Marmaris bir yıl sonra tüm Türkiye’nin gözü önünde tekrar alevler altında kaldı. Ve yine gazetecilerin, bölge halkının, siyasilerin müdahalenin yetersiz olduğu iddiaları resmi makamlarca reddedildi, Tarım ve Orman Bakanı öğlen saatlerinde yangının büyük ölçüde kontrol altına alındığını açıkladı, halen müdahale sürüyordu. Orman Genel Müdürlüğü yangının 200 hektarı etkilediğini belirtirken, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Gürün 1028 hektarlık bir alanın etkilendiğini söylüyordu.
Alevlerin etkisini, resmi makamların müdahalesini ve önlemlerin yeterliliğini tartışırken, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bir duyuru yaptı ve “bilgi kirliliğine neden olan paylaşımlar” ile ilgili teknik inceleme başlatıldığını duyurdu.
Altun, “sahadaki kahramanlarımızın moral ve motivasyonunu olumsuz yönde etkileyenler hakkında hukuk çerçevesinde yapılması gereken ne varsa yapılacaktır” diyordu.
Yangın ve dezenformasyon
Emniyet Genel Müdürlüğü ardından açıklama yaptı. Açıklamada “meydana gelen yangın olayı ile ilgili paylaşımların incelendiği, halk arasında korku ve panik ayratmak amacıyla içerik üreten hesaplar hakkında çalışma yapıldığı, suç unsuru içerikli paylaşımda bulunan hesapların yöneticisi kullanıcısı tespit edilerek işleme başlandığı” yazıyordu. Sosyal medyada paylaşılan hashtaglerin detayları, listeleri vardı açıklamada.
Bu haberi okurken bilişim uzmanı ve avukat Yaman Akdeniz’in sözleri geldi aklıma. Tam o sırada Ankara’da 11 gazetecilik örgütü “dezenformasyon” adı altında bir suç tanımlayan yeni yasa tasarısına karşı çıkmak için toplanmış, bu yasanın asıl amacının gazetecilerin haber yapmasını engellemek olduğunu söylemişlerdi.
Akdeniz, yasa teklifi meclise sunulduğunda YetkinReport’a açıklama yapmış, sosyal medya ile ilgili düzenlemelerle ilgili geçen sene çıkan orman yangınlarının bir dönüm noktası olduğunu söylemişti.
Akdeniz “özellikle sosyal medyadan gelen eleştiriler sonrasında tekrar bir düzenlemeye gidileceği sinyali verilmişti” demişti.
Bir yıl sonra Altun, gazetecilik örgütlerinin uyardığı durumu da özetliyordu: “bilgi kirliliğine neden olan paylaşımlar ile ilgili teknik inceleme yapılmasına”…
Yine bir yangındı, yine orada olan biteni aktarmaya çalışan, doğru bilgiye ulaşmaya çalışan, sorgulayan insanlarla resmi açıklamalar arasında çelişki vardı, ve yine resmi makamların ilk aklına gelen “teknik inceleme“ ve “yasal işlem“ olmuştu.
TBMM görüşmeleri ertelendi
AK Parti ve MHP’nin meclise sunduğu yasa tasarısının içinde halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma adı altında yeni bir suç tanımı, sosyal medya sağlayıcılarına yeni yükümlülükler, yeni düzenlemeler var. Tüm bu düzenlemelerin uygulamadaki karşılığı hali hazırdaki erişim engellemelerinin ve yasakların kapsamının genişletilmesi, daha çok sosyal medya paylaşımının suçlanması, suçlanan kişilere daha kolay ulaşım, ulaşılamaması durumunda sosyal medyanın kapatılması olacak.
Bunun yanında basın ilan düzenlemeleri de zaten yaşam savaşı veren yerel medya için son bir darbe anlamına gelecek.
Bu sebeplerle Ankara’da Ulus meydanındaydı 11 örgüt ve sendika. Karşı çıktılar dezenformasyon düzenlemesine.
Yasanın aynı gün mecliste oylanması beklendiği için önce meclis önünde açıklama yapmak istediler. İzin verilmedi; Ulus meydanı gösterildi eylem yeri olarak. Ulus’ta açıklama yaptıktan sonra oylama beklenirken bir açıklama CHP Grup başkan vekili Engin Özkoç’tan gelmişti.
Özkoç sosyal medya hesabından “kanun teklifinin TBMM Genel Kurul görüşmeleri, girişimlerimiz sonucu üzerinde parti gruplarının daha fazla müzakere edebilmesi için bu hafta ertelenmiştir” yazmıştı.
Belki bu sefer muhalefetin ve gazetecilerin sesleri mecliste duyulabildi diye düşünürken geldi Altun’un sözleri. Aynı dakikalarda Gazeteci Hazal Ocak’ın haberi nedeniyle 200 bin tl tazminatla yargılandığı davanın dava avukatına haber verilmeden görüldüğü haberi geldi. Hakim avukata “Biz gördük bitti” demişti.
Yine Akdeniz’in sözleriyle bitirmek gerekir belki de:
“Bu yasa hükümetin vatandaşın hakkını korumak için değil, kendini korumak için hazırladığı bir tasarı.”