Dün Emin Alper’in ödüllü filmi Kurak Günler’i izlerken, aklımda YÖK’ün “Akademik Hareketlilik” projesi vardı. Önce vizyona bu hafta girecek film hakkında kısa bir bilgi vereyim: Kurak Günler, Yanıklar adlı bir kasabada görevlendirilen prensip sahibi genç bir savcının içine düştüğü ikilemleri anlatıyor. Taşrada var olabilmek için adalet, dürüstlük, insan hakları gibi tüm değerlerinden vaz geçmesi isteniyor. Yapamayınca, yavaş yavaş bir kâbusun içine uyanıyor. Film, son yılların Türkiye’sini çok iyi yansıtırken, iklim değişikliği, su kıtlığı gibi çok evrensel konuları işliyor.
Hakimler, savcılar mesleklerine böyle başlıyorlar. Doktorlar ve öğretmenler de öyle. Yapayalnız, yabancı, değerlerine ters olabilen bir çevrede. Öğretim üyelerinin ne ayrıcalıkları var? Niye onlar da rotasyonla yurdun değişik yerlerinde görev yapmasınlar? Üniversitenin misyonunun sadece çok sayıda öğrenciye eğitim vermek olduğunu zannedenlere YÖK’ün yeni açıkladığı akademik hareketlilik projesi bu yönde atılmış olumlu bir adım gibi gelebilir.
Akademik Hareketlilik projesinin amacı, 2006’dan sonra kurulan ve öğretim üyesi sıkıntısı çeken üniversitelerin, köklü üniversitelerin yetişmiş akademik kadrolarından faydalanma fırsatı vermek. Bu şekilde ifade edilince kulağa kötü gelmiyor. Mesela, yeni kurulmuş bir üniversiteden bir rektör, bir dekan, bir bölüm başkanı gelse, yol göstermemizi, ders programlarını düzenlemede yardımcı olmamızı istese, memnuniyetle yardımcı oluruz. Davet etseler, gider konuşma yapar, ziyaret ederiz. Öğretim üyesi yetiştirmelerine destek oluruz.
Hayır, YÖK projeleri bu şekilde olmaz; hiyerarşik bir yapıdan, tepeden yürütülür her şey. YÖK bir yönetmelik çıkarmış: İhtiyaç sahibi üniversiteler, ihtiyaçlarını YÖK’e bildiriyor. 2006’dan sonra kurulmuş 57 üniversite; birçoğu bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler. Bu ilk dönemde 100’ün üstünde ihtiyaç bildiriliyor. YÖK de bu ihtiyaçlardan hangilerinin hangi üniversiteden karşılanacağını belirliyor; üniversitelere yazıyor. Üniversiteler, “gönüllülük esasına öncelik vermek suretiyle” görevlendirme yapacak. YÖK ısrarla, gönüllülük esas olacak, kimse zorla yollanmayacak, proje kapsamında görev yapan öğretim üyeleri için hem ek kaynaklar hem de özendirici uygulamalar olacak dese de, “gönüllülük esasına öncelik vermek” ifadesinin anlamını biliyoruz: Belirlenen üniversitelere gitmeye gönüllü çıkmazsa, Üniversite Yönetim Kurulu görevlendirme yapacak; muhalif öğretim üyeleri iki yıllığına sürgüne gidecek.
Bu proje uyarınca, Boğaziçi Üniversitesi’ne gönderilen yazıya göre, iki öğretim üyesi Burdur’a, bir öğretim üyesi Bingöl’e gönderilecek. Benzer yazılar, diğer araştırma üniversitelerine de gönderilmiş: Kahramanmaraş, Ağrı, Tunceli, Kırıkkale, Burdur, Gaziantep, Nevşehir ve Aydın’a gitmek üzere ODTÜ’den sekiz öğretim üyesi istenmiş. Bu şekilde 43 gelişmiş üniversiteye yazı gitmiş; uygulamanın kapsamı ilerleyen dönemlerde genişletilecekmiş.
YÖK başkanı Özvar, bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler yetersiz öğretim üyesi kadrosu ile çok sayıda öğrenciye eğitim verirken, gelişmiş üniversitelerde öğretim üyesi fazlası olduğunu söylemiş. Acaba doğru mu? YÖK web sayfasına göre, Türkiye’de 208 yükseköğrenim kurumu var. Öğrenci sayısı ise yaklaşık sekiz milyon üç yüz bin kişi. Örgün eğitim, yani yüz yüze, dört yıllık lisans eğitim programlarında öğrenci sayısı ise iki milyon. Gelişmiş araştırma üniversiteleri, lisans öğrencilerine eğitim veriyorlar; yani bu iki milyon öğrenciye. Bunun yanı sıra lisansüstü öğrenci yetiştirme ve araştırma yapma misyonları var. Bu misyonlar yok sayılıyor. Öte yandan iki milyon örgün eğitim lisans öğrencisi varken öğrenci sayısı sekiz milyon üçyüz bine çıkıyor. Nasıl oluyor bu? Üniversiteden beklentimiz çok sayıda kişiye eğitim vermek mi, nitelikli eğitim yanında yeni bilgi, bilim ve teknoloji üretmek üzere araştırma yapmak mı? Kimse bunu sorgulamıyor.
Bizim acaba sekiz milyondan çok üniversite öğrencisine ihtiyacımız var mı? OECD istatistiklerine göre, 25-64 yaş arası nüfusta, üniversiteli işsizlik oranlarına baktığımızda, Türkiye en yüksek üniversiteli işsizlik oranlarına sahip. Her ülkede kişinin eğitim seviyesi arttıkça iş bulma oranı yükselirken, Türkiye’de düşüyor: Ülkemizde insanlar işsiz kalmak için eğitim alıyorlar. Bunun muhtemel sebepleri arasında eğitimin kalitesizliği kadar nitelikli işlerin yetersizliği de var. Bu durumda yapılması gereken, ilk olarak bir kapasite fazlalığı olduğunu tespit etmek, oradan yola çıkmaktır. Zaten kabul etmeseniz de bu kapasite fazlalığı, talep azlığı şeklinde kendini gösteriyor: Milli Eğitim Bakanlığının mecliste bir soru önergesine verdiği yanıttan öğreniyoruz ki, 979 bölüm öğrencisi olmadığı için kapatılmış.
Öte yandan, katma değerli, nitelikli üretim için, araştırma üniversitesi dediğimiz, araştırma ve lisansüstü çalışmalara öncelik veren üniversitelerin kuvvetlendirilmesi elzem. Bu üniversitelerin gelişebilmesi için bir akademik özgürlük ortamı, bunu sağlayacak üniversite özerkliği ve araştırmaya ayrılacak kaynaklar olması lazım. Çin, 20 ayrıcalıklı üniversite seçip her birine bir milyar ABD dolarının üstünde kaynaklar sağlayarak başarılı oldu; bunu daha önceki yazılarımda anlatmıştım.
Maalesef oralardan çok uzaklardayız. Yıllar boyunca yükseköğretim bütçesi aşağı yukarı sabit kalmış, hatta bir miktar artmış görünse de, öğrenci sayılarının dörde, beşe katlanması ile, öğrenci başına düşen kaynak, dolar bazında düşüyor: Şu anda iki bin doların altına düşmüş durumda. Kaynaklarımızı tabana yayıp, her yeri aynı kalitesizlikte eşitlemek, araştırmaya dayalı yüksek katma değerli ürünler üreten, gelişmiş ülkeler ligine giren bir ülke olmanın yolunu tıkıyor.
Araştırma üniversitelerimizin öğretim üyelerini akademik hareketlilik adı altında sürgüne göndermek ise, büyük bir yanlış.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…