Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın 13 Nisan’da Twitter üzerinden birbiri ardına iki yayın yaptı. Bu yayınların en önemli kısmı Türkiye’nin de “Yeni bir soğuk savaş dönemine girdik” saptaması yapmasıdır. Bu saptamaya bağlı olarak “bölgesel ittifaklar” dahil, “yeni dengeler kurulacak” saptaması da önemlidir, birazdan yakından bakacağız. Ancak bu açıklamayla Türkiye’nin -güvenlik ve savunma boyutu dahil- dış politikasında son dönemdeki manevralardan daha kapsamlı bir değişikliğe hazırlandığını söyleyebiliriz.
Çünkü, ilk olarak Kalın, Erdoğan’ın sadece sözcüsü değil, Güvenlik ve Dış Politikalar Baş Danışmanı ve bana sorarsanız Batı demokrasilerinde gördüğümüz türden, gerçek anlamda tek danışmanı. Erdoğan Kabinesinin ve Milli Güvenlik Kurulunun üyesi. Erdoğan’ın bazı ülke liderleriyle görüşmelerine, tercümana da gerek duymadan yanında sadece Kalın ile girdiği biliniyor.
İkincisi, bu açıklama ne bir polemik üzerine ne herhangi bir iç veya dış politika çıkışına cevap olarak yapıldı. Türkiye adına bir manifesto olarak okumamız mümkün.
Üçüncüsü, Rusya’nın Ukrayna istilasını genişletme eğilimi gösterdiği bir sırada yapıldı.
Kalın’ın “soğuk savaşa girdik, dengeler değişecek” açıklamasının ayrıntılarına. Saptamaları cümle alıp tahlil etmeye çalışacağım:
1- “Ukrayna krizi derinleşerek devam ediyor.”
Ankara’ya göre, soğuk savaş dönemine Ukrayna krizinin derinleşmesiyle girilmiştir. Krizin Türkiye’nin de kolaylaştırma çabalarına rağmen kısa sürede kontrol altına alınabileceği umutlarının kalmadığını, ya da çok zayıfladığı saptamasının yapıldığını çıkarabiliriz. Nitekim ikinci cümlede bu karamsarlığın neden ve sonuçları özetlenmiş.
2 –“Karşılıklı hatalar, yeni güç dengesi arayışları ve kısa vadeli çıkar hesapları, orta-uzun vadede büyük stratejik kayıplara ve insani dramlara neden olacak.”
Ankara Ukrayna Krizinin derinleşmesini sayılan üç nedene bağlıyor. Suçlanan sadece Rusya ve Ukrayna değildir; ABD, AB, Türkiye’nin karar ortağı olduğu NATO ve Çin bu resme dahildir. Zaten orta-uzun vadede stratejik kayıplar ve insani dramlardan” söz edilmesi, çatışmanın küresel boyuta, belki de nükleer silahların kullanılması ihtimaline işaret ediyor. Son günlerde yönetim değişikliğine sahne olan Pakistan’ın da bir nükleer güç olduğunu unutmayalım.
3- “Yeni bir soğuk savaş dönemine girdik. Bu savaşın etkileri on yıllar sürecek.”
4- “Gıda ve enerji güvenliğinden, jeopolitik dinamiklere ve bölgesel ittifaklara kadar her alanda yeni dengeler kurulacak.”
Yeni ittifaklar bahsi bu cümlede önümüze geliyor. Burada Türkiye’nin NATO ittifakından çıkmasının kast edilmediği açık. Rusya giderek artan ve arttıkça Çin’in desteğine mecbur kalacak bir siyasi-askeri hareket hattı izlerken Türkiye’nin Batı ittifakından kopması ihtimali görülmüyor. Rusya’nın bütün uyarılarına karşı İsveç ve Finlandiya’nın da NATO üyeliği başvurusuna hazırlandığı bir dönemdeyiz. Üyelik için Türkiye’nin de oyu gerekiyor örneğin.
Ancak Kalın’ın açıklamasında tematik ittifaklar üzerine kurulu muhtemel dengelerin de izleri var. Bunun anlamı, bir konuda anlaştığınız ülke veya ülkelerle her konuda anlaşmanızın gerekmeyeceği olabilir. Gıda ve enerji güvenliği özellikle sayılmış örneğin. Türkiye’nin bu konuda Rusya’ya bağımlılıktan kurtulup net tahıl ve enerji ihracatçısına dönüşen ABD ve Kanada’ya bağımlı hale gelmesi ağır bir stratejik hata olur. Buna su kaynakları ile Covid-19 salgınıyla ortaya çıkan ilaç, aşı ve diğer tıbbi malzeme bağımlılıklarını da katmak mümkün.
5- “Türkiye bu kritik süreçte barış, istikrar, güvenlik ve adaleti tesis etmek için dengeli tutumunu koruyacak ve çok yönlü girişimlerini sürdürecek.”
Bunun anlamı Türkiye’nin NATO içinde kalmakla beraber özerk tutumunu devam ettirmek isteyeceğidir. Savaşın yayılması halinde de Türk devletinin olabildiğince çatışma tarafı olmaktan kaçınmaya çalışacağı anlaşılıyor; Türkiye’ye bir saldırı gelmedikçe doğrusu da bu olur.
Kalın’ın açıklamalarından ilk bakışta yansımalar böyle.
Yakın zamana dek AK Parti hükümeti saflarında mevcut “İkinci Dünya savaşına girseydik On İki Adalar Türkiye’nindi” türünden yüzeysel söylem en üst düzeyde terk mi ediliyor? Ukrayna Krizi Erdoğan Kabinesine Atatürk döneminde geleceğin güvencesi görülen Montrö Sözleşmesinin değerini hatırlattığı gibi, İnönü’nün İkinci Dünya Savaşında izlediği savaştan kaçınma siyasetinin önemini de hatırlatmış görünüyor. Umalım öyledir.
Madalyonun diğer yüzünde soğuk savaşın iç siyasetteki yansımalarının daha baskıcı politikalar anlamına gelebileceğidir. Birinci soğuk savaşta, Batı demokrasileri Türkiye’deki demokrasi, hak ve özgürlüklerin kalitesiyle ancak siyasi-askeri tavizler almak için ilgilenmiştir. Bunun en somut örneği 12 Eylül 1980 askeri darbesinde ABD’nin tutumudur.
Stratejik çıkar ve önceliklerin Türkiye’deki çoğulcu demokrasinin kalitesi ile laik, sosyal hukuk devleti ilkelerini daha da geriletecek yeni baskı yöntemlerine gerekçe yapılması tehlikesi de yeni soğuk savaş saptamasıyla birlikte önümüzde duruyor.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…