Türkiye’nin seçim atmosferine girdiği ve AK Parti hükümetinin ekonomik krizle başa çıkamayacağının anlaşıldığı 2022’de özellikle Batı medyası kaynaklı bir söylem yayıldı: “Erdoğan’ı bir ekonomik kriz iktidara getirdi, bir diğer ekonomik kriz götürebilir”.
Böylelikle 2000-2001 mali krizinin Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonunu çökertmesi ve 2002’de -şimdi Cumhurbaşkanı- Tayyip Erdoğan’ın daha 2001’de kurduğu AK Parti’yi tek başına iktidara taşıdığı tezi hatırlatılıyordu.
Sonra 2023 yılında Kahramanmaraş deprem felaketi Türkiye’yi vurdu. Kalıplarla düşünme kolaycılığına düşenler bu defa “Erdoğan’ı bir deprem felaketi iktidara getirdi, bir başka deprem götürecek” söylemine sarıldılar.
Bununla da 1999 Gölcük deprem felaketi kast ediliyordu. Aynı yıl PKK lideri Abdullah Öcalan’ın MİT-CIA iş birliğiyle yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinin moral yükselişiyle iktidara gelen Bülent Ecevit hükümetine ilk moral darbe deprem olmuştu.
Oysa ne 2001 kriziyle 2021 krizi benzeşiyordu ne 1999 depremi sonrasıyla 2023 depremi sonrası koşullar aynıydı ne de AK Parti’nin iktidara gelişi yalnızca 1999 depremi ve 2001 krizine duyulan tepkiyle açıklanabilirdi.
Oysa sadece siyasal İslamcılar değil, genel olarak Sünni muhafazakâr kesim AK Parti iktidarını 28 Şubat sürecine bağlıyor. Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller’in Refah-Yol hükümetine asker-yargı-üniversite kanadından gelen baskılara ve türban yasakçılığına karşı yükselen dip dalganın AK Partiyi iktidara taşıdığına inanıyor. 1998’de Refah-Yol hükümeti bakanlarından (sonra Cumhurbaşkanı) Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün sınavını kazandığı Ankara Üniversitesine kaydedilmemesi, 1999’da milletvekili seçilen Merve Kavakçı’nın TBMM Genel Kurulunda yemin ettirilmemesi gibi örnekler vardı.
Ancak bu tepkiler de tek başına açıklayıcı değildi.
Sistem bir bütün olarak çürüyordu. Ayakta tutmak zorlaşıyordu. Bu çürümenin acısını en çok çekenler eğitime, işgücüne katılmaları engellenen, evde kapalı kalmak zorunda olan kadınlardı.
AK Parti 3 Kasım 2002 seçimlerinde sadece yüzde 34 oyla -ve 7,25 oyuyla DYP’yi TBMM dışında bırakması sayesinde- tek başına iktidara geldiğinde aldığı oyların yüzde 55’ye yakını, yarıdan fazlası kadınlardandı. Kadınlar Erdoğan’a oy veriyordu ve AK Parti kadın seçmeni için Erdoğan siyasi lider olmanın da ötesinde karizmatik bir pop-star gibiydi.
Bu eğilim ilk defa 2018 seçimlerinde değişmeye başladı. O değişimde daha başlangıçlarındaki ekonomik krizin de etkisi vardı kuşkusuz ama asıl eğitim ve iş hayatına Erdoğan’ın AK Parti yönetimi sayesinde dahil olan kadınların, tek sorunlarının başörtüsü olmadığının farkına varmaları etken olmuştu. Ayrıca Erdoğan’ın geç yaşta evliliklerden yakınması, kadınlara sürekli üç çocuk yapma, yaşlılara bakma yükümlülüğünden söz etmesi, modern şehir hayatın gerçekleriyle örtüşmüyordu. Şehirli, eğitimli, iş sahibi AK Partili kadınların, evlilik öncesi soyadlarını kullanarak kişiliklerini gösterme çabası dahi bu farkındalığın göstergesi.
Bu durumu son olarak kadına şiddetin önlenmesi için 6284 sayılı yasaya sahip çıktığı için kendi mahallesinden olmadık hakaret ve tehditlere maruz kalan ve kendi partisinden kimsenin savunmadığı AK Parti TBMM grup Başkan Vekili Özlem Zengin’in çok şey özetleyen cümlesinden da anlayabiliriz: “Bizim mahalle kadınların değiştiğini göremiyor.”
Laik demokrat kesim onlarca yıldır Cumhuriyetin kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli reformlarından birinin de Medeni Kanun ile kadın ve erkeğin eşit hukuki haklara kavuşması olduğunu söyleyegeldi. Şimdiyse, özellikle 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’nın CHP’ye geçmesi ardından siyasal İslamcı çevreler Erdoğan’a iktidara sahip olma yolunun kendilerinden geçtiği şantajı yapıyorlar. Oy tehdidiyle kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden geri adım attıran onlardı. Pelikan propaganda grubundan Sabah yazarı Hilal Kapklan tutup İstanbul Sözleşmesinin aile kavramını tahrip edip LGBT dayattığı demogojisiyle kitap yazmıştı.
Siyasal İslamcı cemaatlerin hedefinin şimdi de 6284 üzerinden Medeni Kanun olduğu görülebiliyor.
Erdoğan’ın yeni müttefiklerinden Yeniden Refah ve Hüda-Par kadının erkekle eşit olduğunu kabul etmiyor. Hüda-Par’ın Kadın Kolları Başkanı Sema Yarar Rûdaw TV’ye yaptığı açıklamada 6284’te şiddet vakalarında “kadının beyanı esastır” denmesinin “erkeği itibarsızlaştırdığından” yakınıyor; gerilediğimiz nokta budur.
İYİ Parti lideri Meral Akşener ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, kendi mahallelerinden tehdit ve hakaretlere maruz kalan AK Partili kadınlara sahip çıkıyor, ama AK Partililerden çıt çıkmıyordu. Nihayet AK Parti çizgisindeki kadın derneği KADEM de Twitter hesabından tepki gösterdi:
• “Başta Özlem Zengin olmak üzere AK Parti listelerinin ön sıralarında yer alan kadın adaylara yönelik linç kampanyasının (…) siyasi bir amaç taşıdığı da açıktır. Kadın düşmanlığına varan hakaret dolu yaklaşımlar her şeyin ötesinde kul hakkıdır. Bu konuyu siyasi pazarlık ve tehdit vesilesi olarak kullananlara, sandığa gidecek seçmenin yarısının kadın olduğunu hatırlatıyor, “Kadın Varsa Demokrasi Var” diyoruz.”
Zengin ve Yanık’ın önceki yöneticileri arasında bulunduğu KADEM’in başkanlığını Saliha Okur Gümrükçüoğlu yürütüyor; KADEM Vakfının başındaysa Sümeyye Erdoğan Bayraktar var.
Ama iş artık siyasi boyuttan çıkıyor, kadın düşmanlığının siyaset aracı, hatta amacı haline getirilmesine varmaya başlıyor. KADEM’in “kadın düşmanlığı” vurgusunu ve “Kadın varsa demokrasi var” ifadesini kaydetmek gerekiyor.
Seçim rüzgârı alanlarda CHP lideri ve birleşik muhalefet adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na dönüyor; bunu alanlarda gözlemek mümkün. Akşener sahalara indi, kadın haklarına özel vurgu yapıyor. Ekrem İmamoğlu Karadeniz’i ateşliyor, Mansur Yavaş iktidara sert eleştirilerle yolsuzluklardan vuruyor.
Erdoğan’sa “Açılışlarımız miting gibi” diye MHP lideri Devlet Bahçeli ve Hüda-Par lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’yla gittiği Diyarbakır konut açılışında bir zamanlar Diyarbakır’da konuştuğu kitlenin belki beşte birine hitap ediyor.
Erdoğan kendisin iktidara taşıyan kadınların karşısına kendisini yeniden iktidara Yeniden Refah ve Hüda-Par gibi müttefiklerin taşıyacağı umuduyla çıkıyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…