Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, partisinin önümüzdeki dönemde takip edeceği stratejiyi içeren “Türkiye yüzyılı” vizyon belgesini, geçtiğimiz Cuma günü Ankara’da düzenlenen bir toplantıda kamuoyuyla paylaştı. Toplantıya uzun süredir AKP etkinliklerine davet edilmeyen bazı muhalif gazetecilerin ve 11 muhalefet partisi liderinin çağrılması kamuoyunda büyük tartışma yaratmıştı. Fakat, içerik açısından hayli zayıf kalan Türkiye Yüzyılı toplantısı, iktisadi ve siyasi krizler karşısında ezilen otoriter rejimin üzerine geçirmeye çalıştığı yeni bir ambalajdan öteye geçmedi.
Yeni vizyon belgesi ile ne hedeflendi?
Yaklaşan seçimler öncesinde seçmenlere ulaşmak için yeni mesajlar vermesi gerektiğini bilen ama rejimin otoriter ve yolsuzluklara bulaşmış yapısı nedeniyle rotasını değiştirmekte zorlanan Erdoğan yönetimi çareyi yeni bir halkla ilişkiler insiyatifi başlatmakta bulmuşa benziyor. Yeni vizyon belgesinin daha önce bir süre Erdoğan ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da siyasi danışmanlığını yapan ve AKP’nin 2023 kampanyasını yönetecek akademisyen kökenli Ertan Aydın’ın seçim kazanma planının bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan’ın konuşmasından önemli noktalar
Türkiye Yüzyılı tanıtım toplantısında Erdoğan’ın yaklaşık 1,5 saatlik konuşmasının önemli bölümü geçmiş dönemde muhafazakarların yaşadığı sıkıntılara ve onların sorunlarının AKP iktidarı altında nasıl çözüldüğüne ayrılmıştı. Erdoğan bol bol AKP iktidarı öncesinde muhafazakarların nasıl dışlandıkları, hor görüldükleri ve dini değerlerini yaşamakta zorlandıklarından bahsetti. 2002 seçimleri sonrasında bu ayrımcı politikaların sona erdiğini ve ülkede büyük çaplı yatırımların yapıldığını vurguladı.
Geçmişe yönelik bu hatırlatmalar belli bir yaşın üzerindeki AKP seçmenlerine doğrudan ulaşma çabasından kaynaklanıyor. Önümüzdeki seçimleri kazanmak için Erdoğan bu seçmen grubuyla duygusal bağları güçlü tutmak zorunda. Fakat, seçmenlerin önemli bölümünü oluşturan genç seçmenler için geçmişten ziyade geleceğin daha önemli olması onun için önemli bir açmaz olmayı sürdürüyor. 20 senelik iktidarı sonrasında Erdoğan yeni vaatler bulmaktan ve özellikle bu yeni kuşağı heyecanlandırmaktan uzak.
Erdoğan’ın konuşmasının ilk bölümünde bir diğer tema sağ siyasetçilerin sevdiği hizmet vurgusuydu. Konuşmada geleceğe dair gündeme gelen birkaç somut öneri de aslında AKP hükümetinin geçmişteki başarılarına dayanıyordu. Bu seferki konuşmasında Erdoğan kendisinden önceki iktidarların da hizmetlerine kısaca değindi. Fakat, bu liderlerden farklı olarak Erdoğan, önceki dönemlerde Türkiye’nin önünü kapatan güçlerle mücadeleden başarıyla ayrılmış ve ülkkenin 200 senelik sistem sorununu çözmüştü. Bu sayede şahsiyetli dış politika takip etmek ve milli iradeyi hakim kılmak mümkün olmuştu.
Yeniden gündeme gelen vesayet tezi
Erdoğan’ın Türkiye Yüzyılı konuşmasının en ilginç tarafı, iktidar elitleri tarafından son dönemde sıklıkla kullanılan bekaa siyaseti vurgusunun yanına vesayet tezinin güçlü bir şekilde eklenmiş olmasıydı. Türkiye siyasetinde seçilmiş siyasetçilerin önünün atanmışlar tarafından kesildiği ve dolayısıyla milli riadeye vesayet konulduğu tezi uzun yıllar sadece İslamcı siyasetçiler tarafından değil, aynı zamanda Kemalizme eleştirel bakan liberal çevrelerce de gündeme getirildi. Nitekim ilk dönemlerinde AKP iktidarının vesayetçi kurumlarını dönüştüreceği ve bu sayede demokratikleşmenin önünü açacağı beklentisi çok yaygındı. Fakat, sonraki dönemde Erdoğan, vesayeti sona erdirmek bahanesiyle sivil ve askeri bürokrasiyi tasfiye etme planlarını kamuoyu nezdinde meşrulaştırdı ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altında hayli kişiselleşmiş bir otoriter rejim kurdu. Bu nedenle, Cumhur ittifakının son dönemki söylemi vesayetçi odaklarla mücadeleden ziyade, iç ve dış tehditler karşısında ayakta kalmak için her türlü olağanüstü önlemin de alınabileceği bekaa siyasetine dayanıyor.
Vesayet vurgusunun Erdoğan’ın seçim kampanyasını yürütecek olan Ertan Aydın tarafından konuşmaya eklendiğini tahmin ediyorum. Ertan’ın akademik kariyerine başladığı dönemde ‘eleştirel vesayet’ tezi Türkiye siyaset biliminde yaygın kabul görmekte ve seçim kazanarak iktidara gelen partilerin siyasi kurumlar tarafından denetlenmesini engellemek için kullanılmaktaydı. Herhalde 20 senedir iktidarda olan partinin içeride vesayetle mücadele etme iddiasının inandırıcı olmadığı düşünüldü ki, Erdoğan’ın konuşmasında sıklıkla Cumhur ittifakının küresel vesayet odaklarıyla mücadele ettiği vurgusu yapıldı.
Seçim kampanyası ve “Türkiye Yüzyılı”
İçerik olarak hayli zayıf olmasına karşın, Erdoğan ve AKP’nin yaklaşan 2023 seçimlerinde takip edeceği stratejiyi göstermesi açısından Türkiye Yüzyılı vizyon belgesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle muhalefet partileri tarafından önemsenerek, dikkatli şekilde değerlendirilmeli.
Erdoğan’ın seçim planı üç temel noktaya dayanacağa benziyor. Bunlardan ilki, AKP seçmenlerini konsolide etmek için onlara yönelik nostaljik mesajlar olacak. Özellikle belli bir yaşın üzerindeki AKP seçmenleri açısından Erdoğan iktidarı siyasi etki ve refah seviyelerinin hızlı şekilde yükseldiği döneme denk geliyor. Her ne kadar bu dönemin üzerinden yaklaşık 10 sene geçmiş olsa bile geçmişle kurulan bu bağ üzerinden kampanya döneminde AKP seçmenlerinde saflar sıklaştırılacak. Parlamento seçimlerinde AKP’ye yönelik destek açısından etkisi sınırlı kalsa bile, Erdoğan’a dönük kişisel desteğin bu şekilde sabit tutulacağı hedefleniyor.
İkinci olarak, vesayet temasına uygun şekilde, muhalefet partileri 12 Eylül rejimiyle özdeşleştirilirken, iktidar bloğu yeni anayasa sözü üzerinden müesses nizamı değiştirmeye çalışan taraf olarak lanse edilecek. Yeni anayasa paketi içine tahminen muhafazakar seçmenleri tatmin edecek şekilde bazı kültürel maddeler konulması bu tartışmayı kampanya dönemine kadar uzatabilir.
Son olarak, iktisadi açıdan hayli tartışmalı ve gerçekleşme ihtimali düşük Kanal İstanbul ve yerli otomobil gibi bazı projeler aracılığıyla seçmenlerin geleceğe dair gözlerini boyamaya çalışılacak. Bu projelerin çoğu aslında önceki kampanya dönemlerinde de gündeme gelmiş fakat beklenen siyasi etkiyi yaratmamıştı.
Takip edilen bu üçlü strateji belki AKP’den uzaklaşma eğilimindeki bazı seçmenleri, son bir defa daha partilerine destek vermeye yönlendirebilir. Fakat, ağır bir ekonomik krizin yaşandığı şu ortamda, seçmenlerin önemli bölümünün beklentisi günlük hayatlarında somut ilerleme sağlayacak iktisadi tedbirler olacak. Nitekim, son dönemde Erdoğan’ın oylarında anketlere yansıyan ufak toparlanma, hükümetin açıkladığı konut projesi ve esnafa ucuz kredi gibi hamlelerden sonra gerçekleşti. Dolayısıyla, bu tarz iktisadi politikaların devam etmemesi durumunda Erdoğan ve AKP’ye verilen desteğin anlamlı oranda artacağını düşünmüyorum.
Muhalefet ne yapabilir?
Bu strateji karşısında muhalefet bloğunun siyasi mücadeleyi Erdoğan’ın kurguladığı kültür savaşları ve vesayet temasından seçmenlerin günlük hayatlarını etkileyen, ekonomik sorunlara çevirmesi gerekiyor. Bu bağlamda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun birkaç hafta önce yaptığı başörtüsü çıkışını gerek siyasi, gerek stratejik açıdan yanlış buluyorum. Önümüzdeki günlerde AKP’nin Meclis’e bu konuda vereceği Anayasa değişiklik önerisi seçimlere kadar Erdoğan’ın kullanabileceği bir siyasi malzeme olacak. Halbuki muhalefet partilerinin bu tartışmalara girmek yerine, 20 senedir iktidarda olan Erdoğan’ın sistemde tek muktedir olduğunu ve 2018’de yürürlüğe sokulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkedeki ekonomik sorunların temelinde yattığını seçmenlere anlatması gerekiyor. Tabii ki, bu seçim sadece rejimin niteliğinin tartışıldığı bir kampanya ile kazanılamaz. Buna ilaveten muhalefet bloğunun mutlaka Erdoğan’ın karşısında alternatif olabilecek popüler bir aday ve alternatif bir ekonomik programı öne çıkarması lazım.