Siyaset

Arap Ligi Zirvesine Türkiye’den bakıldığında görülen tablo

Arap Ligi (AL) Zirvesi 1-2 Kasım tarihlerinde Cezayir’de yapıldı. (Foto: Mısır Cumhurbaşkanlığı Ofisi)

Arap Ligi (AL) Zirvesi 1-2 Kasım tarihlerinde Cezayir’de yapıldı. Normalde her yıl düzenlenen Zirve toplantıları pandemiden dolayı 2020 ve 2021’de yapılamamıştı. Bu dönemde Arap dünyası ve Orta Doğu’da genel durum itibarıyla öne çıkan unsurlar şunlardı:

Siyasi İslam ile karşıt cephe arasındaki ihtilaf

Son yıllarda Arap dünyası arasındaki en keskin ihtilaf siyasi İslamcılar olarak adlandırılan grup ile Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin başını çektiği karşıt grup arasında olanıydı. Bu ihtilaf 2021 yılı başındaki El Ula anlaşmasıyla sona erdi. Katar’ın dışlanmışlığı son buldu.

Malum, Türkiye de Araplararası bu ihtilafa Katar’ın yanında durarak müdahil olmuş, diğer cepheyi oluşturan ülkelerle ilişkilerde gayet sıkıntılı yıllar yaşanmıştı.

2013’den bu yana karşıt kamplar çatışmasında siyasi İslamcılar epey darbe aldı ve güç kaybetti. Yelkenleri indi ama bu durumu sahneden silinme olarak değil, geri çekilme, yaraları sarma ve bir dahaki çatışmaya hazırlanma şeklinde düşünmek daha doğru olur.

Arap-İsrail ihtilafı ve İsrail-Filistin meselesi

İsrail ile BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan arasında imzalanan İbrahim Anlaşmaları Arap-İsrail ihtilafı bağlamında bölgede bir yumuşama yarattı.

İsrail ile başta BAE olmak üzere çeşitli Arap ülkeleri arasında birkaç yıl öncesine kıyasla akla gelmeyecek bir işbirliği ilişkisi tesis edildi.

Zirve’den çok kısa bir süre önce, aralarında savaş hali devam eden İsrail ile Lübnan arasında deniz sınırları anlaşması imzalandı. İsrail’in keskin düşmanı Hizbullah’ın da bu anlaşmayı desteklemesi de çok önemliydi.

Ancak, Arap dünyasında İsrail’le ilişkilerin seyrinden memnun olmayan da halen çoktur ve Filistin meselesi çözülmedikçe olumlu ortamın olumsuza dönüşmesi mümkündür.

İsrail’in Filistinlilere yönelik baskıları, rencide edici davranışları, Yahudi yerleşimci terörü ve toprak gaspı sürmektedir. Filistinliler de İsraillileri hedef almaya devam ediyorlar. İki devletli çözüm rafa kaldırılmış gibi.

İsrail’deki seçimlerde yine birinci parti olarak çıkan Likud’un lideri Netanyahu, radikal sağcı partilerle koalisyon yapıp hükümeti kurabilirse, İsrail ile Filistin ve bilahare Araplar arasında gerginlik tırmanabilecektir.

AL’ne evsahipliği yapacak olan Cezayir Zirve’den önce (12-13 Ekim) Filistinli düşman kardeşler El Fetih ve Hamas başta olmak üzere Filistinli grupları bir araya getirdi. Filistinliler arasında uzlaşı sağlandığı ve en önemli mesele olan Filistin seçimlerinin gelecek Ekim ayında yapılacağı açıklandı. Bu uzlaşı bu kez tutar mı yoksa daha önce de birçok kez olduğu gibi bozulur mu bilinmez ama Zirve öncesi Arap birliği açısından olumlu bir gelişme teşkil etti.

Araplararası ihtilaflar ve Arap meseleleri

Cezayir Zirvesinde Suudi Arabistan, Fas, Lübnan ve Bahreyn olmak üzere bazı ülkelerin devlet/hükümet başkanları değil, dışişleri bakanları veya başbakan yardımcıları tarafından temsil edilmelerinin her birinin Araplararası anlaşmazlık bağlamında bir karşılığı bulunmaktadır.

Cezayir ile Fas arasında Batı Sahra meselesi üzerinden yaşanan gerginlik sürmektedir.

Yemen’deki iç savaş kronik bir hal almıştır. Bu ihtilafta kimin kime karşı ve niçin savaştığı bazen akılları karıştırabiliyor. Ama özetle, Suudi Arabistan’ın hemen yanı başındaki bu ülkede Hutilerin arkasındaki güç olan İran’la mücadeleye girişmiş olması öne çıkan unsurdur.

Lübnan ekonomisi çökmüş vaziyettedir. Cumhurbaşkanı ve hükümetin belirlenmesi her zamanki gibi ciddi bir sorundur. Hizbullah’ın ülkedeki merkezi konumu ve dolayısıyla İran’ın Lübnan’daki etkisi Körfez ülkeleri başta olmak üzere pek çok Arap ülkesinde kaygı yaratmaya devam etmektedir. Lübnan’ı önümüzdeki dönemde daha da zor günler bekliyor.

Suriye konusunda görüş ayrılıkları

Arap ülkelerinin Suriye konusundaki görüş ayrılıkları sürmektedir. Suriye’nin AL üyeliği 2011 yılında askıya alınmıştı. Cezayir Zirvesinde Suriye’nin geri dönüşünün mümkün olabileceği söyleniyordu ama Katar, Suudi Arabistan gibi bazı üyelerin bu konudaki itirazları nedeniyle bu konunun üstüne gidilmedi. ABD’nin Suriye’nin AL’ne geri dönmesine karşı çıkmasının da bunda etkili olduğu söylenmekte.

Ürdün’ün Arapların meseleyi sahiplenmesi ve Suriye krizine Arap camiası tarafından çözüm bulunması amacıyla bir inisiyatif üzerinde çalıştığına dair haberler çıkmıştı. Cezayir Zirvesi bildirisinde Arap ülkelerinin Suriye krizine siyasi çözüm bulma çabalarında esas rolü üstlenmelerine dair bir paragraf yer aldı.

Suriye’nin Arap dünyasındaki konumu bağlamında, Hamas üst düzey yetkilisinin iki hafta kadar önce Şam’da Esad tarafından kabul edildiğini ve toplantı sonrasında yapılan açıklamalarda Hamas’ın Şam’daki varlığını yeniden başlatacağının duyurulduğunu da bu vesileyle hatırlatalım.

Zirve bildirisinde “Arap sorunlarına Arap çözümleri” ilkesinin vurgulanması suretiyle, hem Araplararası ihtilafların Araplar tarafından çözümlenmesi, hem Arap dünyasının içişlerine dışarıdan karışılmaması konusundaki hassasiyet ifade edilmiştir.

Türkiye ile Arap ülkeleri ve AL arasındaki ilişkiler

Türkiye ile AL arasındaki ilişkiler 2000’li yıllara kadar gayet sorunluydu. Başta Suriye ve Irak olmak üzere bazı Arap ülkeleri Türkiye’yle ikili meselelerini Arap sorunu olarak AL gündemine sokmuşlardı.

AL’nin etkili bir örgüt olmadığını ve fazla ciddiye alınmaması gerektiğini ileri sürenler vardır. Örgüt birçok bakımdan eleştirilip sorgulanabilir. Ama, bu durumun her uluslararası ve bölgesel kuruluş için geçerli olduğunu ve 22 üye ülkenin Örgüt çatısı altında belli bir Arap dayanışması sergilemekten geri durmadıklarını gözardı etmemek gerekir.

2000’li yıllardan sonra Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkilerindeki gelişmeler AL’yle ilişkilerine de olumlu yansımaya başladı. O kadar ki, Türkiye ile AL arasında kurumsal ilişki tesis edildi. “Türk-Arap İşbirliği Forumu” (TAF) kuruldu. Dışişleri Bakanları düzeyindeki bu Forum 2008-2012 yılları arasında her yıl toplandı.

Arap Baharından sonra ise, muhtelif Arap ülkeleriyle yaşanan gerginliklerin yansıması olarak, Türkiye’nin AL’yle kurumsal ilişkileri sıfır düzeyine indi.

Son dönemde, Suudi Arabistan ve BAE’yle ikili ilişkilerde, bazı nüanslar olmakla birlikte, olumluya dönüldü.

Mısır’la ilişkiler ise açıktan sorunlu olmaya devam ediyor. İki ülkenin Libya’daki politikaları ve Müslüman Kardeşlerle ilişkilerden kaynaklı ihtilaflar ve Erdoğan ile Sisi’nin el sıkışmamasından kaynaklanan meseleler giderilebilmiş değil.

Zirve bildirisinde Türkiye ve İran

Sorunlu ilişkilerimiz bulunan Arap ülkelerinin çoğuyla kaydedilen olumlu gelişmeler en azından bu aşamada AL’yle kurumsal ilişkilerimize yansımış değildir. Mısır’ın bunda önemli bir rolü vardır ama bu durum sadece bu ülkeden kaynaklanmamaktadır. Mısır’ın dışında başka Arap ülkelerinde de Türkiye’deki iktidarın bölge politikalarıyla ilgili olumsuz düşüncelerin, kuşkuların halen tam olarak giderilemediğini, bu ülkelerin Türkiye’ye ikili düzeyde ifade etmekten kaçındıklarını AL üzerinden dile getirdiklerini söyleyebiliriz.

Bundan bir süre önce, AL Bakanları, Türkiye’nin Arapların içişlerine karıştığı savıyla, “Türkiye’nin Arap ülkelerinin içişlerine karışmasını izlemekle görevli Arap Bakanlar Komitesini” kurdular.

Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn Dışişleri Bakanları ile AL Genel Sekreterinden oluşan bu komitenin, son yayınladığı 6 Eylül 2022 tarihli raporda, Türkiye’nin Suriye, Irak ve Libya’ya müdahale etmek suretiyle Arapların içişlerine müdahale ettiği dahil muhtelif iddialar yer almakta.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, bu iddiaların mesnetsiz olduğunu ve reddettiğini açıkladı.

Cezayir Zirvesinde de Mısır’ın, bu rapora da atıfla, Türkiye aleyhine karar alınmasını amaçladığı söyleniyordu. (Nitekim, Dışişleri Bakanları düzeyindeki hazırlık toplantısında Mısır’ın bu konuları gündeme getirdiği anlaşılıyor).

Türkiye böyle bir gelişme yaşanmaması için Arap ülkeleri nezdinde girişimler yaptı. Bu hamlelerin bir parçası olsa gerek, Zirve’nin hemen öncesinde de Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de bir açıklama yaparak, Türkiye’nin AL’yle (kurumsal olarak) ve AL üyesi ülkelerle (ikili düzeyde) ilişkileri karşılıklı saygı temelinde ilerletme, mevcut sorunları çözme ve işbirliğini daha da derinleştirme arzusunda olduğunu ifade etti.

Sonuçta, Zirve bildirisinde Türkiye’ye veya İran’a ismen atıfta bulunulmadı, genel bir ifadeyle, Arap ülkelerinin iç işlerine her türlü dış müdahalenin reddedildiği belirtildi.

Bu, Türkiye’nin lehine bir gelişme oldu ama yukarıda bahsettiğim Komite’nin lağvedilmesi ve Türkiye’yle kurumsal ilişkilerin tekrar başlatılmasına yönelik bir karar da alınmadı.

Düzeltmek, bozmak kadar kolay ve süratli olmuyor.

Ömer Önhon

(E) Büyükelçi - Ankara Politikalar Merkezi (APM)

Recent Posts

Erdoğan’dan beri 5’inci ABD Başkanı: Türkiye için ne fark edecek?

ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…

2 saat ago

Devlet aklı buraya kadar: Ahmet Türk’e de kayyum. Sırada İmamoğlu mu?

İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…

23 saat ago

CHP yürüyüş hızını keserse Adalet Yürüyüşünün tekrarı olur

Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…

2 gün ago

ABD İsrail savunması için İran’a karşı Orta Doğu’ya B-52’leri gönderdi

ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…

2 gün ago

Erdoğan’dan İmamoğlu ve Özel’e 1’er milyonluk tazminat davası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…

3 gün ago

Avrupa Komisyonu Türkiye raporu: “Toprağı bol olsun”

Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…

3 gün ago