Farklı illerden otobüslerle yola düşen çok güzel kadınlar onlar. Eskişehir’den, Adana’dan, İstanbul’dan, Mersin’den… sohbet edebildiklerim. Danıştay Binası’nı mesken edinen avukatlar, sivil toplum örgütü gönüllüleri, siyasi partilerin emekçileri, herkes aynı hedefe kitlenmiş durumda.
Yoldan geçen kadınlar basın açıklamasına kulak kabartmışlar yorum yapıyorlar. “Kadınlar öldürülmesin diye toplanmışlar.”
Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun basın açıklaması bahsettikleri. 20 Mart 2021 tarihinden beri neredeyse her gün söylediklerini tekrar ediyorlardı EŞİK temsilcileri: “İstanbul Sözleşmesi’nden bir Cumhurbaşkanı Kararı ile çekilmek hukuka aykırıdır. Meclisin oybirliği ile onaylanmış olan bir temel insan hakları sözleşmesinden bir kişinin kararıyla çekilinemez”
Salon gayet dolu ve ilgili. Konuşmalar alkışlarla kesiliyor. Fiziken salonda olamasalar bile binlerce kadının gözü-kulağı salondan gelecek haberlere odaklanmış durumda. Bir de o salonda olmaları imkansız olan kadınlar var. Manisa Barosundan Beril Aras’ın söylediği gibi: “Bir daha seslerini asla duyamayacağımız yaşamı elinden alınan binlerce kadın için buradayız”.
Her bir savunma özenle çalışılmış ve sanırım bu davalar hukuk fakültelerinde ders olarak işlenecek.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener duruşmaya katılmadı. Akşener’in avukatı aynı zamanda genel başkan yardımcısı da olan Ünzile Yüksel, Meral Akşener’in bir siyasetçi, bir anne, bir kadın duyarlılığıyla sözleşmeden çekilmeye karşı dava açtığını, kanunla gelenin kanunla gitmesi gerektiğini, bu kuralın bir gecede çiğnendiğini, belirtti. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin, diğer uluslararası sözleşmelerden de bir gecede çekilinebileceği anlamına geldiğini, bu hukuk dışı yol bir kere açıldı mı nereye varacağının tahmin edileyeceğine dair endişelerini aktardı.
Avukat Selin Nakipoğlu, “bunlar batının değerleridir” iddiasındakilere, “kadın hakları evrenseldir, nokta.” diye cevap verdi. Yargıdaki cinsiyetçi dilin, hakimin etek boyuna karışmasının, polisin “o senin kocandır, döver de sever de” demesinin İstanbul Sözleşmesi’nin ihlali olduğunun altını çizdi.
Eskişehir Barosundan Heval Yıldız Karasu, yüz yıllar öncesinden gelen kadın mücadelesinin bir sonucu olan bu sözleşmenin milyonlarca kadının imzasını taşıdığına, tek kişinin imzası ile çekilmenin kadın mücadelesini yok saymak olduğuna dikkat çekti.
Avukat Pınar Çelik Arpacı sabahın 5’inde yola çıkan Eskişehir ekibinden bir isyanı aktardı: “Bir kişinin yanlışını düzeltmek için burada binlerce kişi uğraşıyoruz”.
Adana Barosu avukatları: “Dünya 2. ve 3. kuşak insan haklarını konuşurken biz, yüz yıl önce imzalanan insan hakları bildirgesinin yaşam hakkı maddesini savunmaya geldik.” derken, daha alınacak uzun bir yol olduğunu tarihe not düşüyorlardı.
Adana Barosu’ndan Deniz Eylem Coşkun, her gün şiddet gören kadınlarla görüştüklerini ama artık verecek cevapları kalmadığını, heyetin vereceği kararın şiddet gören kadınlara bir cevap olacağını, söyledi. Mahkeme heyetinin kararı, şiddet gören kadınlara ya hayatınız değerli diyecekti, ya da değersiz.
Hatay Barosu adına yargıçlara seslenen Neşe Öztürk’ün cümlesi insanın içini acıtacak türdendi: “Mahkemenizin yükü çok ağır biliyoruz ama ölen kadınların yükü daha ağır!”.
Avukat Esin Uysal İzel, devletin sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle kadınları korumanın, failleri ortaya çıkarmanın kadın örgütlerine kaldığını, topluma muhafazakarlığın dayatıldığını ama bunun mümkün olmadığını, söyledi. Bu davalardan her ne karar çıkarsa çıksın kadınların haklı mücadelesi devam edecekti.
İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel, bu davanın sadece kadın davası olmadığını şu sözlerle anlattı: “Bilmiyorum sayın yargıçlar siz hiç insan olmaktan utandınız mı? Erkek olmaktan utanıyorum. Kızına şehvet duyma vs. fetvaları veren zihniyetle aynı ülkede yaşamaktan utanıyorum.”
Manisa Barosu adına Şahika Fulya Yılmaz “Burada açıkça bir yetki gaspı söz konusudur. Eğer siz burada kuvvetler ayrılığının 3. ayağı olarak bu kararı iptal etmezseniz yürütme yarın yargı ayağının da yerine geçecektir.” dedi.
Burdur, Mersin, Giresun, Trabzon,Uşak, Bolu, Balıkesir Baroları temsilcileri, İlerici Kadınlar Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu temsilcileri de, çok yönlü, zengin savunmalar yaptılar. Böylece 3. duruşma da öncekileri tamamlar nitelikte tamamlanmış oldu.
Türkiye Gazeteciler Sendikası, Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu temsilcilerinin, hem kadın hem de gazeteci olarak yaşadıkları dramı anlattıkları anlarda salonda bir sessizlik hakim oldu. Tecavüze uğrayan, taciz edilen, dövülen, öldürülen kadınların haberlerini yapanlardı onlar. Gazetelerde okuduğumuz dehşet verici haberleri yapan gazeteciler, Pınar Gültekin ve Özgecan Aslan’ın öldürülmesinin fotoğrafını ilk görenler, faillerinin ifadelerini ilk okuyanlar, Emine Bulut’un öldürülürken çekilen videosunu ilk izleyenler, faillerin duruşmalarını takip edenler, failler yeterli ceza almadığında ilk yazanlar olarak, travma altındaydılar. Bu travma sonrası mesleğini bırakan gazetecilere dair örnekler verdiler. Erkek şiddeti haberciliği yapmak istemiyorlardı artık.
Tarım Orman Sen/KESK ve TİP’in davaları, dava ehliyetleri olmadığı gerekçesi ile kabul edilmedi.
Manisa Barosundan Avukat Ebru Kara, sadece 2022’nin ilk 6 ayında öldürülen kadınların isimlerini okurken salondakiler ayağa kalktı ve saygı duruşunda bulundu. Ancak davalı temsilcileri yerinde oturuyordu.
Cumhurbaşkanı Vekili Emre Topal savunmasında diğer duruşmalarda olduğu gibi fesih kararının anayasaya aykırı olmadığını ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kadına yönelik şiddette artışa neden olmadığını bir kez daha ileri sürdü.
Avukat Hülya Gülbahar’ın Davalı temsilcilerine Venedik Komisyonu üzerinden verdiği yanıt teknik olarak çok iyi hazırlanıldığının göstergesiydi, konuşması sıkça alkışlarla kesildi. Gülbahar, Bekir Bozdağ’ın son açıklamasının ise yargıya talimat niteliğinde olduğunu, heyetin kendi vicdanına göre karar vermesini beklediğini, umduğunu, tavsiye ettiğini, söyledi. Gülbahar ayrıca, Cumhurbaşkanının onay yetkisinin, kendisine devletin temsilcisi olma sıfatıyla tanınmış tamamen törensel bir yetki olduğunu, asıl yetkinin Meclis’e ait olduğunu, Cumhurbaşkanının çıkaracağı kararnamelerin kanunların altında olduğunu, ekledi. Gülbahar, günü şu sözlerle bitirdi: “Bütün uluslararası sözleşmelerden çıkışın önüne adeta gövdemizle bir baraj oluşturuyoruz. Bunun önü açılırsa yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının hiç bir işleminin sorgulanamayacağı bir sistemle karşı karşıya kalacağız.”
Günün sonunda, Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir, mütalaasında: yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca sözleşmenin kanun çıkarılmadan sadece Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle feshedilemeyeceğini, tekrarladı. Usulde paralellik ilkesince, aynı usulle fesih edilmesi gerektiğini, TBMM tarafından yürürlüğe giren sözleşmenin ancak yine TBMM’nin uygun bulmasıyla alınacak bir Cumhurbaşkanı kararı ile fesih edilmesinin mümkün olabileceğini, sadece Cumhurbaşkanı kararı ile fesih edilemez, olduğunu bildirdi.
Şimdi sırada 23 Haziran var. Bu güzel insanlar, aynı inanç ve kararlılıkla, Savcının mütalaası ile de uyumlu olan kararın çıkması umudu ve inancıyla, yine Danıştay’da olacak. Sadece Türkiye’nin değil, Dünya’nın da gözü kulağı Ankara’da olacak. Türk adaletinin bu cansuyuna ihtiyacı var.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…