Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 23 Şubat’ta uzun zamandan beri sakladığı 2020 ve 2021 yılı ölüm istatistiklerini yayınladı. Sakladığı diyorum, çünkü normalde ölüm istatistikleri takip eden yılın Haziran’ında yayınlanırdı. Dolayısıyla 2020 ölüm verilerini 2021 Haziran’ında, sonra Temmuz’da bekledik ama ses çıkmadı. Yüksek sesle istedik, duyan olmadı. Üzerinden bir yıl daha geçti 2021 ölüm istatistiklerinin 2022 Haziran’ında yayınlanması gerekirdi, ne 2021 yılı ne 2020 yılı ölüm istatistikleri yayınlandı. Bu iki yılın ölümleri Covid-19 pandemisinden ölenlerin sayısının Sağlık Bakanlığınınkilerle karşılaştırılması bakımından da önemliydi.
Umudumuzu kesmişken, iki gün önce, tam da bütün ülke deprem felaketiyle ilgilenirken, TÜİK bu iki yılın ölüm istatistiklerini sessiz sedasız yayınladı.
TÜİK’in yayınladığı 2020 ve 2021 yılı ölümleri, önceki beş yılın ortalamasına göre olağandışı bir artış gösteriyor. Zeki Berk, @zekib sağ olsun, bunu grafiğe dökmüş.
2019 yılındaki ölümler 435,941 iken, bu sayı 2020’de 507,938, 2021’de 564,594. Yıllık nüfus artışını ve nüfusun görece yaşlanmasını göz önüne alsak bile bu artışın 15 bin civarında olması beklenirdi.
Kaldı ki, 2020’den önceki on yıl boyunca yıllık ölüm sayıları hemen hiç değişmeden 435-450 bin civarında seyretmiş.
O noktada dönüp bakıyoruz, Sağlık Bakanlığının bu iki yıl için ilan ettiği Covid’e bağlı toplam ölüm sayısı ise 82,361. İki yıllık 200 bin fazladan ölümün 82 bini Covide bağlı, geri kalan vatandaşlar neden ölmüş? 2022 verilerini öğrenince eklenecek yeni ölümlerle bu sayı daha da artacak mı?
Bu arada iki yıl üzerine oturdukları ve ihtimal kodlarıyla bile oynadıkları ölüm nedeni istatistiğinde TÜİK Sağlık Bakanlığı verileriyle bile uyum sağlayamamış. Hani “veriyle oynuyorsunuz bari onu düzgün yapın” diyor insan. Sağlık Bakanlığı 2020’de Covid’e bağlı 20,881 kişinin öldüğünü bildirmişken bu sayı TÜİK’e göre 22,136 olmuş.
TÜİK’in istatistiklerine biraz daha dikkatli bakınca dolaşım sistemi hastalıklarında (yani kalp krizi vb) ve solunum sistemi hastalıklarında 2019 yılına göre, 2020 ve 2021’de ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. 2020 ve 2021’de 2019’a kıyasla dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı sırasıyla 23 bin ve 29 bin daha fazla ölüm gerçekleşmiş. Solunum yoluna bağlı ise 24 bin ve 19 bin daha fazla ölüm var.
Bu bizi hiç şaşırtmıyor.
Ağır Covid’in akciğerlere saldırdığını ve solunum yetmezliği ile ölüme yol açtığını biliyoruz. Yine Covidli hastaları takip etmiş bütün hekimler size, Covidin kalp krizi vb dolaşım hastalıklarını arttırdığını ve bu şekilde ölüme yol açtığını söyleyeceklerdir. Dolayısıyla 2020’de 70 bin, 2021’de 130 bin, toplam 200 bin civarında ölümün pandemiye bağlı ölümler olduğunu var sayabiliriz.
Türkiye’de hekimler daha 2020’nin Mart ayından başlayarak bu gerçeklerin farkındaydılar. Türk hekimleri aynı şekilde, klinik olarak, yani muayene ve akciğer tomografisi bulgularıyla dört dörtlük Covid olan hastaların bir kısmında Covid testinin yalancı negatif çıktığını da biliyorlardı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de bunu biliyordu, onun için bütün hükümetlerden Covid kayıtlarını ve bildirimlerini yalnızca test sonuçlarına değil aynı zamanda klinik bulgulara da dayandırmalarını istemişti.
Bakan Fahrettin Koca’nın 2020 Ekim’inde gizlenen vaka sayıların “vaka/hasta” suni ayrımıyla izah etmeye çalıştığı skandaldan sonra DSÖ doğrudan Türkiye’ye hitap ederek bu uyarıyı tekrarladı.
Ne var ki Sağlık Bakanlığının merkezi veri giriş sistemi, hastaları takip eden ve ölüm belgesini yazan hekimlerin, test sonucu negatif olan hastaları Covid olarak kaydetmelerine izin vermeyecek şekilde yapılandırılmıştı. Benzer şekilde Covid nedeniyle yoğun bakımda yatan, ama biraz toparlayıp servise alındıktan bir gün sonra, daha hastanedeyken, kalp sorunu geçirip ölen kimseler de Covid ölümü olarak kaydedilemediler.
Hekimler, Tabip Odaları, Uzmanlık Dernekleri bu konuda defalarca uyarıda bulundular, ancak bu sistemsel yanlış düzeltilmedi. Dolayısıyla yanlış negatiflik oranı yüzde yetmişleri bulan Covid testleri tek kriter oldu. Test yapılamadan ya da test sonuçları çıkmadan ölen hastalara başka ölüm nedeni yazıldı. Evde ölenler zaten bambaşka şekilde kaydedildi. Bir dönem ölüm nedeni olarak bulaşıcı hastalık diye, ne olduğu belli olmayan kayıtlar yapıldı.
Bunun yanlış olduğunu defalarca söyledik yazdık. Ama söylediklerimiz kulak arkası edildi, sesi daha gür çıkan Türk Tabipler Birliği (TTB) siyasilerce hedef gösterildi. Sonuçta konuyu yakından izleyen, namuslu uzmanların tahmin ettiği ve giderek yüksek sesle söylediği gibi, Covid ölümleri olduğundan daha az, çok çok daha az gösterildi.
Yeni yayınlanan TÜİK verileri de o zaman itiraz edenlerin münafık değil, halka doğruyu anlatmaya çalışan namuslu uzmanlar olduğunu gösteriyor. Nitekim salgın boyunca mezarlık kayıtları üzerinden fazladan ölümleri izleyen ve salgının gerçek yayılma hızı konusunda bize çok değerli bilgiler sunan Güçlü Yaman’ın tahminleri, TÜİK’in iki gün önce yayınladığı verilere çok yakın. Eminim gelecekte dönüp Covid pandemisine, nasıl yönetildiğine vb bakacak olanlar, onun gibi cesur vatandaş uzmanların çabalarını takdir edecekler.
Ölüm istatistiklerini niye bekliyorduk? Akademik merakımızdan değil. 2021 yılında pandeminin tepe noktasına doğru yükseldiği bir noktadaydık. Kamu sağlığını korumakla sorumlu otorite, tamamen ortadan çekilmiş, hemen her köşeye yayılmış, üstelik geçirdiği mutasyonlarla bulaşıcılığı da artmış bir virüsten korunma sorumluluğunu tamamen bireylere bırakmıştı.
Bir yandan da aşı karşıtları ve türlü çeşitli hurafeci boş buldukları meydanda, aşının zararlılığından, maskelerin insanları oksijensiz bıraktığına, aslında virüs olmadığına dek türlü çeşitli zırvayı, çeşitli karışımlar halinde yayıyorlardı.
Bu ortamda halkın, yani bireylerin, hastalığın gerçek yayılımını, gerçek öldürücülüğünü bilmesi, doğru davranışları destekleyebilecek en önemli unsurdu. Bu yüzden halk sağlığıyla uğraşan hepimiz, veriler yayınlansın, doğru yayınlansın, şehirlere göre dağılım yayınlansın, yeterince test yapılsın diye olağanüstü bir çaba içindeydik. Çünkü bu, vatandaşların tehdidi anlamaları, buna göre davranışlarını değiştirmeleri, kendilerini ve sevdiklerini korumaları ve sonuç olarak hastalığın yayılmasının sınırlanması için çok önemli bir araçtı. Hele bizim gibi yönetimin ciddi hiçbir tedbir almadığı durumda en önemli araçtı.
Bu bilgi o kadar önemliydi ki, DSÖ’nde pandemiyle mücadeleyi koordine eden Michael Ryan, bir gazetecinin sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
“Kişisel olarak, virüsün pek yaygın olmadığı ama verilerini gizleyen bir ülkede bulunmaktansa, bulaşmanın hızlı ama hükümetin verileri şeffaf ve ayrıntılı bir şekilde yurttaşlarıyla paylaştığı bir ülkede yaşamayı tercih ederim. Birincisinde risk düşük olsa bile nerede olduğunu bilemem. Kendimi koruyamam. İkincisinde, evet risk büyüktür, ama ben bir birey olarak bu riskin büyüklüğünü ve nerede olduğunu bilebilirim. Kendimi ve sevdiklerimi virüsten korumak için gerekli tedbirleri alabilirim.”
Salgını yönetmesi gerekenler, gerçek vaka ve ölüm sayılarını gizleyerek bizi bu en önemli araçtan yoksun bıraktılar. Bizatihi bu tutumun, bulaşmanın sınırlanamamasına, virüsün serbestçe yayılmasına ve ölümleri artırmasına, sonuçta on binlerce yurttaşımızın önlenebilir bir neden yüzünden vakitsiz ölümüne yol açtığını söylemek yanlış olmaz.
Özür dileyen, suçu üstlenen, istifa eden olur mu sizce?
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…