Sinan Ateş suikastının işlenmesine birden çok kişinin dahil olduğuna, ayrıca 2559 sayılı Kanun 1. Maddesi ile Polis teşkilatına verilmiş olan halkın canını muhafaza görevi ihmal edilmiş, hatta suikastın gerçekleşmesi için kasıtlı olarak işlenmiş olabileceğine dair bir kısım bilgiler kamuoyuna yansıdı. Bu iki suçun da etraflıca soruşturulması en ince detayına kadar aydınlatılması, hangi sıfatla olursa olsun ihmali ve dahli olanların yargı önüne çıkarılması gerekiyor.
Ancak “suikast suçunu aydınlatmak için” cumhuriyet savcısı; 2599 sayılı kanunun 2(a) fıkrasındaki “işlenmesinden önce suikast suçunun önünü almak” görevini yapamamış olan polise muhtaçtır. Görevini ihmal ya da kasten ihlal etmiş olma ihtimalini soruşturabilmek için ise polislerin idari amirlerinden soruşturma izni alması şarttır.
Adli Kolluk olsaydı
İşlenmiş olan bir suç hakkında Ceza Muhakemeleri Kanununda yazılı soruşturma işlemlerini yapmak görevini 2599 sayılı kanunun 2. maddesi polise vermiştir. Polis, Cumhuriyet Savcısının adli görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 10(son) maddesi ve CMK 165. Madde gereğince polis hakkında, adli görevleri dolayısıyla CMK hükümleri uygulanır. Polisler adli görevlerinin haricindeki hizmetlerde amirlerinin emrine tabidirler.
Dolayısıyla suikast soruşturmasında cumhuriyet savcısının emrine tabi olan polis diğer işlerde idari amirine sorumlu olmaya devam etmektedir. Adli kolluk görevini yerine getirdiği sırada idari amirlerinin görevi ihmal veya kasten ihlal ettiğini tespit eden polisler cumhuriyet savcısı ile idari amirleri arasında iki arada bir derede kalacaklardır. Böyle bir ihtimal polis teşkilatından bağımsız bir adlî kolluk teşkilatı kurulmasını son derece haklı göstermektedir.
Peki, neden kurulamıyor?
Altılı Masanın Ortak Politikalar Mutabakat Metninde (OPMM) kurmayı vaat ettiği adlî kolluk teşkilatı, işlenmemiş, henüz tasarlanmakta olan suçları önlemek için değil sadece işlenmiş ve yargı mercilerinin görev sahası içine girmiş olan suçları daha etkin soruşturmak içindir. Altılı Masa seçimi kazanıp bu vaadini gerçekleştirdiği takdirde suikast suçunu kendi emrindeki adli kolluk teşkilatı ile polise muhtaç olmadan bizzat kendisi bağımsız olarak soruşturabilecektir.
Adli kolluk teşkilatı kurulması yaklaşık elli yıldır dillendiriliyor. Bu süreçte birkaç kere de vaat edilmesine karşın şimdiye kadar hayata geçirilemedi. Bu durum yargının kendisinin hukuka hesapvermez olması, 1980 öncesinde imtiyazlı bir zümre haline gelmesi sebebiyledir.
İki satırlık bir davet mektubu yazsa hemen icabet edecek olan bir hukuk fakültesi dekanını, Metin Akpınar’ı, Metin Uca’yı, benzerlerini ya da başka bir şehirde yorgun argın bir otelde konaklayan iş insanlarını şafak vakti polislere derdest ettiren, ifadelerini bizzat kendileri almak yerine, kanunda yeri olmamasına rağmen polislere delege eden, buna karşın dosyaları yıllarca süründüren cumhuriyet savcılarına adli kolluk da verilirse nasıl bir zulümle karşılaşırız tahmin edebilir misiniz?
Yargı hesapverebilir olmalı
Kendi içinde hukukun üstünlüğüne riayeti tartışmalı, meslektaşlarının kararlarını vatandaş gözünden irdelemeyen, onun yerine sakat “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla hataları ayakta tutan kararlar veren yargı teşkilatı vatandaşa, hukuka ve adalet inancına ne kadar çok zarar verir tahmin edebilir misiniz?
Uzun sözün kısası Türkiye’de adli kolluk kurulursa ABD’de olduğu gibi mahkemenin emrindeki bir başçavuşun başkanın ofisine veya evine giderek adli görevi en etkili şekilde gerçekleştirir, her şey güllük gülistanlık olur diye hayal kuranlar yanılıyorlar.
Vatandaşa kaliteli hizmet verir, etkin ve verimli çalışır, hukukun üstünlüğüne en başta kendisi en üst derecede riayet eder hale gelmeden yargının emrine bir de adli kolluk gücü verilmesi sorumsuz bir bıçkının eline bir de silah verilmesi gibidir.
Yargı yetkisinin vatandaş yararına, güvenli ve hesapverir kullanımının sağlandığı zamana kadar adli kolluk oluşturmak da suikastları etkin olarak soruşturmak ve kısa sürede aydınlatmak da boş bir hayalden ibarettir.