Siyaset

Akşener’in Çıkışı: Felaket mi, umut mu?

Akşener’in büyük tepki çeken çıkışı önümüzdeki seçimlerde nelere yol açabilir? Türk siyaseti ve demokrasi açısından bu kopuş gerçekten büyük bir facia mı? Yoksa umut verici bir gelişme mi?

Türkiye’deki muhalif tüm kesimlerin AK Parti ve Erdoğan iktidarını sonlandırmak için umut olarak baktığı altılı masa, İyi Parti lideri Meral Akşener’in sert çıkış ve ithamlarla masadan ayrılması sonucu beş ayaklı kaldı. Akşener’in büyük tepki çeken çıkışı önümüzdeki seçimlerde nelere yol açabilir? Türk siyaseti ve demokrasi açısından bu kopuş gerçekten büyük bir facia mı? Yoksa umut verici bir gelişme mi?

Akşener’in sert çıkışının altında Kılıçdaroğlu’nun adaylığına olumlu bakmayışının yattığı biliniyor. İyi Parti’nin elinde kendi seçmenlerinin eğilimlerine dair ne gibi anket sonuçları vardır bilemiyoruz, ancak sadece İyi Parti’de değil, bütün muhalif kesimlerde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı tartışılan bir konuydu.

Akşener’in çıkışı, seçmenin psikolojik eşiği

İsteyerek değil, “Erdoğan’dan kurtulalım da ne olursa olsun” diye düşünerek Kılıçdaroğlu’na oy verecek geniş bir kesim var. Muhalif kesimde, özellikle İyi Parti’nin temsil ettiği sağ görüşlü seçmenlerde bu eşiği aşamayıp sandığa gitmeyecek bir kitle olabilir. Oy vermeyecek her muhalif seçmen Erdoğan’ın seçimi ilk turda almasını kolaylaştırıyor.

Eğer İyi Parti alternatif bir aday gösterirse, bunun seçimlerin ikinci tura kalmasını garantilemek dışında çok daha önemli bir etkisi olacak: Kılıçdaroğlu’na oy vermek istemeyen seçmenlerin sandığa gitmek için motive edilmesi. Kılıçdaroğlu dışında oy verebileceği bir aday olursa, ilk turda oy vermek için sandığa giden seçmen seçimlere psikolojik olarak yatırım yapmış olduğu için, ikinci turda kendi oy verdiği adayın da destek vermesi halinde Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ikna edilebilir.

Benzer şekilde Kılıçdaroğlu’na asla oy vermeyecek olan ama AKP’ye ve Erdoğan’a kırgın olan sağ seçmen de ilk turda Erdoğan dışında oy verebileceği bir aday bulursa AKP’den kopuşta önemli bir eşiği geçmiş olacak. Böyle bir seçmen Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecektir, ancak ilk turda Erdoğan dışında bir adaya oy verir ve o kopuşu yaşarsa ikinci turda sandığa gitmeme ihtimali artacaktır.

Pazartesi tekrar masaya oturma ihtimali olan Akşener alternatif aday göstermemeye ikna edilse bile bu çıkışı Kılıçdaroğlu’na oy vermek istemeyen seçmenleri ile arasındaki manevi bağı güçlendiriyor, ve o seçmenlerin sandığa gitmeye ikna edilmeleri ihtimalini arttırıyor.

Demokrasi ve Uzlaşma

Temsili demokrasinin işleyebilirliği farklı görüşleri temsil eden siyasilerin çatışma ve uzlaşma süreçlerini gerçekleştirebilmelerine bağlı. Ancak siyasi partiler arasındaki ayırım siyasi gücün kullanımına dair görüşlerden çok yapay “biz-onlar” ayırımları üzerinden gerçekleştiği sürece bu partilerin çatışma sürecinden çıkıp herhangi bir konuda uzlaşmaya varabilmeleri mümkün değil. Türkiye siyasetinin son yıllardaki durumuna baktığımızda bu savın doğruluğu dehşet verici bir şekilde önümüzde.

Bu bağlamda Akşener’in bu çıkışının yarattığı bir diğer etki siyasetin iki kutup arasındaki kaynak paylaşımı kavgasına indirgenmesine az bir miktar da olsa engel oluşu. Kimlik siyasetine sıkışmamış, aynı masaya oturup siyasi konular üzerinde tartışma/çatışma ve uzlaşma/uzlaşamama yaşayabilecek farklı siyasi partilerin varlığı demokratik süreç açısından olumlu bir gelişme.

Bunun olmamasının ne gibi sonuçlar yarattığını görmek için Amerikan siyasetine bakmak yeterli.

Amerika örneği

Temsili demokrasinin başarılı bir örneği olarak gösterilen Amerika’da yapay ayırımlar üzerinden tanımlanmış iki kutuplu siyasetin yarattığı kriz özellikle son 10 yılda inkar edilemez bir hal aldı. İki partili sistem seçmenleri Akşener’in tabiri ile “ölüm ve sıtma” arasında bir tercihe zorluyor. Amerikan demokrasisinin içinde bulunduğu krizi ve seçmenlerin umutsuzluğunun yarattığı sonuçları geçen günlerde ele almıştık.

Kürtaj hakları, eşcinsel evliliği, silah hakları gibi konuların şişirilmesi ile yaratılan yapay siyasi ayrımlar üzerinden bölünen seçmen; sağlık hakları, işsizlik, açlık, yaygın ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, polis şiddeti, silahlı çatışmalar, pahalı ve yetersiz eğitim, uyuşturucu, yaygın evsizlik, çevre kirliliği, yolsuzluk gibi konularda ihtiyaçlarına hitap eden siyasetçi bulamıyor.

Bu durumun yarattığı ümitsizlik, seçmenleri propaganda ve bilgi kirliliği ile radikalize olmaya karşı savunmasız bırakıyor. Amerika’da hem Trump’ın başkan olmasında hem de aşırı sağcı/ırkçı militan grupların güçlenerek yarattığı ciddi iç-terör riskinde Rusya’nın etkisi ve desteği biliniyor.

“Putin’in beyni” olarak bilinen Rus filozof Alexander Dugin, 1997’de yazdığı “Jeopolitiğin Temelleri (Основы геополитики)” isimli kitabında “Jeopolitik düzensizliği Amerika’nın iç faaliyetlerine sokmak, her türlü ayrılıkçılığı ve etnik, sosyal ve ırksal çatışmaları teşvik etmek, tüm muhalif hareketleri – aşırılık yanlısı, ırkçı ve mezhepçi grupları – aktif olarak desteklemek ve böylece ABD’deki iç siyasi süreçleri istikrarsızlaştırmak özellikle önemlidir,” diyordu.

Putin, Dugin’in bu tavsiyesini ciddiye almış ve başarı ile hayata geçirmiş görünüyor.

Türk siyasetinde iki kutupluluk

Anayasa değişikliği ile getirilen başkanlık sistemi ve “50+1” kuralı demokratik süreci iki kutupluluğa iten bir model. Türk siyaseti yıllardır bu iki kutbun içine sıkışmaya çalışıyor, ancak çeşitli etnik gruplardan oluşan, farklı siyasi görüşler ve inançlara sahip, siyaseten de aktif olan Türkiye halkı bu kılıfa bir türlü sığamadı. Akşener’in çıkışı da seçmenin sadece iki tercih arasında sıkıştırılmasının yarattığı gerginliğin bir sonucu.

Diğer yandan yaratılmaya çalışılan bu yapay iki kutupluluk, normal şartlar altında asla bir araya gelemeyecek farklı siyasi kesimlerin aynı masaya oturmaları ve “biz-onlar” ayrımını aşarak siyasi uzlaşma yaratmalarını sağladı. İyi Parti masayı terk etmiş olsa da, aday konusunda olmasa bile farklı siyasi konularda masaya oturup uzlaşılma olasılığı var. Bu, temsili demokrasinin krizini aşmak için çok hayati bir avantaj.

Akşener’in masayı neden terk ettiğine dair spekülasyon yapılabilir. Altılı masaya umut bağlamış olan muhalif kesimlerin öfkesi de son derece anlaşılabilir. Ancak bu öfkeye kapılıp köprüleri yakmamak, zar zor yakalanan siyasi uzlaşma ihtimalini boğacak bir düşmanlık yaratmamak Türk demokrasisi ve ülkenin geleceği için hayati derecede önemli.

Umarız önümüzdeki günlerde sağduyu hakim olur ve 5+1’li masadaki siyasiler, çatışma yaşansa da en azından uzlaşma ihtimallerini yok etmeyecek şekilde aynı masaya oturabilirler.

Özlem Tuzcuoğlu

Recent Posts

Ortadoğu için bir istikrar ve yeniden yapılanma çağrısı

Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…

22 saat ago

Türkiye’nin geleceğini hayal etmek: Gençlerin bugünü ve yarını

Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…

1 gün ago

Pentagon’dan Trump’a Suriye resti: Asker sayısı 2000’e yükselmiş

ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…

2 gün ago

Bakan Bayraktar: “ABD Gazprombank yaptırımından Türkiye’yi muaf tutacak”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…

2 gün ago

MSB’den ABD’ye yanıt: “Türkiye’nin SDG ile görüşmesi söz konusu değil”

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…

3 gün ago

Yeni Suriye: Birleşik ordu, imar, anayasa ve Türkiye’nin rolü

Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…

3 gün ago