Aralık’ın ilk haftası İran’daki protestoların yeni sonuçlar yarattığı bir hafta oldu. İran’da protestolar yayıldıkça ve rejimi oluşturan elitler bu konuda daha fazla konuşmaya başladıkça üç gelişme yaşandı:
Muğlaklık aslında otoriter rejimlerin kullandığı araçlardan biridir ve bu bağlamıyla İran’a özgü değildir. Gerek yasaların uygulanması gerekse politika oluşturma düzeylerinde muğlaklık, kurumlar yerine kişilerin güçlerini arttırır ve geniş bir coğrafyada kullanılır. İranlı yetkililer tarafından kullanılan ‘Süreci değerlendiriyoruz’, ‘kanuna bakılabilir, yeniden düşünülebilir’ gibi ifadeler, “Ne taviz verdik ne vermedik?” hissini yaratabilmek için kritik oldu.
Bilgi kirliliği ve muğlaklık özellikle diasporadaki muhalifler tarafından İran propagandası olarak yorumlandı.
İran’da 5, 6, ve 7 Aralık günleri için yapılan üç günlük ulusal grev çağrılarının ardından rejimin kolluk kuvvetleri baskıyı daha da arttırdı. 7 aralık Çarşamba gecesi Tahran’da ve başka şehirlerde daha kalabalık ve merkezi bir şekilde toplanmak isteyen göstericilere ateş açıldı. Esnafların kepenk kapattığı boş sokakları videoya çekenlerin bile polis tarafından gözaltına alınabildiği gözlendi.
Polis şefi Hüseyin Ashrati 7 Aralık Çarşamba günü öğrenci gününde üniversite ziyaretinde bulunup göz dağı verdi. Bundan sonra polis geri durmayacaktır dedi. Böylece Rejim İran’da protestolarla mücadelesinde bu hafta içinde İran İslam Cumhuriyeti baskı mekanizmalarından vazgeçmediğini gösterdi.
Baskı mekanizmalarından biri de idam oldu. 8 Aralık Perşembe günü İran’da ilk idam yoluyla infaz gerçekleşti.
Tutuklama, şiddetle bastırma ve idamlara başlanmasıyla rejim, sokağa çıkmanın bedelini yükselterek protestocuları evde tutmayı amaçlıyor.
Bu hafta aynı zamanda kadınların örtünme biçimini denetleyen güçlerden biri olan İrşad devriyesinin kaldırılacağı söylemleri tartışıldı. Konu bu denetlemenin sivil alana taşınmasına evrildi.
Bu konu rejimin içindeki farklı seslerin kendi aralarında anlaşamadıklarının aşikâr olmasını sağladı. Meclis sözcüsü, Cumhurbaşkanlığı, Kültür Komisyonu üyeleri farklı farklı söylemlerde bulundular. Milletvekili Calali iki hafta içinde herkes tekrar örtünecek, örtünmeyenin banka hesabı dondurulacak derken, Merkez Bankası herkese hizmet vereceğini açıkladı.
Fars Haber Ajansına göre protestoların durmamasıyla ilgili Meclis Sözcüsü hükümeti, hükümet de yürütmeyle sorumlu olan organları suçluyor. Meclis sözcüsünün Hamaney’le başbaşa görüşmesi de İbrahim Reisi hükümetini tedirgin ettiği söylentileri değerlendirmelere yansıdı.
Reisi ise İran Anayasa günü konuşmasında anayasanın uygulanmasında esneklikler olabileceğini söyledi. Yine aynı bültende rejimin halkı harekete geçirme kapasitesinin çok düştüğü kabulleniliyor. Nitekim rejim daha önceleri protestoları bastırırken bir yandan da halk desteğini kaybetmediği göstermek için rejim yanlısı gösteriler düzenlerdi. Bu sefer bu gösteriler çok az ve çok sönük oldu.
Reform cephesi de kendi içlerinde evrildi. Reform cephesi sözcüsü, Ali Şokurirad, 24 Kasım’da Mahsa Amini’nin ölümü sonrası toplumsal huzur için bir özür yeterli olurdu demişti. Hükümetten talepleri de üniversite özerkliğinin artması, tutukluların geri bırakılması ve ifade özgürlüğü yönünde esnemeler olmuştu
Bu hafta itibariyle durumun değiştiğini görüyoruz.
Eski reformcu Cumhurbaşkanlarından Muhammed Hatemi 7 Aralık günü yaptığı açıklamada öğrencilerin tutuklanmasını eleştirip Kadın, Yaşam, Özgürlük sloganının güzelliğinden bahsetti. Bazı taleplerin karşılanması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Bu değişime rağmen, şunu belirtmek gerekir: Reformcular İran’ın geldiği bu süreçteki kendi sorumluluklarını aldıklarını ya da sokaktaki taleplerin rejime yönelik doğası üzerine düşündüklerini belirten konuşmalar yapmıyorlar. Bu iç muhasebe ve sokağı dinleme gerçekleşmedikçe, siyasi etkilerinin göstericileri de kapsayacak şekilde genişlemesi zor gözüküyor.
2017-2018-2019 protestolarının sloganlarından biri de ‘‘ne muhafazakârlar ne de reformcular, oyun bitti’’ olmuştu. Taghi Azadaramaki’nin 8 Aralık günü Etemad gazetesine verdiği röportajda belirttiği gibi reformcuların da tıpkı muhafazakârlar gibi yenilenmeye, değişmeye ihtiyacı var.
İran’da rejim içeride aldığı bu sert ve sürekli darbeye hem artan kaba güç, hem taviz, hem de muğlaklık ile cevap verirken protestoların hızını ya da yönünü değiştirmiş gözükmüyor. Keza ‘Suriyelileşme’, etnik grupların ayrılıkçılığı gibi konularda yetkililerin yaymaya çalıştığı korkular protestocuları bölmediği gibi, aksine birleştirmiş gözüküyor. İran’ın farklı illerinden göstericiler, başka etnik grupların olduğu bölgeleri de içeren sloganlar atıyorlar.
Üç günlük grev çağrısına İran’ın çok farklı şehirlerinden esnaf ve özellikle kamyon şoförleri destek verdi. Bu üç gün içerisinde dükkanını kapatanlar arasında ünlü futbolculardan Ali Daei de vardı. Aynı üç gün içerisinde öğrenciler de üniversiteler içinde eylemler yaptılar.
Esnaflar gibi grupların grevleri elbette tüm ülkede gündelik hayatın işleyişini etkiliyor.
Diaspora ve dışarıya yansıdığı kadarıyla İran’daki aktivistler ahlak polisi kaldırıldı gibi haberlerin erken bir pozitif hava yaratarak protestocuların eve dönmesine sebep olacağından endişelendi. Diğer yandan bunu yetersiz de olsa bir kazanım olarak görenler de oldu. Burada protestolara sebep olanın ahlak polisinin uygulamalarının bu yaz başından itibaren sertleşmesi olduğunu hatırlamak önemli.
Diğer yandan şimdi polis, Besiç, bazen Devrim Muhafızlarının göstericileri bastırmaya, onlara ateş açmaya devam ettiğini, hatta infazların başladığını görmek de önemli. Toplumsal hareketlerin başarılarını sadece rejim değişikliğine bağlamak, onlara sahip olmadıkları bir tek seslilik ve tek niyet atfetmek olur.
İran’da protestocular rejimi dönüştürmeye başladı. Nereye dönüşeceğini öngöremiyoruz ve gideceği yön elbette sadece iç politikaya bağlı olmayacak. Fakat dönüştüğü ve dönüşmeye devam edeceği kesin. Bu da gittikçe katılaşan bir rejim karşısında protestocuların başarısıdır.
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…