NATO’nun Ukrayna istilasına karşı Rusya’yı durdurmak için yaptığı olağanüstü 24 Mart toplantısının bitiminden birkaç saat sonra Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konser salonundaydık. Baba Rus, anne Ukraynalı piyano sanatçısı Alexander Romanovsky, Özbek Şef Aziz Shokhakimov yönetiminde Tekfen Filarmoni Orkestrasının eşliğinde Rahmaninov’un 2 numaralı Piyano Konçertosunu çalıyordu. Konserin geliri Unicef’in Ukrayna Acil Durum Fonuna aktarılacaktı.
Arada Romanovsky ile sohbet etme imkânı oldu, Tekfen Vakfı Yönetim Kurulundan Dori Kiss Kalafat’la birlikte. Orkestranın ikinci bölümde Prokofyev’in Romeo ve Juliet balesinden parçaları icrasını da beraber izledik. Sanatçı halen İtalya’da yaşıyordu. Ukrayna’da akrabaları vardı. Başlarına gelene inanamıyordu. Bir trajediydi yaşanan.
Liderlerin yayınladığı NATO zirvesi sonuç bildirgesini konsere gitmeden önce okumuştum. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Brüksel’den ayrılmadan önce düzenlediği basın toplantısında söylediklerini ve o arada diğer liderlerin beyanlarını da döndükten sonra okudum.
Özeti şu: Batı askeri ittifakı NATO, Ukrayna’ya “Dayan” Rusya’ya “Dur” diyor. Ukrayna’ya dayanması için asker gönderme hariç destek vadediyor. Peki, güç politikası uygulayan Putin bunu dinler mi?
Şu anda en kolayı, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky’nin yaptığı gibi, asker göndermezseniz, NATO’ya almazsanız Rusya Cumhurbaşkanı Putin “dur” uyarısını dinlemez demektir.
Zaten o yüzden olağanüstü zirveden bir gün önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, NATO’nun Ukrayna’ya velev ki barış gücü görüntüsünde asker göndermesini savaş nedeni sayabileceklerini söyledi. Ondan bir gün önce de Putin’in Sözcüsü Dimitri Peskov, Rusya’ya yönelik varoluşsal tehdit algılamaları halinde Putin’in nükleer silahlara baş vurabileceğini söyledi. NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermesi, ya da üyelik davetinde bulunması, NATO’nun şu anda en istemediği şey. O da savaşın, belki de Üçüncü Dünya Savaşına dönüşecek şekilde Ukrayna dışına taşması. Kimse Ukrayna için Rusya ile doğrudan savaşa girmeyi göze almıyor. Tıpkı daha önce Suriye’de gördüğümüz gibi: savaş Suriye topraklarında çevrelendi. Türkiye’ye sıçraması ise sınır ötesi operasyonlar ve duvar örülmesiyle önlenebildi.
Türkiye güneyinde Suriye, kuzeyinde Ukrayna Krizinde tehlike hattında. İkisinde de başrolde Rusya var. Bu nedenle NATO (Kuzey’de Baltık Denizi gibi) Karadeniz’e yönelik özel önlemler üretiyor. Hükümetin, bir yandan Montrö’ye sahip çıkan diyen emekli 103 amiral yargılanırken Montrö Boğazlar Sözleşmesine sahip çıkması bunun bir parçasına dönüştü.
NATO Polonya ve Baltık ülkelerine daha fazla asker yığarak Rusya’yı en azından NATO topraklarına saldırmaktan caydırmaya çalışıyor. Aynı zamanda da Ukrayna’ya siber güvenlik ve nükleer, biyolojik, kimyasal saldırı ihtimaline karşı teknik ekipman göndereceği sözü veriyor. ABD Başkanı Biden da buna paralel olarak “Rusya kimyasal silah kullanırsa karşılıksız kalmaz” diyor. Rusya bunu 2012’deki ABD Başkanı Barack Obama’nın ağzından da duymuştu. Beşar Esad kullanmış, Obama söylediğini yutmuş ve Moskova böylece yıllar sonra Suriye üzerinden Orta Doğuya dönmüştü.
Bu tür uyarılarla dur diyerek Putin’in duracağını pek sanmıyorum. Batı dünyasının etkisiz ekonomik yaptırımlarının çok ötesine geçen ve Mali Atom Bombaları dediğim bankacılık kuşatmasının etkisiyse bir süre sonra anlaşılmaya başlar.
Bu görünümde Türkiye’nin ABD ve AB’nin teşviklerine aldırmayıp Ukrayna Krizi konusunda temkinli davranmaya devam etmesinde yarar var. Yakın zamana dek “Değerli yalnızlık” siyasetiyle yalnızlaşan Türkiye’nin Ukrayna Krizinde izlediği çizgi ile uluslararası siyasette yeniden öne çıktığı ortada.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da basın toplantısında hem Ukrayna hem Rusya ile ilişkilerin süreceğini söyledi. Zelensky’nin Türkiye’nin arabuluculuk ve barış garantörlüğü talebini tekrarladı; Rusya’dan itiraz yoktu ama anlaşılan henüz itiraz ya da onay herhangi bir tepki vermemişti Putin. NATO’da güvenlik tehditlerinin terörizm dahil “360 derece”, yani topyekün anlayışla ele alınması gereğini vurgulamıştı, zaten NATO’nun 2014 ve 2021 kararlarında da vardı ama tam uygulanmıyordu.
Erdoğan bir yandan da ABD başta Batı Avrupa ülkelerini Türkiye’nin savunma sanayi çalışmalarını engellemekle suçladı.
Diğer yandan Türkiye’nin ABD ile en büyük sorunu olan S-400’e alternatif çözüm arayışları kıpırdanıyor.
Erdoğan Brüksel’de hem Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hem de İtalya Cumhurbaşkanı Başbakanı Draghi ile görüştü. Draghi, daha sonra Türkiye ve Fransa ile üçlü işbirliğini canlandırmaktan söz etti. Ayrıntı vermedi ama daha önce fizibilite çalışmasına kadar gelmiş olan, S-400’e alternatif, NATO-uyumlu SAMP-T hava savunma füzelerinin yeni modelini birlikte tasarlayıp üretme çalışması yeniden başlayabilir. S-400 ve F-35 kilitlenmesi aşılamadığına göre, ABD bu proje üzerindeki örtülü engelini kaldırmış olabilir mi? Zaman gösterir.
Şu anda kısa vadeli çözüm üretmediği söylenebilecek NATO Zirvesinin uygulama sonuçlarının ne getireceğini de zaman gösterecek. Türkiye için kriz ne kadar uzarsa, ekonomi o kadar fazla hasar alır. Bu da kısa günün kârı diye maceracı hedeflere kapılmamak için bir neden daha veriyor bizlere.
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme,…