Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesine attığı imzayı geri aldırtanlar, şimdi kadına ve çocuğuna şiddete karşı 6284 sayılı yasayı iptal ettirmeye çalışıyorlar.
İstanbul’da İsmailağa Cemaatine bağlı Hiranur Vakfı şeyhi Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridi Kadri İstekli’nin evlilik kisvesi altında sistematik tecavüzüne zorlaması davası hala devam ediyor. Deprem felaketinin unutturduğunu sanıyorlarsa, unutturmadı.
Ama Yeniden Refah Partisinin (YRP) 14 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakını destekleme koşulları arasında İstanbul Sözleşmesinin iptalini Meclis’ten geçirmek ve 6284 sayılı yasanın iptal edilmesi var. Temasları yürüten Binali Yıldırım ortada pazarlık olmadığını, konunun gündeme gelmediğini söylüyor. Ama “nezaket ziyaretinde” bulunduğunu söylediği Fatih Erbakan liderliğindeki YRP’nin 30 maddelik talepler listesi hemen basına sızdırıldı; orada fazlasıyla vardı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ile AK Parti TBMM Grup Başkan Vekillerinden Özlem Zengin’in (Saadet de bu görüşte eklemesiyle) “Kırmızı çizgimizdir, söz konusu edilemez” türü açıklamaları dahi kapalı kapılar ardından bir şeylerin döndüğü kuşkusu uyandırıyor.
Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu “Üzülerek görüyorum ki” dedi, “Cumhur İttifakı kadına şiddeti savunan bir birlikteliğe dönüşmüştür.”
Görüntü öyle. Gerçi (Zengin’in işaret ettiği üzere) Millet İttifakındaki Saadet Partisinin de benzeri görüşte olduğu biliniyor. Nitekim Deva partisi lideri Ali Babacan, Halk TV’de İstanbul Sözleşmesine dönüleceği vaadinin neden yazılı metinlerde yer almadığı sorusuna, 6 partinin tam mutabakatının bulunmadığı yanıtını verdi.
İstanbul Sözleşmesini geri aldırtma girişimleri Cumhur İttifakının 2019’da aldığı seçim yenilgisiyle başlamıştı. Siyasi İslamcı cemaatler Erdoğan’a “Gördün, bize mecbursun” şantajına girişti. Kurucu heyetinde Özlem Zengin ile birlikte Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Derya Yanık ve (6284 pazarlığına şimdi de karşı çıkan AK Parti İstanbul Milletvekili) Sare Aydın’ın da bulunduğu AK Parti çizgisindeki kadın derneği KADEM önce İstanbul Sözleşmesinin iptaline karşı çıkmıştı.
Erdoğan önce dosyayı uyumaya bıraktı. Ama siyasi İslamcı cemaatler bastırdı, KADEM görüş değiştirdi, Cemaatin dediği oldu. Erdoğan imzasını geri aldı, Yanık bakan oldu.
Şimdi olmaz, lafta kalmaz mı diyorsunuz?
İstanbul Sözleşmesinin iptali için kurnaz bir kılıf bulmuşlardı: toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının “cinsiyetsizliğe” ve LGBT’nin aile ve toplum değerlerinin yok olmasına yol açacağı propagandasını işlediler. Sanki 2011’de Türkiye Başbakanı olarak Sözleşmeye ilk imzayı atıp bu Avrupa Konseyi metninin “İstanbul Sözleşmesi” adını almasıyla övünen aynı Erdoğan değildi.
Şimdi adı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” olan 6284’e karşı “kadınla erkek eşit değildir, eşit sayılamaz” dışında diyebilecekleri ne var?
Sadece Yeniden Refah mı? Cumhur ittifakının yeni üyesi, Kürt Hizbullahı çizgisiyle gurur duyan Hüda-Par’ın kadın düşmanı tutumu açık. Hizbullah, kadının da hakları olduğundan, tarikatların değil Kuran’ın esas olduğundan söz eden İslamcı yazar Konca Kuriş’i işkenceyle öldürüp bir evin bodrumuna gömmüştü. Hüda-Par’ın geçenlerde Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığında ağırlanan lideri Zekeriya Yapıcıoğlu ise, bir YouTube programında sunucunun zorla evlendirilen çocukları sorması üzerine “Neye göre, kime göre çocuk?” terslemesiyle biliniyor; onun için önemli olan “ebeveynin rızası”.
Tıpkı yazının başında hatırlattığım 6 yaşında çocuğuna sistematik tecavüze evlilik kisvesinde rıza gösteren ebeveyn gibi.
Belli siyasi İslamcı grupların, cemaatlerin siyaset ve medyadaki uzantıları aracılığıyla kadın-erkek eşitliğine saldırı girişimleri son birkaç yıldır tırmanışta ve mevzi kazanıyor.
Bu eleştirim, şu anda muhalefet cephesinin asli unsurlarından Saadet Partisi ve onu ikna edemeyen, başta CHP olmak üzere ortaklarına karşı da geçerlidir. Onlar hiç değilse Erdoğan’ı seçimde alt etmek için tabanda genişlemeye mecbur olduklarını inkâr etmiyor.
AK Partililere sorduğunuzda Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta yeniden seçileceğine eminler. Bazıları belki TBMM çoğunluğunu kaybederiz dese de. Bu kadar eminlerse kendilerini neden bu kadın düşmanı görüntüye mecbur ve mahkûm ediyorlar?
Mehmet Akif’in “Bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor” demesi gibi, birkaç oy uğruna ya Rab, faturası kadınlara çıkan ne hallere düşüyorlar?
AK Partili okumuş yazmış kadınlar, kadına haklarının teslimini sadece başörtüden ibaret saydıkça giderek eldeki bulgurdan da olduklarını görmüyorlar mı? Bir avuç din ve inanç tüccarının oy şantajıyla demokratik siyaseti nasıl esir aldığını göremeyecek durumdalar mı, yoksa erkek egemen, kravatlı Taliban zihniyetini o kadar tehlikeli saymıyorlar mı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme,…
TBMM'de 2025 yılı bütçe kanun teklifi görüşmeleri başladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve…
CHP’nin kitlelere sert muhalefet sözü vermesi için başına saksı düşmesi gerekiyormuş demek ki; o saksı…
Kayyum virüsü İstanbul’a da sıçradı. AK Partili ya da MHP’li olmayan bütün belediyeleri tehdit altına…