Siyaset

AB’nin yayınladığı Stratejik Pusula Neyi Gösteriyor

Avrupa Birliği’nin (AB) 21 Mart’ta “Stratejik Pusula” adlı belgeyi onayladı. Belge, AB’nin güvenlik ve operasyonel rehber olma niteliği taşıyor.

Yirmi yedi üyeye sahip Avrupa Birliği birçok açıdan dünya sahnesinde önemli bir yer tutsa da küresel bir güç olamadı. Ticaret ve bununla ilgili olarak yarattığı yüksek standartlar, kuvvetli bir para birimi ve ortaya konan yumuşak güç ne yazık ki küresel aktör olmak için yeterli olmuyor. Kuvvetli askeri boyuta sahip olmayan bir ülke veya ülkeler topluluğu ister istemez bu açıdan eksik kalıyor. Nitekim Avrupa, yüzyıldan fazla bir süredir önce iki Dünya Savaşı ve ardından gelen Soğuk Savaş ile Amerika Birleşik Devletleri’ne artan şekilde bağımlı hale geldi. NATO bir kalkan gibi Sovyet Rus tehdidine karşı koruma sağladı. Soğuk Savaşın sona ermesi ile gergin ortamın kalkmasıyla AB genişledi ve bugünkü konumuna geldi.

Ancak AB, Yugoslavya’nın dağılması ile Avrupa kıtasında meydana gelen ardıl savaşlarında etkili olamadı. Yine ABD ve NATO’ya ihtiyaç oldu. AB yıllardır bir askeri güç oluşturmaya çalıştı. Ancak başta Birleşik Krallık AB’nin derinleşmesine yol açacağı için karşı çıktı. NATO’nun varlığı veya gölgesinde kalındığı sürece bunun aciliyeti de olmadı. Kosova’da Türkiye’nin de dahil olduğu bazı AB barış koruma faaliyetleri gerçekleşse de daimi bir AB ordusu oluşturulamadı.

Eski Başkanı Trump yönetiminde ABD’nin NATO’ya bağlılığı sorgulanırken, Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna’daki saldırgan tavırları ile Çin’in küresel gücü karşısında AB daha ciddi bir biçimde yeni arayışlara başladı. Brexit dolayısıyla AB’den ayrılan Birleşik Krallığın muhalefetinin kalkması bir fırsat yarattı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un NATO’nun beyin ölümü ifadesi çalışmalara hız verdi. AB’nin küresel alanda daha fazla rekabet edebilmesini sağlamak amacıyla “Stratejik Pusula” adında önemli bir adım atıldı. Bu kavramın alt yapısını oluşturan belge birkaç gün önce Dış İlişkiler Konseyinde kabul edildi.

Stratejik Pusula” Neleri İçeriyor

Bu belgede AB’nin belli başlı ülkeler ile uluslararası ve bölgesel oluşumlarla olan güvenlik ilişkileri değerlendiriliyor. Ayrıca ilk kez bir tehdit analizi yapılıyor ve farklı önceliklerle de olsa Rusya ile Çin ilk sıraları alıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile uluslararası hukuk ile Birleşmiş Milletler Şartına aykırı hareket ederek küresel güvenlik ve istikrarını bozduğu belirtiliyor. Çin ise işbirliği için ortak, ama ekonomik ve sistemsel bir rakip olarak tanımlanıyor.

Küresel anlamda başlıca tehlikeler şöyle sıralanıyor:

  • Terörizm ve şiddet içeren aşırılık
  • Kitle imha silahlarının yayılması
  • Devlet ve devlet dışı aktörlerin hibrid stratejileri, siber saldırılar, bilgi çarpıtma kampanyaları, seçimlere ve siyasi süreçlere doğrudan müdahaleler, ekonomik zorlama ve düzensiz göç akışlarının araçsallaştırılması
  • İklim değişikliği, çevresel bozulma ve doğal afetler
  • Küresel sağlık krizleri

Bu çerçevede AB’nin vatandaşlarını korumaya, ortak çıkarları savunmaya, proje üretmeye muktedir ve hazır olmak zorunda olduğu vurgulanıyor.

Eyleme geçmekten de bahis ediliyor ve bu amaçla evrensel değerlerle küresel geleceği şekillendirmeye katkıda bulunmanın amaçlandığı belirtiliyor.

Askeri Güç

Yıllardır tartışılan askeri güç konusuna nihayet düzenleme getiriliyor. AB, karada, denizde, havada ve uzayda, ayrıca siberde tüm operasyonel alanlarda anında hareket edebilmeyi amaçlıyor. Bu düşünceyle kara, hava ve deniz bileşenleri de dahil olmak üzere 5000 askere kadar modüler bir kuvveti ve ayrıca gerekli stratejik etkinleştiricileri hızla konuşlandırmaya olanak sağlayacak bir AB Hızlı Dağıtım Kapasitesi geliştirmekten söz ediliyor.

Avrupa Barış İmkânı aracılığıyla AB’nin ortaklarına hızla önemli destekler sağlayabileceği, örnek olarak Ukrayna’ya yapılan yardım belirtiliyor.

Doğal olarak uluslararası insan hakları hukukuna saygı gösterilmesini, bunlara uyulmasını ve sivillerin tüm çatışma durumlarında korunmasını teşvik etmeye ve ilerletmeye ve ayrıca AB durum tespiti politikasını daha da geliştirmeye niyetli olduğu kaydediliyor. Bu bağlamda uluslararası hukuku ortadan kaldırmaya ve baltalamaya yönelik tüm girişimleri engellemeye kararlı oldukları vurgulanıyor.

Sözler güzel ama uygulama önemli

Bu belgeye bakıldığında öncelikle uygun bir zamanda mı yayınlandı sorusu sorulabilir. Rusya’nın geçen ay başlattığı savaştan önce Moskova’nın Gürcistan ve Ukrayna’da yaptıkları nedeniyle bir tehdidi zaten vardı. Dolayısıyla bu hususa belgede yer verilecekti ama şimdi savaş ile birlikte küçük bir uyarlamanın yapıldığı anlaşılıyor. Stratejik Pusula okununca oldukça kapsayıcı ve iddialı bulunabilir. Her şeyden önce AB’nin ne kadarını uygulayabileceğine bakmak lazım.

İlk kez Lizbon Antlaşmasında yer almakla birlikte, 2010’lu yıllarda Libya, Suriye, Irak, göç krizi ve Rusya’nın tehdidi neticesinde, 13 Kasım 2017 tarihinde üye ülkeler arasında güvenlik alanında işbirliğini sürekli hale getirmeyi öngören “Yapılandırılmış Daimi İşbirliği – Permanent Structured Cooperation (PESCO)” kurulması kararlaştırıldı. AB’nin derinleştirilmesine delalet eden bu yapıya Danimarka ve Malta katılmadı. Bu yapının bugüne kadar etkili çalıştığını söylemek mümkün değil. Ancak Rus tehdidinin AB için daha acil bir tehlikeli hal almasıyla canlanması beklenebilir. Nitekim, belgede yetenek geliştirme konusunda işbirliğinin PESCO yoluyla yoğunlaştırılması taahhüt ediliyor. Bu bağlamda, PESCO üyelerinin 2025 yılına kadar üstlendikleri tüm bağlayıcı taahhütleri yerine getirmelerinin beklenmekte olduğu yazılıyor.

AB’nin ortaklar sıralanırken başta Amerika Birleşik Devletleri ile ortaklığın stratejik önemi vurgulanıyor ve çalışmaların karşılıklı yarar sağlayacak şekilde güvenlik ve savunmada işbirliğinin derinleştirilmesinin gerektiği belirtiliyor. ABD ile NATO stratejik ortak olarak tanımlanırken toplu savunmanın temel bir husus olduğu hatırlatılıyor. Öte yandan, BM, AGİT, Afrika Birliği, ASEAN, Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi gibi oluşumlarla işbirliğinin yararı ortaya konuyor.

Pusula ve Türkiye

Bu belgede ülkemize iki yerde değiniliyor. Bütün coğrafi bölgelere ilişkin değerlendirme yapılırken Doğu Akdeniz alt başlığı altında: “AB Üye Devletlerine yönelik uluslararası hukuku ihlal eden provokasyonlar ve tek taraflı eylemler, düzensiz göç ve enerji arama haklarının araçsallaştırılması nedeniyle Doğu Akdeniz’deki gerilimler devam etmekte ve hızla yükselme potansiyeline sahiptir; iyi komşuluk ilişkileri ilkesi doğrultusunda güvenli bir ortamın yanı sıra işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarara dayalı bir ilişkinin sağlanması hem AB’nin hem de Türkiye’nin çıkarınadır.”

Dışişleri Bakanlığı bu bölüme sert bir karşılık verdi: “Belgenin özellikle ülkemize atıfta bulunulan Doğu Akdeniz bölümünün, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin bu denizdeki haklarını yok sayan ve maksimalist deniz yetki alanı iddiaları bulunan iki AB üyesi tarafından AB’ye dikte ettirildiği, bu haliyle uluslararası hukuka, teamüle ve hatta AB’nin kendi müktesebatına aykırı ve gerçeklikten kopuk olduğu görülmektedir. Bu anlayışla doğru yönü göstermekten şaşarak “pusula” olmaktan çıkan belgeyi “stratejik” olarak görebilmek de güçtür. Bu belgenin AB’yi Doğu Akdeniz’de, çözümlerin değil, sorunların parçası yapacağı ve doğru stratejilere taşımayacağı aşikardır.

Son günlerde yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında, belgenin gerçekleri ve doğruları bu şekilde ıskalamış olması ve tam üyelik adayı olan bir NATO Müttefikini bu denli sığ bir bakışla ele alması AB için bir vizyonsuzluk ve talihsizliktir.”

Gerçekten bu kısmın kimler tarafından yazdırıldığı belli oluyor. Yunanistan ve Güney Kıbrıs bu bakımdan hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Türkiye konusunda pusula yine şaşıyor

Öte yandan işbirliği yapılabilecek ortaklardan bahsederken de Türkiye gündeme geliyor: “ODGP görev ve operasyonlarına katkıda bulunan Türkiye ile ortak çıkar alanlarında işbirliği yapmaya devam edeceğiz. Karşılıklı yarar sağlayan bir ortaklık geliştirmeye bağlıyız, ancak bu, 25 Mart 2021 tarihli AB Konseyi üyelerinin açıklamasına uygun olarak, işbirliği yolunda ilerlemek, sürekli gerilimi azaltmak ve AB endişelerini ele almak için Türkiye tarafından eşit mukabil gerektirir.”

Diğer bir deyişle Türkiye ile işbirliği yaparız ama Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize muafiyeti gibi diğer alanlarda ilerleme olması için Türkiye’nin adım atması gerekiyor. Öngörülen işbirliği genelde AB’nin öncelikleri kapsamında uluslararası meseleler konularında oluyor. Türkiye de buna razıymış gibi davranıyor.

Böylece Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin AB – Türkiye yakınlaşmasına katkıda bulunacağı ve durağan ilişkilere katkısının olacağını ileri sürmek için zamanın henüz erken olduğu görülüyor. Gerçekten son günlerde ülkemize AB’den gelen ziyaretçiler (Polonya Cumhurbaşkanı ile Almanya, Hollanda ve Yunanistan Başbakanları) ve NATO Zirvesi çerçevesinde yapılan temaslar Türkiye’nin yine ön plana çıkmasına vesile oldu. Ama konu Türkiye olduğunda belgedeki pusulanın yine şaştığını görüyoruz. Belki de son iki haftadır meydana gelen bu değişik bakış belgeye yansıyamadı. Ancak Türkiye’nin adaylığından söz edilmediği ve bir üçüncü ülke konumunda değerlendirildiğini görmeden edemiyoruz. Ne yazık ki AB’nin dış politikası genelde, ama özellikle Türkiye konusunda asgari müşterekte birleştiğinden etkili olamıyor. Üyeler arasındaki görüş farklılıkları kısa sürede su yüzüne çıkıyor.

AB Rusya’ya karşı birlikteliğini koruyabilecek mi?

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla Batı birlik içinde hareket ederek sağlam durdu. Üstelik bazı AB üyelerinin Rusya ile önemli ticari ilişkileri olduğu halde gerçekleştirildi. Rusya’nın saldırısının üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçti ve ne kadar süreceğini veya ne olacağını kimse kestiremiyor. Kısa sürede kolay bir zafer bekleyen Putin bile bu savaşın nasıl sonlanacağını bilmeyebilir. Uzaması halinde enerji açısından Rusya’ya bağımlı olan AB’nin birçok üyesinin bu dayanışmayı ne kadar sürdürebilecekleri ayrı bir soru olarak duruyor. Aynı şekilde Türkiye şimdiye kadar Rusya ve Ukrayna arasında dengeli bir politika güttü ve iletişim kanallarını açık tuttu. Savaş kızıştıkça bu denge politikası sürecek mi, yoksa Türkiye artık bir taraf tutmak zorunda kalacak mı?

Savaşların önceden kestirilemeyecek akışları vardır ve Putin bir girdaba girdi. Ancak başkalarının da bu girdaba sürüklenme tehlikesi bulunuyor. Türkiye’nin Batı’nın güvenlik boyutunu yeniden keşfetmeye başladığı ve bazı adımlar attığı bu dönemde esas karşılık AB ve ABD’den gelmeli. Zira girdaptan ancak birlikte çıkılabilir.

Selim Yenel

(E) Büyükelçi, Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı

Recent Posts

Erdoğan’dan beri 5’inci ABD Başkanı: Türkiye için ne fark edecek?

ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…

17 dakika ago

Devlet aklı buraya kadar: Ahmet Türk’e de kayyum. Sırada İmamoğlu mu?

İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…

22 saat ago

CHP yürüyüş hızını keserse Adalet Yürüyüşünün tekrarı olur

Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…

2 gün ago

ABD İsrail savunması için İran’a karşı Orta Doğu’ya B-52’leri gönderdi

ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…

2 gün ago

Erdoğan’dan İmamoğlu ve Özel’e 1’er milyonluk tazminat davası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…

3 gün ago

Avrupa Komisyonu Türkiye raporu: “Toprağı bol olsun”

Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…

3 gün ago