Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son dönemdeki baş döndüren dış politika manevraları dış dünyada dikkatle izleniyor. Biraz açalım: hem takdir hem temkinle yaklaşılıyor.
Erdoğan bir gün Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’i makam uçağıyla Moskova’ya, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, oradan da Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensy ile görüşmeye yolluyor ertesi gün -daha yakın zamana dek Cemal Kaşıkçı cinayetiyle suçladığı Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’la kucaklaşmak için Riyad’a gidiyor. Bakıyorsunuz ABD ile Rusya Ukrayna Krizi nedeniyle birbirini Üçüncü Dünya Savaşıyla tehdit ederken iki ülke arasındaki mahkûm takası sessiz sedasız Ankara’da yapılıyor. Bir gün Türkiye hava sahasını Suriye’ye asker ve silah taşıyan Rus uçaklarına kapatıyor, ertesi gün Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir Rusya’dan ikinci parti S-400 alımı için görüşüldüğünü duyuruyor.
Sizce Erdoğan bu hareketin Ukrayna Krizindeki tekil rolü nedeniyle ABD yönetiminin F-16 satışı konusunda Kongre’ye tavsiyesini zora sokabileceğini hesaplayamayacak kadar acemi bir siyasetçi mi? Ya da sizce Erdoğan, Osman Kavala’nın kendi ısrarıyla ömür boyu hapse mahkûm edilmesinin hem ABD Kongresinde hem Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğinde Ukrayna Krizi nedeniyle esen ılımlı rüzgârları yeniden sertleştireceğini tahmin edemiyor mu?
Manevraları doğru okumak
Cumhurbaşkanı Türkiye’nin son 7-8 ayda dış politikada şahinden güvercine dönüş manevraları devam ederken iç politikada şahinden kartala dönüşen sertleşmenin de izlendiğini bilmiyor mu sizce?
Soruları başka türlü soralım. Böylelikle manevraları da daha doğru okuyabiliriz.
Sizce Avrupa Konseyi’nin zaten soruşturma altındaki Türkiye’yi Osman Kavala davası nedeniyle üyelikten çıkarma süreci başlatması reel politika açısından kolay mı? Bunu da başka türlü soralım: böyle bir gelişmenin Erdoğan’ın umurunda olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bu dediğin AB ile ilişkiler açısından da geçerli. Türkiye bir ekonomik krizin tepe noktalarında seçime giderken Türkiye’nin Avrupa tarafından dışlanmasının Erdoğan’ın iç politikada nasıl işine geleceğini ekonomik krizi de nasıl Batılı dış güçlere yıkarak lidere sahip çıkma propagandasına çevirebileceği ortada değil mi?
ABD’nin S-400 alımı nedeniyle F-35 programından dışlamasından sonra F-16 satışını da geri çevirmesi halinde bunun tam da Rusya ile yeni bir Soğuk Savaş başlamışken NATO’yu nasıl zor durumda bırakacağı açık değil mi? NATO demişken, Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonları nedeniyle askeri teknolojide kullanılabilecek hassas malzemelere ambargo uygulayan İsveç ve Finlandiya’nın şimdi Rusya korkusuyla NATO üyesi olmak için Türkiye’nin onayını almak için yaptığı manevraları görüyorsunuzdur.
Sınırları sınamak
Covid-19 salgını ve ardından Ukrayna Krizinin küresel denklemleri değiştireceği, değiştirmeye başladığı açık.
Pek çok bölgesel güç gibi Türkiye de bu yeni denklemdeki etkisini artırmak istiyor.
Erdoğan’ın 7-8 ay önce başlattığı dış politika manevraları elbette o dönem (Eylül-Ekim 2021) artık krize sürüklendiği belli olan ekonomik durumun dış kaynağa ihtiyaç duymasıyla da bağlantılı. Ama asıl olarak yeni masada daha iyi yer tutma gayretidir.
Ancak Erdoğan dışarıda Türkiye için yeni yer tutmaya çalışırken içeride iktidarı kaybetmek istemiyor. Dışarıda ılımlı ve dengeci hatta geçerken içeride sertleşmesi bu yüzden. Osman Kavala davası, sadece Kavala’nın şahsıyla ilgili değildir; daha geniş ölçekte siyasi anlamı vardır. TBMM gündemine gelmesi beklenen Dezenformasyon Yasasının -tam da seçime giderken her türlü eleştiriyi, yolsuzluk iddiasını iftira ve dezenformasyon sayıp yasaklama tehlikesi içermesi her türlü muhalif sese verilen gözdağıdır.
Erdoğan, Batı dünyasından Arap alemine dek muhataplarına uluslararası politikada bana ihtiyacınız varsa benim içeride yaptıklarımı sineye çekeceksiniz mesajı veriyor. Sınırları ne kadar öteleyebileceğini sınıyor.
Bütün mesele bu sınamanın içeride seçmen desteği cinsinden ifade edilip edilmeyeceği, sandıkta oya dönüşüp dönüşmeyeceğidir. Erdoğan’a karşı cephe oluşturan muhalefet de bu gerçeğin farkında olarak politikalarında revizyona, güncellemeye gidebilecek mi? Dış politikayı ekonomi ve iç politikaya bağlayan bir önemli soru da budur.