Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) bünyesinde kurulan Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi 4 Temmuz’da Türkiye’nin Sekizinci periyodik raporuna ilişkin “geçici sonuç görüşlerini” yayımladı.
Değerlendirmede Komite, “Türkiye’yi, kadın insan hakları savunucularının, avukatların ve gazetecilerin meşru faaliyetlerini özgürce yapabilmelerini sağlamaya ve onları şiddet ve yıldırmalardan korumaya“ çağırdı.
Komitenin görüşleri devletin ilgili birimlerine de gönderilecek, itiraz varsa bakılacak, ardından kesinleşerek Birleşmiş Milletler kayıtlarına geçecek. Eminim önümüzdeki günlerde kadın örgütleri de görüşlerini oluşturarak varsa düzeltme talepleri ileteceklerdir.
Aşağıda Komite’nin Türkiye’nin raporuna dair görüşlerini sizler için derlemeye çalıştım. Tüm bu önerilerin yanında Komitenin altını çizmek istediğim bir önerisi var ki çok dikkat çekici: “Ulusal bir zorbalıkla mücadele politikası geliştirmek”. Buna kesinlikle ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Kadın örgütlerinin kadına karşı şiddetle mücadelesi ve gözler önüne serilen vakalar, aslında büyük bir toplumsal travmanın kapıda olduğunun göstergesiymiş ki, bugün başta doktorlara, avukatlara, gazetecilere yönelik olmak üzere artarak devam eden bir şiddet sarmalını yaşıyoruz.
Türkiye’nin de taraf olduğu CEDAW, 1979’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve taraf devletlere kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerini ortadan kaldırma yükümlülüğü getiren uluslararası bir sözleşmedir.
CEDAW uygulamaları 23 bağımsız uzmandan oluşan BM CEDAW Komitesi tarafından denetlenir. Devletler, CEDAW komitesine düzenli aralıklarla raporlar sunmakla yükümlüdür. Bu raporlar komite tarafından incelenir, çoğunlukla sivil toplum örgütlerinin görüşleri de göz önünde bulundurularak taraf devletlere CEDAW uygulamasını nasıl geliştirecekleri konusunda tavsiyelerde bulunulur.
Komite’nin bildirdiği görüşler içerisinde Türkiye’nin 7. periyodik raporundan bu yana olumlu yöndeki gelişmeler şöyle sıralanmış: Kadınların eşitliği ve güçlendirilmesine ilişkin 11. Ulusal Kalkınma Planı (2019-2023); Türkiye HIV/AIDS Kontrol Programı (2019–2024); Kadının Güçlenmesine İlişkin Strateji Belgesi ve Eylem Planı, (2018-2023); İnsan Hakları Eylem Planı 2021-2023; Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin iletişim prosedürüne ilişkin İhtiyari Protokolünün 2017’de onaylanmış olması.
Komite, 2016 yılında Hükümete karşı uygulanan darbe girişiminin ardından uygulanan iki yıllık olağanüstü hal sırasında alınan önlemler konusunda derin endişelerini dile getirmiş. Hükümetin çeşitli baskıcı terörle mücadele önlemlerinin, kadınların insan hakları üzerinde olumsuz etkilerinden bahsedilmiş.
Ayrıca, devlet memurları, hakimler, askeri personel ve akademisyenler de dahil olmak üzere binlerce kadının mesleklerinden ihraç edilmesine yol açan olağanüstü hal sırasında alınan çeşitli önlemlere yönelik endişesini dile getirmiş, bu tedbirlerin etkisinin bugün hala kadınların insan hakları ve hukukun üstünlüğü üzerinde güçlü bir olumsuz etki yaratmaya devam ettiğini de endişeyle not etmiş.
Bu anlamda, Türkiye’yi insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına ve hukuka saygıya bağlılığını sürdürmeye, kadınların insan haklarına saygı duymaya, korumaya, yerine getirmeye ve insan hakları güvenceleri de dahil olmak üzere anayasal düzeni korumaya çağırmış.
Endişe konularından bir diğeri “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinden” (İstanbul Sözleşmesi) çekilme kararıdır. Komite, Türkiye’nin 20 Mart 2021 tarihinde Avrupa Konseyi’ne bildirdiği İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından duyduğu derin üzüntüyü ve endişeyi yinelemiş.
İstanbul Sözleşmesi’nin çekilme kararının, meclis kararı olmadan, kadın örgütleri ve kadın hakları savunucuları dahil olmak üzere sivil toplumla geniş bir istişare yapılmadan alındığını, İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesinin, kadınların insan haklarının korunmasının kapsamını daraltan geriye götüren bir eylem olduğunu belirtmiş.
Komite, aile içi şiddet, pandemi nedeniyle eğitim kurumlarının dünya genelinde en uzun süre kapalı kalması ve kadın yoksulluğu dahil olmak üzere, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yüksek oranda yaygınlığından endişe duyduğunu da iletti.
Komite, köklü ayrımcı klişelerin devam etmesinden ve Devletin, kadınların ve erkeklerin aile ve toplumdaki rolleri ve sorumluluklarına ilişkin, kadınların anne ve eş olarak geleneksel rolünü aşırı derecede vurgulayan resmi açıklamalarının devam etmesinden endişe duyduğunu ve bu yaklaşımın kadına yönelik şiddetin altında yatan bir neden olduğunu da belirtiyor. Devlet otoriteleri ve toplum içinde ataerkil tutumların devam ettiğini ve toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesinin yerini giderek belirsiz bir şekilde tanımlanmış bir “cinsiyet adaleti” kavramının aldığını endişeyle kaydetti.
Komite, kadınlara yönelik cinsel şiddet de dahil olmak üzere sistematik ve yaygın toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin devam etmesi konusundaki endişesini de yinelemiştir. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında 6284/2012 sayılı Kanunun, şiddetin önlenmesi ve mağdurların korunması için önemli bir çerçeve sunmakta olduğunu teslim etmiş ancak, hem mevcut mevzuatın kapsamında hem de uygulanmasında hala boşluklar bulunduğunu endişeyle not etmiştir.
Bu bağlamda, aile içi şiddeti ve kadın cinayetlerini özel olarak suç saymak için gerekli yasal değişiklikleri kabul etmeyi, koruma emirlerini katı bir şekilde uygulamayı, kanun uygulayıcı memurları ve yargı personelini şikayetleri kayıt altına almamak ve koruma tebirleri almak ve uygulamak konusundaki ihmallerinden dolayı soruşturmak ve sorumlu tutmak gibi tavsiyelerde bulunmuştur.
Komite, cinsiyete dayalı da dahil, ayrımcılık yapmama ilkesinin Anayasa’da yer aldığını kaydederek, özellikle Kürt kadınlar, mülteci ve sığınmacı kadınlar ve engelli kadınlar olmak üzere, dezavantajlı ve marjinal kadın gruplarına karşı kesişen ayrımcılık biçimleri konusunda endişelerini sürdürmekte olduğunu belirtmiştir.
Komite, Türkiye’ye kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklayan mevzuatı kabul etmek; cinsiyete dayalı ayrımcılığın anayasal yasağının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak; cinsiyet, yaş, uyruk, etnik köken, engellilik ve sosyoekonomik duruma göre ayrıştırılmış ayrımcılıkla ilgili verileri toplamak için kapsamlı bir sistem tasarlamak gerekliliğini hatırlatmıştır.
Komite’nin görüş sunduğu endişe konularından biri de özellikle kırsal bölgelerde, kan davalarını çözmek için kızların gelin olarak verilmesi uygulaması ve belirli bölgelerde “başlık parası” ödenmesine devam edilmesi olarak açıklandı. Özellikle yoksun bırakılmış kırsal alanlarda önemli sayıda çocuk evlilikleri, bunların toplumda geniş çapta kabul görmesi ve Devletin bunları önlemek ve failleri cezalandırmak için gösterdiği çabanın yetersizliğine dikkat çekildi.
Konunun çözümü amacıyla, bu tür olayların soruşturulmasını ve faillerin uygun şekilde cezalandırılmasını sağlamak, çocuk yaşta evlilik yasağını etkin bir şekilde uygulamak ve çocuk yaşta evliliklerin kızların sağlığı ve gelişimi üzerindeki zararlı etkilerine ilişkin farkındalık yaratma çabalarını güçlendirmek, tavsiyelerinde bulunuldu.
Komite, eğitime de özel bir başlık açmış: Kız ve erkek çocuklar için zorunlu eğitim yaşını 16’ya çıkarmak; kadınlar ve kızlar arasındaki okuma yazma bilmeme oranını azaltmak; kadınların ve kızların toplumdaki rollerine ilişkin ayrımcı klişeleri ortadan kaldırmak ve bunu gerçekleştirebilmek için öğretmenlerin duyarlılığını artırmak; kadınlara ve kız çocuklarına yönelik ayrımcılık, taciz ve cinsiyete dayalı şiddet içermeyen güvenli ve kapsayıcı eğitim ortamları sağlamak için ulusal bir zorbalıkla mücadele politikası geliştirmek, gibi tavsiyelerde bulunmuştur.
Komite Devletten, 31 (a), 38 (a) ve 40 (a) paragraflarında yer alan tavsiyelerin uygulanması için atılan adımlar hakkında ise iki yıl içinde yazılı bilgi vermesini talep etti.
31(a) paragrafı, sözde “namus” adına işlenen suçları, Ceza Kanunu’nun “haksız tahrik” durumunda hafifletici nedenler öngören 29. maddesinin uygulamasından hariç tutmak amacıyla Ceza Kanununda değişiklik yapmayı;
38 (a) paragrafı, özellikle etnik azınlıklara mensup kadınlar ve engelli kadınları da dikkate alarak, kadınların TBMM’de, il ve belediye organlarında, Hükümette, kamu hizmetinde, karar alma mekanizmalarında eşit temsilini sağlamak için yasal kotalar ve parite sistemi gibi geçici özel önlemler benimsemeyi,
40 (a) paragrafı ise, Devletin, Kadın hakları savunucularının, avukatların ve gazetecilerin meşru faaliyetlerini özgürce yürütmeleri ve kadınların haklarını savunmaları için elverişli bir ortam yaratma yükümlülüğünü hatırlatıyor.
Görüyoruz ki, komite, haksız tahrik uygulamaları, kadınların siyasette eşit temsili için kota, parite gibi özel önlemlerle ilgili gelişmeleri ve kadınların kendilerini daha özgürce ifade edebilmeleri için atılacak adımları daha kısa sürelerde takip etmek istiyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…