Rusya, Türkiye’de seçimleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kazanmasından yana olduğunu gizlemiyor. Çıkarları bunu gerektiriyor. S-400 meselesiyle Türkiye üzerinden NATO içinde psikolojik savaş yöntemlerine milyarlarca dolar dökseler yol açamayacakları bir tartışma başlattılar, üstelik bunun karşılığında S-400’lerin bedeli olarak 2,5 milyar dolar aldılar. Rusya dışındaki ilk nükleer enerji santralini Akkuyu’da kuruyorlar. PKK’yı ABD gibi -kâğıt üzerinde de olsa- terör örgütü saymıyor ve Suriye’de onlarla ilişki kurmak bir yana Kürt federasyonundan yana oldukları hale Erdoğan’ın hücumlarına hedef olmuyorlar.
Çin sessiz. Konuya ticari bakıyorlar, bir de Uygur Türkleri bakımından. Bir yanda yakın zamana dek “Doğu Türkistan’daki esir Türkler” söylemindeki MHP’nin içinde bulunduğu AK Parti iktidarının konunun üzerine gitmemesi, diğer yanda yeni geleceklerin insan hakları söylemine geçmesi söz konusu. Sessizce gelişmeleri izliyorlar.
Erdoğan onları da para musluklarını açan Arap ülkelerini de dış güç saymıyor.
Peki, sizce Avrupa Birliği ve ABD, seçimleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mı yoksa muhalefetin adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun mu kazanmasını ister?
Tabii ki Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını ister deyip sıralamaya başlayabilirsiniz:
Bütün bunları sıralayıp neden ABD ve AB’nin Türkiye’deki seçimleri Kılıçdaroğlu yerine Erdoğan’ın kazanmasını tercih edeceğini -haklı olarak- sorgulayabilirsiniz.
O zaman ne ABD ne de AB diye tekil yapılardan söz etmemek gereğinden başlayabiliriz.
Evet, ABD ve AB ülkelerinden yatırımcılar, önce Merkez Bankası vb adımlarla piyasalara, sonra da “öngörülebilirlik” ve “yargı bağımsızlığı” sözlerinde dururlarsa devasa iç pazarı ve coğrafi konumuyla Türkiye’ye dönebilirler; bu yüksek bir ihtimal.
Evet, Batıdaki ilerici partiler, sivil toplum örgütleri, medya, Kavala, Demirtaş, İstanbul Sözleşmesi ve laikliğin güçlendirilmesi adımlarını alkışlayabilir.
Ancak iş siyasete gelince değişiyor.
Kılıçdaroğlu kazanırsa, Batı, özellikle AB ciddi bir sınamayla karşı karşıya kalacak; kendisiyle yüzleşmek zorunda kalacak.
İslamcı ve artık milliyetçi çizgideki Erdoğan’ı ve Erdoğan nezdinde Türkiye’yi “ötekileştirmek” ve “ötede” tutmak çok kolay çünkü.
Örneğin Brüksel ve AB başkentleri Ankara’nın atacağı ileri adımlara karşılık vermek zorunda kalacak.
Örneğin AB başkentleri Kılıçdaroğlu Suriyelileri geri gönderirse onların başka yollardan Avrupa’ya geçmesinden endişeli. Halbuki Erdoğan onları kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için Türkiye’de tutmaya razı. Asıl bu işlerine geliyor.
Yüzünü yeniden Batıya dönmüş bir Türkiye Batıda AB’yi Hristiyan Kulübü olarak gören dinci, sağcı, tutucu, ırkçı çevrelerin işine gelmez. AB siyasetçilerinin çoğunun gözünde Türkiye anti-tez olarak kalmalıdır. Bu nedenle içten içe seçimleri Erdoğan’ın kazanmasını tercih ederler.
Dış güçler derken kimden söz ettiğinize iyi bakın derim.
Türkiye son birkaç gün içinde İsrail’in Gazze’de sayısı altı ayda 35 binden fazla Filistinlinin hayatını…
TikTok konusundaki gelişmeleri ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonunu bir gözden geçirelim. Çünkü buradan hareketle Türkiye’nin…
31 Mart yerel seçim sonuçlarıyla değişen siyasi iklimin şimdiye dek en önemli sonucu Cumhurbaşkanı ve…
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş yeni anayasa görüşmeleri kapsamında DEM Parti Meclis Grubunu ziyaret ederek eş…
Evet, şimdi önümüzdeki tablo değişmedikçe 1 Mayıs’ın marjinalleşmesi, giderek geniş halk kitlelerine yabancılaşması kaçınılmaz görünüyor.…
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma…