Amerikan bankası Silicon Valley Bank’in geçen hafta batmasının ardından piyasalarda yaşanan güvensizlik, yatırım stratejileri ve müşterileri sebebiyle uzun süredir eleştirilere hedef olan İsviçre Bankası Credit Suisse’i de batmanın eşiğine getirdi. Ardarda gelen bu çöküşler yeni bir küresel kriz endişesini alevlendirerek finansal piyasalarda paniğe sebep oldu.
ABD Başkanı Joe Biden Silicon Valley Bank’teki bütün hesapların federal devlet tarafından güvence altına alındığını açıklayarak paniğin önünü almaya çalışırken, Avrupa’da ise İsviçre Merkez Bankası Credit Suisse’i 50 milyar euro’luk bir likidite desteğiyle uçurumun kenarından almaya çalışıyordu.
Peki hem Amerika hem de Avrupa’da yaşanan bu sıkıntılar talihsiz bir tesadüf mü, yoksa dünya ekonomisi gerçekten büyük bir krizin eşiğinde mi?
Silicon Valley Bank (SVB) 1983 yılında yenilikçi girişimcilere ve şirketlere hitap edecek bir banka olarak California’da kuruldu.
Büyüyen teknolojik sektörde girişimci firmalar için ana finans kuruluşu haline gelen ve müşterileri arasında Etsy, Vox Media gibi büyük firmaların yanı sıra pek çok küçük firma olan SVB, 2022 sonu itibari ile çoğu uzun vadeli devlet tahvilleri olmak üzere 200 milyar dolardan fazla varlığa sahipti.
Amerikan Merkez Bankası’nın Covid sonrası artan enflasyonla mücadele etmek için politika faizlerini artırması sonucu devlet tahvilleri ciddi oranda değer yitirdi. Tahvilleri bozdurmaları halinde milyarlarca dolar zarar edeceklerini gören SVB yönetimi müşterilerinin likidite taleplerini karşılayabilmek için sermaye artırımına gitmeye karar verdi.
Bankanın 8 Mart günü 1.75 milyar dolarlık sermaye artırımına gittiklerini açıklamasının ardından bankanın finansal stabilitesine güvenlerini yitiren müşteriler paniğe kapılarak toplu halde hesaplarındaki paraları çekmeye başlayınca banka yatırımları zararına satmaya başladı.
10 Mart Cuma günü Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC) bankayı devraldı.
1929 ekonomik krizinden sonra Amerikan Bankacılık sistemine olan güveni artırmak için kurulan FDIC, 250.000 dolara kadar olan bütün sigortalı hesapları bankaların batmasına karşı güvence altına alıyor. Ancak FDIC SVB’yi devraldığında banka varlığını oluşturan hesapların yüzde 94’ü bu güvence kapsamında değildi. Bu hesapların sahibi olan firmaların bu kayıpları taşıyamayıp batmaları halinde genel bir ekonomik çöküşün tetiklenmesinden endişelenen Biden hükümeti Pazar günü SVB mevduatlarının tamamının federal devlet tarafından güvence altına alındığını ve mevduat sahiplerinin Pazartesi günü hesaplarına erişebileceklerini duyurdu.
Merkez bankası ise SVB’nin batması sebebiyle yaşanan paniğin diğer bankaları da zor duruma sokmaması için bütün bankalara devlet tahvili karşılığında borç alma opsiyonu tanıyan bir program başlattıklarını açıkladı.
Ancak federal devlet 2008 krizinden farklı olarak, yatırımcılara destek olmayacağını duyurdu. 2008 krizinde devlet büyük yatırım kuruluşlarının batmasını engellemek için yüz milyarlarca dolar destek vermiş, vergi paralarının vatandaşlara değil büyük yatırımcılara aktarılması büyük tepkiye sebep olmuştu.
Biden Pazar günkü açıklamasında “Banka yatırımcıları korunmayacak. Bilerek risk aldılar, risk sonuç vermezse yatırımcı para kaybeder. Kapitalizmin işleyişi bu” diyerek hükümetin bu sefer duruma farklı yaklaştığının altını çiziyordu.
Amerikan devleti 2008’deki küresel ekonomik kriz sonrası benzer bir durumun tekrarlanmaması için 2010 yılında 50 milyar dolardan fazla sermayesi olan bankaların aldıkları risklere sıkı denetleme getiren ‘Dodd-Frank Wall Street Reform ve Tüketici Koruma’ yasasını çıkarttı. Ancak Trump yönetimi 2018 yılında bu yasada 50-100 milyar arası sermayesi olan bankalar için denetleme zorunluluğunu kaldıran, 100-250 milyar arası sermayeli bankalar için ise denetleme koşullarını Merkez Bankasının takdirine bırakan bir değişiklik yaptı.
Demokrat senatör Bernie Sanders konu ile ilgili olarak “Açık olalım. Silicon Valley Bank’ın başarısızlığı, Donald Trump tarafından imzalanan ve benim şiddetle karşı çıktığım 2018 tarihli saçma sapan banka deregülasyon tasarısının doğrudan bir sonucudur” derken, bir diğer Demokrat senatör Elizabeth Warren, New York Times’daki yazısında “ABD bankacılık sisteminde son birkaç gün içinde yaşananlar konusunda kimse yanılgıya düşmemelidir: Bu son banka iflasları, Washington’daki liderlerin mali kuralları zayıflatmasının doğrudan sonucudur,” diyordu.
Biden yönetiminin bütün güvencelerine rağmen piyasalarda panik sürerken FDIC Pazar günü ağırlıklı olarak kripto para yatırımcılarının kullandığı bir New York bankası olan Signature’a el koyduğunu duyurdu. Risk altındaki bir diğer banka olan First Republic’in hisseleri de çakılırken Amerika’nın en büyük 11 bankası Perşembe günü First Republic’e 30 milyar dolarlık para yatırarak destek oldu.
Bu desteğin First Republic’i kurtarıp kurtaramayacağını önümüzdeki günler gösterecek, ancak uzmanlar krizin yayılmasını beklemiyor. Bu bankaların sadece belli sektörlerde uzmanlaşmış finans kurumları olması batmalarının daha genel ekonomiye olan etkisini azaltırken federal devletin aldığı önlemler ve Biden hükümetinin piyasaları sakinleştirecek güven veren adımları seri biçimde atmaları da krizin önünü alacak gibi görünüyor.
Signature bankasının kurul üyesi Barney Frank kripto paralara yatırım yapan müşterilerin kullandığı iki büyük bankanın (SVB ve Signature) bir hafta içinde FDIC kontrolüne geçmesinin bir “anti-kripto mesaj” olduğunu iddia ederken Reuters’a konuşan yetkililer bu iddiaları yalanlayarak Signature’a el konulmasının “bankanın mevcut durumu ve güvenli ve sağlam bir şekilde iş yapma kabiliyetine” bağlı olduğunu söyledi.
İsviçre’nin en büyük ikinci bankası olan Credit Suisse’in(CS) içinde bulunduğu kriz ise yeni değil. SVB’den farklı olarak Credit Suisse’in yatırımları faiz artırımlarına karşı güvende, ancak son birkaç yıldır yaşadığı itibar erozyonu bankayı zor duruma sokuyor.
2021 yılında Greensill Capital firması ve ABD’li yatırım firması Archegos’un batması sonrası bu firmalara yaptığı yatırım sebebiyle zor durumda kalan Credit Suisse, Mozambik’te bir kredi skandalındaki rolü sebebiyle 350 milyon sterlin para cezasına çarptırılmasının ve Bulgar mafyası ile bağlantılı bir kara para aklama operasyonu sebebiyle yargılanmasının ardından geçen yıl Şubat ayında müşteri bilgilerinin basına sızdırılması ile büyük bir skandalın konusu oldu.
Guardian haberine göre sızdırılan verilerde “dünyanın dört bir yanındaki 30.000 Credit Suisse müşterisiyle bağlantılı hesapların ayrıntıları” yer alıyor ve ”işkence, uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama, yolsuzluk ve diğer ciddi suçlara karışan müşterilerin gizli servetlerini” ortaya çıkarıyordu.
Arka arkaya gelen bu darbeler sonrası itibarı cidi zarar gören banka, müşterilerini kaybetmeye başladı: Sadece 2022 yılında müşterilerin hesaplarından çektiği miktar 109 milyar sterlin. Bankanın bu yavaş düşüşü geçen Salı günü banka yetkililerinin mali raporlama kontrollerinde “maddi zafiyet” bulduklarını açıklamasının ardından ani bir çöküşe dönüştü.
Açıklamanın ertesi günü Credit Suisse’in en büyük hissedarı olan Suudi Ulusal Bankası başkanı Ammar Al Khudairy’nin bankaya “kesinlikle likidite yardımı yapmayacaklarını” açıklamasının ardından banka hisseleri çakılırken, 5 yıllık kredi temerrüt takaslarının (Credit Default Swaps) değeri cumartesi itibari ile 1000 seviyesini geçti.
Kredi temerrüt takası “borçlunun borcunu ödememesi ihtimaline karşılık alacaklının üçüncü bir taraf ile yaptığı sigorta sözleşmesi” olarak görülebilir. Dolayısı ile bu takasların değerinin artması, yatırımcıların, bankanın borcunu ödememe ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Örneğin 2008 krizinde batmalarının hemen öncesinde Lehman Kardeşler’in 5 yıllık kredi temerrüt takaslarının değeri 600’ü geçmişti.
Banka hisselerinin düşüşe geçmesinin ardından Perşembe günü Credit Suisse yetkilileri İsviçre Ulusal Bankasından 50 Milyar İsviçre Frankı (Yaklaşık 53.7 Milyar dolar) değerinde kredi alacağını açıkladı. Ancak bu desteğe ve hem banka yetkililerinin hem de İsviçre devletinin olumlu açıklamalarına rağmen piyasalardaki güvensizlik devam etti. Perşembe günkü açıklamaların ardından toparlayacak gibi görünen banka hisselerinin Cuma günü yeniden düşüşe geçmesi üzerine İsviçre’nin en büyük bankası olan UBS, İsviçre Merkez Bankası aracılığı ile Credit Suisse’i almak için görüşmelere başladı.
Eğer UBS ile anlaşmaya varılamazsa farklı bankaların Credit Suisse’in değişik birimlerini ayrı ayrı satın almaları veya İsviçre Merkez Bankasının Credit Suisse’i satın alması olası. Ancak her durumda Credit Suisse’in sıkıntıları SVB’nin batmasına sebep olan unsurlardan çok daha derin ve karmaşık, çözülmesi ise bankaya olan güvenin yenilenmesini gerektiriyor, ki bu da mümkün görünmüyor.
Önümüzdeki günlerde, en azından Credit Suisse’in akıbeti kesinleşene ve panik dinene kadar borsadaki dalgalanmalar devam edecek gibi görünüyor. Ancak Silicon Valley Bank’in batması da Credit Suisse’in içinde bulunduğu kriz de global finans sisteminin yarattığı sıkıntılardan çok bu bankaların içinde bulunduğu özel durumlardan kaynaklanıyor, bu bağlamda uzmanların görüşü bu krizin diğer bankalara yayılmasının beklenmediği yönünde.
Avrupa bankalarında sermaye ve likidite seviyeleri genel olarak yüksek, bu olası bir dalgalanmaya karşı sistemi dayanıklı kılarken ABD devletinin hızlı tepkisi ve İsviçre Merkez Bankasının müdahalesi ise 2008 krizinden ders çıkarıldığını ve daha hazırlıklı olunduğunu gösteriyor.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…