Eylül 2021’de başlayan ‘düşük faiz-rekabetçi kur-cari işlemler fazlası’ serüveninin ‘meyvelerini’ toplamaya devam ediyoruz. Bu serüvenin başlamasından bir yıl sonra –Eylül 2022’de- tüketici enflasyonunun yüzde 83,3’e, üretici enflasyonunun ise yüzde 151,5’e ulaştığı ‘müjdesini’ aldık 3 Ekim günü. Çok değil bir yıl önce -Eylül 2021’de- tüketici enflasyonu yüzde 19,6 düzeyindeydi.
Ne oldu da bir yılda tam 63,7 puan sıçradı?
Olan şu: Enflasyonla mücadele ettiğini sürekli vurgulamasına karşın, enflasyon hedefin 15 puan üzerindeyken, Eylül 2021’de Merkez Bankası (TCMB) politika faizini yüzde 19’dan yüzde 18’e düşürdü ve daha sonraki aylarda faiz indirimlerinin devam edeceği sinyalini verdi. Öyle de yaptı. İzleyen Ekim, Kasım ve Aralık aylarında yapılan indirimlerle politika faizi yüzde 14’e düştü.
Türkiye ekonomisinin temel yapısal sorunlarından biri şu: Büyürken cari işlemler açığı veriyor. Büyüme oranı çok düşerse cari işlemler açığı da düşüyor. Farklı bir ifadeyle, yurtdışından ‘yeteri kadar’ borçlanabilmesine bağlı büyümesi. Borç bulabilmek ise her zaman mümkün değil. Siz her şeyi ‘doğru’ yapsanız da küresel finansal gelişmeler nedeniyle yeteri kadar borç bulamayabilirsiniz. Ya da uyguladığınız ekonomi politikası nedeniyle, kürede bir sorun yokken sizin riskiniz yükselmiştir; yine dış borç bulmakta zorlanırsınız.
Bu, sadece bize özgü bir sorun da değil. Özellikle çoğu Latin Amerika ülkesinin başına bela ola gelmiş bir büyük sorun. Bu önemli soruna neşter vurulmak istendiği anlaşılıyor. Ekonomi yönetiminden ve özellikle de TCMB’den gelen açıklamalar cari işlemler dengesinin fazla verdiği bir ‘dünyaya’ geçişin amaçlandığını söylüyor bize.
Cari işlemler açığına iki ayrı biçimde bakmak mümkün.
İlki bir muhasebe denkliğinden yola çıkıyor. Şu: Toplam yurtiçi tasarrufunuz yatırımlarınızdan düşükse cari işlemler açığı ortaya çıkar. Bu farkı dışarıdan borçlanarak finanse etmek zorundasınız.
İkinci bakış açısı da başka bir muhasebe denkliği ile ilgili: Cari işlemler açığı mal ihracatı ve turizm, taşıma ile müteahhitlik hizmetleri gibi hizmetlerden elde edilen döviz gelirleri ile aynı kalemlere yapılan döviz harcamaları (ithalat) arasındaki farka eşit.
Dolayısıyla rekabet gücünüz ve sanayinizin yapısı ile ilgili. Mesela, rekabet gücünüz yüksekse yurtdışına daha fazla mal ve hizmet satarak –daha fazla ihracat yaparak- cari işlemler açığını cari işlemler fazlasına dönüştürmek mümkün.
Böyle bakınca, politika faizini düşürerek cari işlemler açığını cari fazlaya dönüştürmek isteği bir ‘garip’ oluyor. Garip oluyor, çünkü sanayinizin yapısını değiştirmeden ve verimliliğinizi artırmadan, döviz kurunu artırarak (yabancılara ürettiğimiz mal ve hizmetleri ucuzlatarak) daha fazla ihracat yapacağınızı sanıyorsunuz.
Oysa daha yüksek kur, daha yüksek enflasyon demek. Kurla gelen rekabet avantajı artan üretim maliyetleri (enflasyon) ile gidiyor. Öte yandan düşen faizin ne yurtiçi tasarruflar için sevimli bir gelişme olduğu ne de faiz düşüşü ile sihirli bir şekilde verimliğimizin artacağı gerçeği var.
Eylül 2021’de bir dolar 8,6 lira civarındaydı. 20 Aralık 2021 gününü 17,5 liradan kapattı: Dört ayda yüzde 103 artış.
Elbette hemen enflasyona yansıdı. Enflasyon giderek yükseldi. Mesela sadece Aralık ayında bir ay öncesine kıyasla tüketici fiyatları yüzde 13,6 oranında sıçradı. Ocak 2020’de gerçekleşen sıçrama ise yüzde 11,1 oldu. Farklı bir ifadeyle, ‘bizi kıskanan’ çoğu batılı ülkenin şu sıralarda çok şikayetçi olduğu on iki aylık enflasyondan daha fazlasını biz sadece bir ayda yaşadık.
Aynı süreçte Türkiye’nin riski de fırladı. Eylül 2021’de 370 baz puan gibi zaten yüksek bir düzeyde olan risk primimiz (CDS) şu anda 790 baz puan. Farklı bir ifadeyle, dolar cinsinden yurtdışından borçlanmanın maliyeti artık ABD faizinin üzerine 7,9 yüzde puan; neresinden baksanız yüzde 10’un üzerinde.
Tefeci faizi.
Döviz kurundaki çılgın gelişme hayra alamet değildi. Ne yapıp edip o çılgınlığa son vermek gerekiyordu. Kur korumalı mevduat, devre kesici olarak devreye alındı. Yetmedi. İlerleyen haftalarda döviz talebini keskin biçimde azaltmaya çalışan ek önlemler peşi sıra uygulamaya sokuldu. Bu önlemler giderek bankaların hangi alanlara ve en fazla hangi faizden kredi açabileceklerine dönüştü.
Bu gelişmeler, birincisi Hazine’ye önemli bir yük getirdi. İkincisi, şirketlerin işletme sermayesi ihtiyacını sıçrattı (unutmayalım üretici enflasyonu yüzde 151,5) ve dolayısıyla kredi arayışları arttı. Buna karşın, krediye erişim sorunları patlak verdi. Zira hem açıklanan önlemler kredi açılabilecek sektörleri kısıtladı hem de sıçrayan risk nedeniyle bankalar kredi tayınlamasına gittiler.
Ha, cari işlemler dengesine ne mi oldu? 2021’in ilk yedi ayında 13,7 milyar dolar olan cari işlemler açığımız bu yılın ilk yedi ayında 36,7 milyar dolara yükseldi. Kısacası, ‘düşük faiz-rekabetçi kur-cari işlemler fazlası’ sloganıyla çıktığımız yolda ‘düşük faiz-yüksek kur-yüksek risk- yüksek enflasyon-yüksek cari açık-kredi tayınlaması’ durağına varmış durumdayız.
Geldiğimiz durakta, daha önceki duraklarda alışageldiğimiz ilişkiler de önemli değişiklikler göstermeye başladılar.
Birincisi, enflasyondaki yükselme çok ani oldu. Uzun zamandır böylesine dik bir tırmanışa ‘kalkışmamıştı’ enflasyon. Grafik 1’de Ocak 1997’den bu yana gerçekleşen tüketici enflasyonu yer alıyor. Bu Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon. Bir de İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) sadece İstanbul için açıkladığı İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’nden elde edilen enflasyon oranı var.
Açık ki son aylarda enflasyon çok keskin bir yükseliş içinde. Yirmi beş yıldır yok böylesi.
Öte yandan iki enflasyon arasındaki farkın gelişimi de ilginç. Grafik 2’de yıllık İTO enflasyonu ile yıllık TÜİK enflasyonu arasındaki farkın aynı dönemdeki hareketleri yer alıyor. Grafikte farkın içinde hareket ettiği bir koridor var. Bu koridorun alt ve üst sınırları basit bir istatistiki yöntem kullanılarak çiziliyor. İki farklı endeks olduğuna göre, iki enflasyon arasında fark olması çok doğal. Ancak son aylarda bu fark, daha önceden gözlenenin dışında bir seyir izliyor; koridorun çok dışına çıkmış.
Enflasyonun bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceği bir dizi unsura bağlı. Yurtdışı ithal fiyatları nasıl şekillenecek? Ücret politikamız nasıl gelişecek? Döviz kuru nasıl gelişecek? Bir de ‘baz’ etkisi var. Önümüzdeki aylarda son ikisi özellikle önemli olacak. Onlara kısaca değineyim.
Baz etkisi özetle şu: Yazının başında değindiğim iki çok yüksek enflasyonlu ay (Aralık 2021 ve Ocak 2022), yıllık enflasyon hesaplamasından çıktıklarında, enflasyonda kendiliğinden (teknik) bir düşüş gerçekleşecek.
Biraz sıkıcı olacak ama meraklısı için tam olarak şöyle: Aralık 2022’deki yıllık enflasyon oranını bulmak için Aralık 2022 tüketici fiyat endeks değerini Aralık 2021 endeks değerine böleceğiz, 1 çıkaracak 100 ile çarpacağız. Ama Aralık 2021 endeks değeri çok yüksek (Kasım 2021’e kıyasla yüzde 13,5 daha fazla). Üstelik Aralık 2022’de aylık enflasyon o kadar yüksek çıkmayacağı için Aralık 2022 endeks değeri Kasım 2022’ye göre o denli yükselmeyecek. Sonuçta bu bölme işleminin sonucu, Aralık 2021’deki aynı bölme işleminden (Aralık 2021/Aralık 2020) daha düşük bir değer verecek. Ocak 2023 için de aynısı geçerli. Dolayısıyla, salt baz etkisi nedeniyle önemli bir düşüş gerçekleşecek enflasyonda.
Ama sadece baz etkisi belirlemeyecek enflasyonu. Son zamanlarda döviz kuruna yukarıya doğru açık bir baskı var. Büyük merkez bankaları keskin faiz artırımlarına başladılar. Bizimse riskimiz yüksek ve dahası önümüzdeki aylarda hem vadesi gelen dış borçlarımız hem de cari açığımız için döviz ihtiyacı var. Vadesi gelen dış borçların büyük bir kısmını yeniden borçlanarak ödemede sorun yok.
Ancak döviz faizi ‘tefeci’ düzeyinde olduğu için bazı bankaların ve şirketlerin vadesi gelen borçlarından daha az borçlanmaları beklenir. Bu yurtiçi piyasalarda ek döviz talebi anlamına gelir. Dolayısıyla, döviz kurundan enflasyona pek bir yardım beklememek gerekiyor.
Bir de not düşeyim. Son iki ayın aylık enflasyon oranları oldukça yüksek. Mesela son Eylül değerini ele alın: Yüzde 3,1. Bir yıl öncesinin aynı ayındaki aylık enflasyondan neredeyse iki puan yüksek. Benzer bir saptama Ağustos ayı enflasyonu için de geçerli. Oysa daha önceki birkaç ay için bu saptamayı yapmak mümkün değil; oralardaki fark bu denli yüksek değil. Birkaç gözlemden sonuç çıkarmak hatalı olur ama –sürerseler- sözünü ettiğim baz etkisini törpüleyecek gelişmeler bunlar.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…