AK Parti’nin 7 Mayıs’taki İstanbul mitinginde katılımcılar, “Karı gibi mutfaktan çıkmayan değil, arı gibi çalışan lider istiyoruz” yazılı bir pankart açınca, cinsiyet rolleri savaşının muharebe alanı olan mutfak bu sefer de seçim sathı mailine giriverdi.
Pankarta konu olan mutfak, Kılıçdaroğlu’nun artık rutin hale gelen kısa sosyal medya videolarının ana mekanı olarak -ve Air Fryer’ın (havayla yemek kızartan makineler) varlığı/yokluğu ile- son zamanlarda gündemi yeterince meşgul etmişti.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu pankarta mutfakta çay koyarken çekilmiş bir fotoğrafı ile karşılık verdi. İYİ Parti lideri Meral Akşener’in eşini de içeren fotoğraf, erkeğin mutfakta bulunmasını “karılık” olarak gören katı ve kırılgan erkeklik anlayışına “biz hayatı paylaşmaktan gurur duyarız” diyerek karşılık veriyordu.
Selvi ve Kılıçdaroğlu çiftinin Akşener ailesini ziyareti sırasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun, çay koymak için mutfağa giden Tuncer Akşener’e yardım edişini bu fotoğrafla ölümsüzleştiren Meral Akşener, daha sonra katıldığı bir televizyon programında gizlice çektiği bu fotoğraftan sevinçle bahsediyordu.
Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, bu hamlesi ile Türk toplumsal yapısında halihazırda bulunan “çay koyan şefkatli baba” imgesini, Türkiye siyasetinde hakim olan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir simgesi haline geldiği “otoriter lider/baba” imgesine karşı alternatif olarak sunuyor. Bu sayede Kılıçdaroğlu, sunduğu “kutuplaştırıcı değil birleştirici siyaset” alternatifi gibi, Türkiye siyasetinin ve belki de vatandaşının, “baba” olarak kurguladığı liderlik koltuğu için “otoriter değil sevecen baba” alternatifini de gündemimize böylece koyuvermiş oluyordu.
Bu “sefkatli baba” imgesinin yarattığı alternatif, toplumsal cinsiyet rollerinin eşitliği için verilen mücadele bağlamındaki anlamının yanısıra siyasi olarak da ağır bir anlama sahip.
AK Parti iktidarı süresince cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için verilen mücadelede elde edilen nafaka hakkı, LGBT haklarının tanınması vb. kazanımlar AK Parti tabanında ciddi bir tepkiye sebep oldu. Bu tepki ile AK Parti’den kopan taban Yeniden Refah partisi özelinde kendisine yeni bir adres buldu.
Ana vaadleri arasında cinsiyet rollerinin hiyerarşisini korumayı ve bunu da yasal bir çerçeveye oturtmayı bulunduran Yeniden Refah Partisi kadın erkek eşitsizliğini, erkeğin aile hayatındaki tartışmasız üstünlüğünü, “ailenin korunması” kapsamında kadınların çalışma haklarının kısıtlanması ve boşanmanın zorlaştırılması gerektiğini savunan söylemler ile bu küskün kitleyi kendi bünyesinde topladı.
Bu seçmeni geri kazanma çabası çerçevesinde Ak Parti, seçim öncesinde siyaseten AK Parti’ye “fazla eşitlikçi” ve “batıcı” olduğu gerekçesiyle mesafeli duran, Amerikan siyasetinden alışık olduğumuz türden komplo teorilerinin Türkiye’deki taşıyıcısı rolündeki Yeniden Refah Partisi ile masaya oturdu; muhafazakar cinsiyet eşitliği savunucusu Konca Kuriş’in ölümünden sorumlu olan, Kürt Hizbullahı’nın siyasi temsilcisi “HÜDA-PAR” gibi aktörlerle ittifak arayışlarına girdi. Bu süreçte Türkiye, İstanbul Sözleşmesi gibi hayati sözleşmelerden bile çekildi.
Yıllarca kızlarının üniversite eğitiminden övgü ile bahseden Erdoğan, kadınların yüksek eğitim almasını “aile yapısına saldırı” olarak gören bu kesim ile ittifak çabaları dahilinde siyaseten köşeye sıkışarak daha katı ve otoriter bir baba rolü ile toplumun karşısına çıkmak mecburiyetinde kaldı.
Özgüveni, gücü, cesareti, kararlılığı ile güven veren, tüm aile kararlarını tek başına alan, sevgisini açıktan değil icraatleri ile gösteren “Babamız”, maskülenliği kırılganlaştıkça agresifleşen, çatışma ile karşılaştıkça otoriterleşen, dediğim dedik, “kırdığım” düdük bir babalığa evrilince, bu evrimin tabanda karşılığı mutfaktan ürken bir erkeklik mi oldu?
Bu ürkek, kırılgan maskülenliğin sonucu her türlü yolsuzluğun ve kanunsuzluğun güç gösterisine dönüştüğü, siyaseten tek “skandalın” LGBTİ ilişkilenmesi olduğu bir tablo oldu. Bu tablonun ne kadar çok hayatı tehlikeye attığını söylemeye gerek yok, yaratılan bu ortamın beslediği orantısız tepkiselliği ve sonuçlarını görmek için AK Parti Milletvekili Özlem Zengin’in yaşadığı lince bakmak yeterli, ya da her gün cinsel kimliği sebebiyle öldürülenlere.
Tüm bu tablo içinde Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı, cinsiyet kalıplarını alt üst eden bir cevap vermekten ziyade bir alternatif sunuyor. Kılıçdaroğlu son yıllarda alıştığımız tipte bir siyaset yürütecek olsa “evin reisi nerde isterse oturur” diyerek o kırılgan masküleniteyi muhafaza etmeye çalışabilirdi.
Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü kapsayıcı, affedici ve şefkatli siyaset, söylemleri ve kendisine gelen eleştirilere verdiği anlayışlı cevapların yanısıra bu fotoğraf ile “sefkatli baba” imgesinde vücut bulmuş oldu. Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın temsil ettiği “otoriter baba”lığın karşısına başka bir babalık biçimi ile cevap vermeyi tercih etmesi, seçimi kazanması durumunda göstereceği liderliğin niteliği açısından da bize bir ipucu veriyor gibi.
Zira başka bir dünya mümkün olduğu gibi, başka tür bir babalık da mümkün.
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…