefik olma vasfıyla sadece resmi diyalog çabalarına destek vermekle kalmayıp hükümet dışı diyalog (track 2) kulvarında da katkısını sunabilmeye hazır olması gerekecektir.
İlgilenenler bu yazının İngilizce dilinde daha geniş bir versiyonuna şu linkten ulaşabilirler: https://edam.org.tr/wp-content/uploads/2022/02/220207-NATOChina-2.pdf
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…