5 Nisan 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 7742 Sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 10. maddesi ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 16. maddesi değiştirildi.
İlgili maddedeki değişiklik şu şekilde gerçekleşti:
Özetle Madde 16’nın:
1) Birinci fıkrasının ikinci cümlesinde sayılan özellikli alanlar içerisine, verimli orman alanlarının eklendiği, “orman içi dinlenme yerleri” ifadesinin yerine de mevzuatta yapılan isim değişikliğine uygunluk açısından “orman parkları” ifadesinin konulduğu,
2) Üçüncü fıkrasının son cümlesine de “veya Bakanlıkça uygun görülmesi halinde ihale mevzuatına göre gerçek ve tüzel kişilere yaptırılabilir.” ifadesinin eklendiği görülmektedir.
Değişiklik maddesine “verimli orman alanları” ifadesinin eklendiğini görünce madencilik faaliyetinin alanı genişledi diye yorumlamıştık.
Tema Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hikmet Öztürk ile konuyu değerlendirdiğimizde, bu eklentinin eski haline göre biraz daha olumlu bir düzenleme olduğunu öğrendim.
Verimli orman alanları da eklendi
Yapılan bu değişiklik öncesinde zaten, verimli orman alanlarını da içerecek şekilde, ormanlarda maden aranması ve işletilmesi için Tarım ve Orman Bakanlığı “izin vermekle” görevlendirilmiş durumdaymış.
Bakanlık sadece “tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda” madencilik için takdir hakkına sahipmiş; diğer tüm alanlarda ise takdir hakkı olmaksızın doğrudan izni vermekle yükümlü bir adres olarak gösterilmekteymiş.
Yapılan değişiklikle, Bakanlığın “izin vermeme” hakkına sahip olduğu alanlar içerisine, “verimli orman alanları” da eklenmiş.
Kanun maddesine eklenen “verimli orman alanları” ağaçların tepelerinin toprağı örtme oranının yüzde 10’dan fazla olduğu ormanlık alanlarmış. Bunun dışında kalan yerler ağaçların çok seyrek olduğu orman arazileriymiş.
Yapılan bu değişiklikle Türkiye ormanlık alanının yüzde 59’unu teşkil eden verimli orman alanları Bakanlığın muvafakatine konu edilecek alanlar arasına dahil edilen, bir anlamda madenciliğe karşı ikinci bir tür koruma sağladığı alan haline gelmiş.
Bakanlığın takdir yetkisi
Yani, öncesinde bu alanların tamamı doğrudan izin verilebilen alanlar iken, yeni düzenlemeyle madenciliğe kısıtlanabilecek alanlar içerisine dahil edilmiş.
Bu arada öğrendim ki: TBMM’ne sunulan ve Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu tarafından aynen kabul edilen yasa tasarısının 16. Maddesinin birinci fıkrasındaki ilk cümlenin sonundaki “verilir” ifadesi yerine “verilebilir” ifadesi konularak Bakanlığa (Tarım ve Orman Bakanlığı) ormanlarda madencilik çalışması için izin vermeme yetkisi verilmesi, bir anlamda takdir yetkisi verilmesi amaçlanmış.
Bu iki ifade arasındaki fark anlatılırken, ormanları yönetmekle görevlendirilmiş bir Bakanlığın ve bu Bakanlığa bağlı Orman Genel Müdürlüğü’nün madenciliğin ormanlar ve orman ekosistem hizmetleri üzerine etkisini değerlendirme ve madencilik izni için buna göre bir karar verme hakkının olması gerektiği gerekçesi sunulmuş. Ancak bu değişiklik ne yazık ki TBMM Genel kurulunda AK Parti Milletvekilleri tarafından verilen bir önerge ile değiştirilmiş ve eski haline getirilmiş.
Orman alanları gerçek veya tüzel kişilere rehabilite ettirilebilecek
Orman Kanunun 16. maddesi üçüncü fıkrasının sonuna eklenen “veya Bakanlıkça uygun görülmesi halinde ihale mevzuatına göre gerçek ve tüzel kişilere yaptırılabilir.” ifadesi ile orman idarelerinin sadece belediyelere değil, ihale edilerek gerçek ve tüzel kişilere de inşaat, yıkıntı ve hafriyat atıkları ile doldurması izni verilebileceği hükme bağlanmış.
Dr. Hikmet Öztürk’e göre, özünde maddenin eski veya yeni her iki hali de yanlış, orman ekosistemine etkisi olacak bu tür faaliyetlerin doğrudan orman idaresi tarafından yönetilmesi daha doğru.
Özetle, Tema Vakfı’na göre:
“7442 Sayılı Yasa ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 16. maddesi’nde yapılan değişiklik eski haline göre ormanları madenciliğe karşı daha koruyan, ormanları yönetmekle görevli Orman Genel Müdürlüğü ve bağlı olduğu Bakanlığa takdir hakkı veren olumlu bir düzenleme. Ancak yeterli değil. Çünkü her halde Bakanlığın izin vermesi halinde ormanların tamamı madenciliğe konu olabilmektedir.
Esasen olması gereken; her yerde madencilik yapılamayacağının farkında olunması ve mevzuatta madenciliğe kapalı alanların belirlenmesidir. Çünkü; teknolojik, kimyasal ve çevresel açıdan tüm önlemler titizlikle alınmış olsa dahi madencilik faaliyetlerinin tümünün doğa ve çevre üzerinde olumsuz etkisi vardır. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının temel insan haklarından biri olması gereği doğal varlıkları korumak, evrensel hukukun getirdiği bir yükümlülüktür. Aynı zamanda anayasal bir zorunluluktur.”
Hükümetin ormanlara yönelik karnesi iyi değil
Her ne kadar, bu düzenlemeye bardağın dolu tarafından bakılmaya çalışılsa da, mevcut hükümetin orman alanlarına ve zeytinlik alanlara, gerek madencilik ve gerekse yapılaşmanın önünü açma konusunda yaşattığı örnekler çok fazla.
Hatırlanacaktır: Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), 29 Kasım’da Resmi Gazete’de yer alan, 222 adet maden sahasını, işletme veya arama amaçlı ihaleye açmıştı. İhaleye konu olan maden arazilerinin toplam alanı: 125 bin 829 hektardı ve 58 il içerisinde dağılmış durumdaydı.
Bu ihale duyurulduğunda da, 222 maden sahasının büyük bölümünün doğaya zarar verecek arazilerde olma ihtimalinden endişe etmiştik. 258. Grup İhale kapsamında, bu ihaleler ya yapılmış veya ihale süreçleri devam ediyor.
Yine hatırlanacaktır: AK Parti milletvekilleri imzasıyla 10 Aralık tarihinde “Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” verilerek, zeytinliklerde madencilik faaliyetinin önü açılmaya çalışılmıştı.
Ancak kamuoyundan gelen itirazlar sonrasında, zeytinliklerde madencilik faaliyetine ilişkin düzenlemeleri içeren madde, oy birliğiyle kanun teklifinden çıkarılmıştı.
Orman sınırları dışına çıkarıldı
Yine, 16 Eylül 2022 Cuma günü Resmi Gazetede yayımlanan 6088 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Balıkesir, Kütahya, Bingöl, Bolu, Çorum, İzmir, Kastamonu, Rize, Sinop, Mersin ve Karabük’te bulunan toplam “Bir Milyon 545 metrekare” arazi, orman sınırları dışına çıkartılmıştı.
Karara gerekçe oluşturan kanunun 16. Maddesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerleri kapsamakta iken, sözkonusu arazilerin gerçekten bu sınıflamaya dahil olup olmadığı konusunda kuşkular ile ormanlık alan sınırları içinde yeni yerleşim alanları kurulabileceğine yönelik endişeler oluşmuştu.
Konuya dair yazımızı referans alarak, TBMM’ne yazılı soru önergesi veren Aydın Adnan Sezgin’e Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Tarım ve Orman Bakanlığı’nı adres gösteren kısa bir cevap vermişti. Tarım ve Orman Bakanı ise hala soru önergesine cevap vermiş değil.
Sonuç olarak, iklim değişikliği ile de mücadele edebilmek için, ormanları korumak adına ulusal koruma politikalarını güçlendirmek gerekiyorken aksine yapılacak düzenlemeler doğru değildir.