Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında imzalanan Glasgow İklim Paktı doğrultusunda güncellenen Ulusal Katkı Beyanı’nı (UKB) 13 Nisan 2023’de Birleşmiş Milletler (BM) Sekreteryası’na sundu.
Bu belge ile Türkiye, 2012 yılı referans olarak alınarak, Türkiye’nin ilk Ulusal Katkı Beyanı’nda verilen senaryosuna kıyasla, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 41 oranında (2030 yılında 695 Milyon ton CO₂-Karbondioksit eşdeğeri) azaltacağını taahhüt etti.
Bildiğiniz gibi aslında bu, artıştan bir azaltım sözü. 14 Nisan 2023’de BM’ye sunulan Türkiye Emisyon Envanteri’ne göre sera gazı emisyonları 2020’de 524 Milyon ton (Mt) CO₂ eşdeğeri (AKAKDO* hariç) ve 467 Mt CO₂ eşdeğerinde (AKAKDO dahil).
Türkiye’nin ilk Ulusal Katkı Beyanı’nda verilen baz senaryosuna göre 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının 1175 Milyon ton CO₂ olabileceği öngörülmüşken, şimdi bu değerin 695 Milyon ton CO₂e’ne ulaşacağı, böylece Türkiye’nin ilk UKB’nda verilen senaryosuna kıyasla 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 41 oranında azaltım taahhüt ediliyor.
Sonuçta, 2030 yılına ulaştığımızda 2020’ye kıyasla, yaklaşık yüzde 49’luk (467’den 695’e) emisyon artışı bekleniyor ve Türkiye emisyonlarını en geç 2038 yılında zirveye çıkarmayı hedefliyor. Yani bugünden yarına, emisyon artışı devam edecek.
Hükümetin sunduğu yeni azaltım hedefi: “Bilime ve hakkaniyete dayalı tutkuda önemli bir artış” ve “2053 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşma yönündeki uzun vadeli hedefe doğru atılmış bir adım”, olarak tanımlanmış.
Ulusal Katkı Beyanı’nda belirtilen ilkeler bir yana, yıllardır içiçe olduğumuz uygulamalarla bu hedefe ne kadar yaklaşılabileceği tartışmaya açık.
Çünkü Türkiye, iklim değişikliğinin şiddetli yağışlar, seller, fırtınalar, toprak kaymaları, sıcak hava dalgaları ve orman yangınları gibi olumsuz etkilerine karşı en savunmasız ülkelerden biri. Özellikle son yirmi yılda, bu tehlikeler daha sık ve şiddetli hale gelmekte ve afetlerin “kader” olarak nitelendirilmesi nedeniyle de afetler ne yazık ki felaketlere dönüşüyor.
Bu bağlamda, iklim değişikliği ile mücadelede kilit konulardan olan, kömürden çıkış ile ilgili bir geçiş planına metin içerisinde rastlayamıyoruz. Bırakın bir geçiş planını, Ulusal Katkı Beyanı’nda “kömür” kelimesi bir kez dahi geçmiyor.
2022 yılı Aralık ayı sonu itibariyle 103.809 MW’a ulaşmış olan kurulu gücümüzün yüzde 21’i kömüre dayanmakta olduğuna göre, kömüre dayalı enerji politikasının ve yaratacağı ekolojik tahribatın devam edeceğini söyleyebiliriz.
Metinde yer verildiği için memnuniyet duyduğum ama belki birilerinin rahatsız olabileceği bir konuya değinmeden detaylara geçmeyelim: “Toplumsal Cinsiyet (gender)”.
Bilindiği gibi özellikle son yıllarda, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferanslarında, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan iklim eylemi gündemin önemli bir bölümünü teşkil ediyor.
Ülkemizde ise, son yıllarda, “toplumsal cinsiyet” ibaresi, görüldüğü her yerden silindi. Strateji belgelerinden, ders programlarından, Milli Eğitim Bakanlığı etkinlik alanlarından, hatta bazı üniversitelerin bölüm isimlerinden.
Hal böyleyken ve Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin cinsiyet politikaları endişe konusuyken, seçilmeleri halinde, toplumsal cinsiyete dayalı iklim taahhütlerini yerine getirip getirmeyeceklerini merak ettim doğrusu. Belki yine bir gece ansızın bu metin de geri çekilebilir mi ne dersiniz?
Paris Anlaşması’nın ilgili kararı uyarınca hazırlanan “Açıklık, Şeffaflık ve Anlaşılırlığı Kolaylaştırıcı Bilgiler (ICTU) Tablosu” içerisinde: Ulusal Katkı Beyanı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanırken, kamu, özel, araştırma kurumları, STK’lar ve gençlikten çeşitli sektörlerde yer alan 1.500 paydaşın İklim Konseyi’ne katkı verdiği, katılımcıların yüzde 50’sinin kadın olduğu ve cinsiyet dengesinin sağlanmasının bir başarı olduğu belirtiliyor.
Alt komisyonların odaklandığı konulardan birinin yalnızca “toplumsal cinsiyet” konusu olduğu ve İklim Konseyi’nin 217 kararından 5’inin “toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın liderliği” ile ilgili olduğu da metinde yer alıyor. Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) toplumsal cinsiyet odak noktası atayan ülkeler arasında yer aldığı; ayrıca Türkiye’nin, iklim politikalarında, ilgili tüm paydaşlar için, Ulusal Katkı Beyanı’nın ve “toplumsal cinsiyetin” dikkate alınması için gerekli çalışmaları yürütmekte olduğu da eklenmiş.
Demek ki, taahhütler yerine getirilecekse, “toplumsal cinsiyet eşitliğine” dayalı bir iklim eylemini görebileceğiz!
Ulusal Katkı Beyanında “enerji”, “endüstri”, “ulaşım” , “yapı”, “tarım”, “ormancılık”, “su”, “afet risk yönetimi”, “şehircilik”, “kırsal kalkınma” ve “halk sağlığı” sektörlerindeki uyum çalışmalarına, ana politika belgelerine ve iklim değişikliğine uyum hedeflerine yer verilmiş:
ve benzeri, genel kabul görecek bir çok hedefi görmek mümkün.
Bir kaçını yazıma aldığım bu ve benzeri hedefleri görünce, eminim hafızalarınızda özellikle son yıllarda karşılaştığımız pek çok tezat uygulamalar canlanmıştır.
Örneğin, Tema Vakfı’nın 2023 Ekosiyaset Belgesine göre: Ormanlık alanda madencilik, ulaşım, enerji, turizm, haberleşme atık yönetimi gibi çok sayıda ormancılık dışı kullanım ve tesislerin yapımı için sadece 2012-2021 yılları arasında toplam alanı 383.036 hektar olan 51.298 adet izin verilmiş.
Mevcut iktidarın bu konulardaki performansını elbette 14 Mayıs seçimlerinde değerlendireceğiz. Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının 2000-2021 yılları arasında, covid-19 salgını nedeniyle dünya çapında düşüş yaşanan dönemi de içerdiği halde, %124 oranında artış göstermiş olması, hükümetin karnesinin çok da iyi olmadığının bir kanıtı niteliğinde. (TÜİK verisi)
Türkiye’nin sunduğu katkı beyanındaki hedeflerin gerçekleşebilmesi için ciddi bir finansmana ihtiyaç var. Bu finansmana erişmek için de güvenilir bir siyasi ve ekonomik yapı gerekiyor.
Katkı Beyanı’nda, Türkiye’nin, eğitim, istihdam gibi sosyal ve ekonomik alanlarda gelişmişlik düzeyini yükseltmesi gerektiği, kişi başına düşen GSYİH’ye (2020 için 8600 $) göre, gelişmiş ülkelerin ve bazı gelişmekte olan ülkelerin gerisinde kaldığı, bu zorluklara rağmen mümkün olan en iddialı hafifletme hedeflerinin benimsendiği belirtilmiş. Yani aslında kamuoyu önünde iddia edilenin aksine içinde bulunduğumuz ekonomik durum kısmen itiraf edilmiş.
Ardından da, Türkiye’nin UKB’nı uygulamak, azaltım ve uyum eylemlerinde artan isteğini gerçekleştirmek için iklim dostu teknik yardım ve yatırım projeleri için yerel kamu ve özel kaynakların ötesinde önemli uluslararası mali desteğe ihtiyacı olduğu belirtilmiş. Türkiye’nin, Paris Anlaşması’nın 9. Maddesi uyarınca, gelişmekte olan ülkelerin net sıfır hedefine doğru ilerlemelerini ve bu hedefe geçişlerini desteklemek için iklim finansmanının sağlanmasını ve harekete geçirilmesini beklemekte olduğu da eklenmiş.
Bu durumda, yeşil dönüşüm için finansman bulmak önemli ve bulacağı iddiasında olanları desteklemek gerekiyor.
Şu bir gerçek ki, hem uluslararası hem de ulusal taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak hedefine uyumlu sistem dönüşümleri için gereken ilerlemeyi henüz gösteremedi.
Ülkeler, sıfır karbonlu bir geleceğin, enerji bağımsızlığını ve ekonomik büyümeyi getirdiğini fark ettikçe sera gazı emisyonları azaltılabilir. Veya belli çevrelerin çıkarları ağır basıp, fosil yakıt yatırımları daha da genişletilebilir. Hükümetlerin, bu iki seçenek arasında hangisini tercih edeceğine göre geleceğimiz şekillenecek. Yani, çocuklarımızın geleceği, hükümetleri seçen bizlerin bugünkü tercihlerine bağlı.
* Arazi Kullanımı, Arazi Kullanımı Değişikliği ve Ormancılık (LULUCF-AKAKDO)
* GSYİH: Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
* T.C. Ulusal Katkı Beyanı
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…