Mihail Gorbaçov’un 30 Ağustos’ta Moskova’da bir hastanede 91 yaşında öldüğü duyuruldu. Oysa Rus halkının büyük çoğunluğu için Gorbaçov manevi olarak zaten ölmüştü.
ABD başta olmak üzere Batıda Gorbaçov hakkında muhtemelen Rusya ve eskiden Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerdekinden daha fazla taziye mesajı yayınlanacak. Bizde de şimdiden Gorbaçov güzellemeleri başladı. Kremlin’in ilk açıklaması Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in “yarın ailesine telgraf çekeceği” şeklinde oldu. Amacının Gorbaçov’un dağıttığı Sovyetler Birliğini geri getirmek olduğunu söyleyen Putin dünyaya kök söktürüyor; tabii Komünist Parti altında değil, kapitalist sistem ve Rus milliyetçiliği temelinde.
Ukrayna’da bunu en açık şekilde görüyoruz.
Sovyetler Birliğinin çöküş döneminde de Afganistan işgali vardı.
Sovyetlerin halkın refahı cinsinden edilmeyen, edilemeyen zengin kaynakları değildi Afganistan’da heba edilen yalnızca. “Sovyetlerin Vietnam’ı” algısının “Dünya Barışı” sloganını heba edişiydi de aynı zamanda.
ABD’nin kapitalist sistemi Vietnam sonrasında kendisini yeniden yapılandırdı ve Sovyetlere son darbeyi 1970’lerin ikinci yarısından itibaren “Detente-Yumuşama” süreciyle indirmeye başladı. 1979’da Afganistan’ın işgali adeta Moskova’nın Vaşington’a hediyesi gibiydi. ABD, Suudi Arabistan, Pakistan ve Çin’in öncülüğünde Afganistan’da Sovyetlere karşı silahlandırılıp eğitilen siyasi İslamcı aşiretler daha sonra dünyanın başına Taliban’dan El Kaide ve IŞİD’e dek çeşitli şekillerde bela olacaktı. Ama yenilmez sanılan Kızıl Ordu’nun Şubat 1989’da bozgun halinde çekilmesinden birkaç ay sonra Kasım 1989’da Berlin Duvarı yıkılacaktı.
ABD’de kapitalist sistem kendisini yeniden üretip güçlenirken Sovyetlerdeki sosyalist ekonomiden devlet kapitalizmine kaymış sistem kendini yenileyemeyip çökmüştü.
Vaşington’un toparlanma döneminde CIA Başkanı, Sovyetlerin çöküş dönemindeki Cumhurbaşkanı Gorbaçov’un karşısına ABD Başkanı olarak çıkacak olan (baba) George Bush idi. O dönem Afganistan’da CIA istasyon şefliğinden Vaşington’a Orta Doğu ve Orta Asya uzmanı olarak terfi edecek olan istihbaratçı Graham Fuller 1991’de yayınladığı “Demokrasi Tuzağı: Soğuk Savaş Sonrası Dünyanın Tehlikeleri” kitabında açıkça “Kimse kendine yontmasın, biz yaptık” diye yazacaktı.
Gorbaçov tarihin akışını değiştirdi ama değişimin iyi yönde olup olmadığını tarih bazen çok sonra gösteriyor.
Sovyetler Birliğinin resmen dağıldığı tarih 26 Aralık 1991 kabul edilir. Ağustos ayında bir askeri darbe girişiminden rakibi Boris Yeltsin sayesinde kurtulan Gorbaçov, bir gün önce istifa ettiğinde artık bağımsızlığını ilan etmemiş Sovyet Cumhuriyeti artık kalmamıştı. Türkiye Sovyet Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden olmuştu. Bu Cumhuriyetlere başına Yeltsin’in -seçimle- geçtiği Rusya Federasyonu dahildi.
Gorbaçov 1985’te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliğine getirildiğinde 53 yaşıyla o koltuğa oturan en genç Politbüro üyesiydi. O zamana dek o koltuğa oturan en eğitimli komünist lider olmuştu; iki üniversitede hem hukuk hem tarım okumuştu.
1985’te iş başına gelince dünya siyaset lisanına iki yeni Rusça sözcük hediye etmişti: “Glasnot-Açıklık” ve “Perestroyka-Yeniden yapılanma”.
1992’de yayınladığım “Ateş Hattında Aktif Politika” kitabımda, o dönem Çin’in Guanming Daily gazetesinin Ankara muhabiri Wu Jiyanyu’nun bir yorumuna yer vermiştim. “Perestroyka’dan önce Glasnots’a geçildi” diyordu; “Toplum bu değişikliği kaldıramaz. Çin bunun tersini yapıyor. Ekonomik reformlar ve dönüşüm tamamlandıkça sosyal ve siyasal reformlar gelecek.”
Gerçekten de öyle oldu. Açıklık derken anarşiye dönüşen düzen perestroykaya değil, tarihin en büyük yağmalarından birine yol açtı.
Fırsatçı Komünist Parti, Kızıl Ordu ve istihbarat servisi KGB üyeleri kamu mallarına leblebi-çekirdek parasına el koyup bugünün dolar milyarderi oligarklarına, petrol ve silah tüccarlarına dönüştü. Sovyet döneminde hiç değilse başlarını sokacakları evleri, çocuklarına eğitim, yetersiz de olsa bedava sağlık hizmeti, elektrik, ısınmaya erişimi olan fakir halk tamamen sahipsiz kaldı.
Putin’in yaptığı sadece Rusluk temelinde halkın Batı tarafından incitilen gururunu canlandırmak değildir. Artık bir Rusya gerçeği olan oligarklar, onlara eklenen “kroniler” (Putin’e yanaşıp zenginleşenler) ve mafya ile yeni bir ekonomik ve sosyal düzen yaratıyor. Putin’in perestroykası budur; glasnost yerine de güce inanıyor.
Ukrayna’nın başına gelenleri gören eski Sovyet cumhuriyetlerinin, Kazakistan’dan Gürcistan’a, Azerbaycan’dan Ermenistan ve Özbekistan’a dek, Azerbaycan’dan Özbekistan’a dek Putin Rusya’sına bakışları ister istemez daha temkinli olacaktır. Rusya’nın korkusuyla NATO’ya sığınmak isteyen İsveç ve Finlandiya’nın -Türkiye’nin koştuğu şartlarla- yaşadığı zorlukları onlar da görüyor.
Hem onu komünizmle mücadele kahramanı sayanların hem de onu Batının ajanı sosyalizmin katili sayanları haklı görmek pek mümkün değil.
Her muhalefet hareketinin her aykırı fikrin altında ajanlar, entrikalar aramak kulağa hoş gelen bir kolaycılık veriyor, her dönemde her zümreye. Gerçeği tarih ortaya çıkarıyor.
Aynı şekilde, Gorbaçov yerine Politbüro’un Türk ve Müslüman tek üyesi Haydar vAliyev, ya da mafya ile mücadelede öne çıkmış reformcu komünist Edeuard Şevardnadze gelse sonucun çok farklı olacağı yolundaki görüşler de biraz romantik kaçıyor.
Sovyetler Birliği çoktan sürdürülebilir olmaktan çıkmıştı. Komünizmin ideolojik motivasyonu çoktan yok olmuştu. Komünistlerin Joseph Stalin döneminde şiddetle bastırılan daha adil ve barışçıl bir dünya yaratma arzusu, Leonid Brejnev döneminde bir bürokratik diktatörlüğünün kenar süsüne, 1 Mayıs İşçi Bayramı törenlerinde silahların sergilendiği resmi geçitlere dönüştürülmüştü. Afganistan tüy dikti, bardağı taşıran damla oldu.
Vakti saati dolmuştu. Bunu sistemin başındakiler de görüyordu ama artık çözülme başlamıştı.
Başta ister Gorbaçov, ister başkası olsun, durum değişmeyecekti. “Svaboda” özgürlük kavramını Louis Vuitton çantaları ve Pizza Hut reklamlarıyla ayağa düşürmese iyi olurdu gerçi ama bu hareketleri zaten tam da Nobel Barış ödülüne yakışırdı.
Bazı halkların diğerlerine göre daha direşken olduğunu kabul etmek zorundayız.
Türkiye buna örnektir: sınırları değişmiş, rejimi değişmiş, başkenti değişmiş ama ülke yaşamıştır.
Rusya da buna örnektir. Sınırları değişir, rejimi değişir, başkenti değişir ama ülke yaşar.
Birinci dünya savaşıyla dağılan üçüncü kara imparatorluğu olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da böyledir; Avusturya ve Macaristan da iki ayrı damarı yaşıyor.
Gorbaçov öldü. Rusya yaşıyor. ABD ve AB ambargoları altında yayılmacı siyasetinden geri adım atmıyor.
Sovyetler Birliği tarihin en müthiş sosyo-ekonomik deneyiydi. Sovyetlerin Avrupa’yı Demir Perde ile böldüğü propagandası Soğuk Savaşla son buldu. Ama şimdi ABD ve AB örmeye başladı o Demir Perdeyi, Ukrayna savaşıyla birlikte. Sizce bu uzun süre yaşayacak mı?
Acaba ABD başkanı Joe Biden acaba kendine hayrı dokunmayan Brejnev Sovyetlerini mi tercih ederdi rakip olarak, şimdiki Putin Rusya’sını mı?
Gorbaçov’un ardından sorulacak güzel bir soru, değil mi?
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…