Siyaset

“Allah aşkına gidin”: istifa ve ilkeli siyaset üzerine

Bülent Ecevit karşısında yenilerek CHP Başkanlığını kaybeden ve bunun üzerine partisinden istifa eden İsmet İnönü 25 Mart 1973 tarihinde Senato kürsüsünden Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanlığı görev süresinin uzatılması ile ilgili yaptığı konuşmada “Bunu yapmayınız. Bu, Cumhurbaşkanına iyilik değildir. Müddetini dolduran bir insan onu bırakmasını bilirse, şerefle vazifesini ifa etmiş bir insan olur” demişti. 

20 Nisan 1653 yılında İngiliz iç savaşlarının muzaffer komutanı, Cumhuriyetçi ve Kral 1. Charles’ın idamını en güçlü şekilde destekleyen siyasetçi Oliver Cromwell, seçim yapmamak için her mazereti gündeme getiren, seçim kararı alınmasına rağmen işleri yokuşa süren Parlamento’ya giderek istifa etmemekte direnen üyelere hitap etmişti. Ardından da askerleriyle milletvekillerini Meclis’ten çıkarıp seçimleri yaptırmıştı. Cromwell’in tarihe geçen sözleri şöyleydi:

“Burada daha fazla oturmanız uygun değildir. Son zamanlarda yaptığınız işlere bakınca, o koltuklarda çok bile oturdunuz. Allah aşkına gidin.” (It is not fit that you should sit here any longer. You have sat here too long for any good you have been doing lately … In the name of God go.“)

Cromwell’den 287 yıl sonra bir 20 Mayıs günü, o sıralarda Britanya’da Nazilerle savaşmak gerektiğini söyleyen en kıdemli siyasetçi olan Winston Churchill’in müttefiki, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Sir Leopold Amery de Avam Kamarasında ayağa kalkıp söz almıştı. Nazilerle taviz (appeasement) siyaseti izleyen, Çekoslovakya’nın işgaline göz yuman Başbakan Neville Chamberlain’e dönerek Cromwell’in sözlerini ufak bir farkla tekrarlamıştı ve bunları tek bir kişiye yöneltmişti:

“Yaptığınız işlerdeki hayra nispetle bu makamda gereğinden çok fazla oturdunuz. Allah aşkına gidin artık.” (You have sat too long here for any good you have been doing. In the name of God, go.)

Nitekim birkaç gün sonra da Chamberlain yerini Nazilerle savaşılmalı diyen Churchill’e bıraktı.

Türkiye’den bir haysiyet örneği

Türkiye’nin yakın tarihinde de buna benzer bir olay aslında vardır.

1973 yılında henüz 12 Mart darbe yönetimi sahneden çekilmeden Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktı. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel birlikte hareket ettiler. Kendisine saygısı olan parlamenterlerin belli ki çoğunluğu oluşturduğu Meclis’in de iradesiyle, görevinden istifa ederek Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürlerin dayatması engellendi. Bunda, Gürler’in silah arkadaşları tarafından yalnız bırakılmasının da payı vardı. Sonunda partilerin vardığı mutabakatla emekli Oramiral ve eski Moskova büyükelçisi Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçilecekti.

Ancak Korutürk henüz seçilmeden, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın süresinin uzatılması için bir anayasa değişikliği önergesi verilmişti. Sunay hazırlandığını bildiği 12 Mart muhtırasını telefonlarına çıkmadığı Başbakan Süleyman Demirel’e haber vermeyen ve MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun haber vermesini engelleyen devlet başkanıydı. 27 Mayıs darbesi ardından TSK içinde kurulan Silahlı Kuvvetler Birliği adlı grubun başını çekmiş, Genel Kurmay Başkanlığı yapmış bir şahsiyetti. 1966’da Cemal Gürsel’in sağlık nedenleriyle Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılması üzerine Genelkurmay Başkanlığından istifa etmiş, isteksizce de olsa Demirel tarafından darbe korkusu nedeniyle Cumhurbaşkanlığına getirilmişti.

Yeni bir dayatmayla Sunay’ın süresinin uzatılması teşebbüsüne en sert ve net şekilde karşı çıkansa, CHP’nin önceki başkanı, Atatürk’ün başbakanı ve selefi Milli Şef İsmet İnönü olmuştu. Bülent Ecevit karşısında yenilerek CHP Başkanlığını kaybeden ve bunun üzerine partisinden istifa eden İsmet Paşa artık tabii Senatördü. Tarihsel ağırlığının bilinciyle kürsüye çıkan 89 yaşındaki İnönü 12 Mart muhtırası ve yarı askeri rejiminin tahribatını görmüş, ordu ile siyaset arasında bu nedenle derinleşen husumetin zararlarını kavramış, ülkenin bir an önce sivil yönetime geçmesi kaygısıyla tarihi bir konuşma yapmıştı.

İnönü’nün tarihi konuşması

25 Mart 1973 tarihinde Senato kürsüsünden yaptığı bu konuşmada sivil siyaset-ordu ilişkilerine değinmiş, ülkede barış ve huzurun gerekliliğinden bahsetmişti. İnönü sonunda mevzuyu İstiklal savaşı sırasında maiyetinde genç bir subayken tanıdığı, Cumhurbaşkanı olarak görevini ifa etmede başarısız kaldığını düşündüğü Sunay’a, ismini zikretmeden getirmişti.

Türkiye’nin demokrasi tarihi açısından, Cromwell veya Amiral Avery’nin kendi tarihlerine düştükleri dipnottan aşağı sayılamayacak bu konuşmada İsmet Paşa şunları söylemişti:

“Şimdi önümüzde bulunan geçici madde eklenmesine dair olan kanun teklifi, aslında Cumhurbaşkanlığında bulunan zatın müddetini uzatmak için bir teşebbüs meselesidir. Bunu yapmayınız. Bu, Cumhurbaşkanına iyilik değildir. Müddetini dolduran bir insan onu bırakmasını bilirse, şerefle vazifesini ifa etmiş bir insan olur… Müddeti dolmuş olan Cumhurbaşkanımızın tekrar müddetini uzatmaya çalışmak, tertiple memleketi idare etmek usulünü teşvik etmek demektir. Buna fasıla vermek lazımdır. Cumhurbaşkanı için iyilik budur. Kendisi takdir etmese bile, iyilik budur, şerefi ile ayrılacaktır.”

Seçim yenilgisi ve istifa kavramı

Türkiye, 14 ve 28 Mayıs tarihlerinde Cumhuriyetin geleceği açısından hayati öneme sahip bir başkanlık seçimi gerçekleştirdi. Daha önce de defalarca seçim kaybetmiş CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin adayıydı.

Bu son siyasi mücadelesinde de şu ya da bu nedenle yenilgiye uğradı. Bu yenilginin ardından kendisine umut bağlamış, canını dişine takarak kampanyada, sandık başlarında çalışarak mücadele etmiş insanlara, seçmenlerine düzgün bir teselli mesajı dahi veremeyen bir liderin hangi gerekçeyle olursa olsun artık o koltukta oturmaması gerekir.

Onun ve tüm başarısızlıklarına rağmen yanında tuttuğu parti oligarklarının artık gitmeleri şarttır. Bunu isterseniz İngiliz tarihinden alıntıyla “Allah aşkına gidin” diye söyleyin, isterseniz bizim tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden İnönü’nün ağzından “(kendisi) için iyilik budur. Kendisi takdir etmese bile, iyilik budur, şerefi ile ayrılacaktır” diye söyleyin fark etmez. Böyle durumlarda istifa haysiyetli bir eylemdir.

Gerçekten ilkeli hareket etme tasası olan bir siyasetçi için yapılacak bellidir: Yerini gençlere ve bu ülkenin geleceğini kurmaya aday olanlara bırakmak. Geçişin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak ve partisinin gücüne bir nefer gibi katkıda bulunmak. Aksine bir tavır, 14 ve 28 Mayıs’ta yaşanan siyasi çöküntünün ardından altından kolay kalkılamayacak bir etik çöküntünün de nişanesi olacaktır.

Soli Özel

Gazeteci-Yazar, Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi

Recent Posts

DEM Parti’nin üç “normalleşme” ölçüsü: ilki Kobani davası

AK Parti’nin başlattığı yeni Anayasa girişimine muhalefetten en açık desteği veren Halkların Eşitlik ve Demokrasi…

13 saat ago

Çiğdem Toker: TÜİK yargı kararına rağmen bilgi karartmayı sürdürüyor

Hayat pahalılığı ve enflasyon ülkenin bir numaralı sorunu. Enflasyon oranlarını açıklamakla görevli Türkiye İstatistik Kurumu…

16 saat ago

Diyalog sürecini her iki taraf da baltalamaya çalışiyor: Ne yapmalı?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardından da iktidarın gayrıresmi koalisyon ortağı MHP…

18 saat ago

CHP Lideri Özel MHP Lideri Bahçeli’yi mecliste ziyaret etti

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet…

2 gün ago

Namık Tan, Mehmet Uçum’a karşı: Gezi, Erdoğan’ın samimiyet sınavı

CHP lideri Özgür Özel’in 7 Mayıs’ta MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşeceğinin açıklanmasından birkaç saat…

2 gün ago

Boğaziçi Olayı, komplo teorileri ve milli paranoya

Hatırladığıma göre sene 1981. Boğaziçi Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümüne Amerika’da Michigan Üniversitesinden…

2 gün ago