Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) çatı örgütü Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), 17 Temmuz’da bir açıklama yayımlayarak, Schengen ülkelerinin Türk gazetecilere yönelik vize uygulamalarını sert bir dille eleştirdi. Türk gazetecileri ve vatandaşlarının Schengen Bölgesi dahil 27 ülkeye vize başvurularında giderek artan sınırlamalara maruz kaldığına işaret eden EFJ, vize uygulamalarındaki “sistematik engeller”den ciddi endişe duyduğunu belirtti.
Açıklamada şöyle deniyordu:
“AB’ye üye ülkelerin Türk gazetecilerin vize başvurularına yönelik sistematikleştiği iddia edilen engellemelerden ciddi endişe duymaktayız. İş için sıklıkla yurt dışına seyahat eden gazetecilere sadece kısa süreli vizeler verildiğini ve bu suretle gazetecilerin her seferinde yeniden vize başvurusu yapma zorunda bırakılmalarını gözlemlemek alarm vericidir. Bu külfetli ve mali açıdan sürdürülebilir olmayan durumun ele alınması gereklidir.”
Vize başvurusunda bulunup ret alan Türk vatandaşı gazetecilerin sayısının dikkat çekici seviyede arttığını vurgulayan EFJ Başkanvekili Mustafa Kuleli de, “Büyükelçilikleri, Türkiye’deki gazetecilere yönelik ayrımcı yaklaşımlarını düzeltmeye çağırıyoruz. Önyargılarla gazetecileri engellemeyin” diyor.
Türkiye’ye ret oranı yüzde 50
EFJ bu uyarıyı yapma ihtiyacı hissetti çünkü Türkiye’den yapılan vize başvurularında ret oranı geçen yıl yüzde 15 iken bu yıl yüzde 50’ye yükseldi. Elbette söz konusu oran sadece gazetecileri değil, hangi meslekten olursa olsun tüm Türkiye nüfusunu temsil ediyor. Öğrenciler üniversitelerine gidip eğitim alamıyor, meslek profesyonelleri uluslararası toplantılara katılamıyor, oyuncular biletleri çoktan satılmış gösterilerinde sahneye çıkamıyor, müzisyenler konserlerini iptal etmek zorunda kalıyor, akademisyenler çalışmalarını yürütemiyor, edebiyatçılar imza günlerine katılamıyor, gazeteciler de haber peşinde özgürce koşamıyor.
Kaç yabancı dil bilirseniz bilin, başvurduğunuz ülkeye kaç kez gitmiş olursanız olun, hatta kaç yıl bir Schengen ülkesinde yaşamış olursanız olun, ne kadar ünlü ve başarılı olduğunuzdan, banka hesabınızda bulunan paradan da bağımsız geri çevriliyorsunuz.
Almanya’ya sorsanız, “Şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye’dekinden daha fazla vize vermiyoruz” deniyor. Ama başvuru sayısını, kaç kişinin reddedildiğini, başvuruların neye göre reddedildiğini açıklamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise konuyu “siyasi şantaj” olarak izah ediyor. Bu arada Türkiye’den AB ülkelerine yapılan iltica talepleri artarken, Erasmus programıyla giden 17 yaşında lise öğrencileri bile sığınma hakkı istiyor.
Haber alma hakkının engellenmesi
Mesele gazetecilerin engellenmesine gelince, “siyasi şantaj”dan çok daha ciddi sonuçları olabilecek bir sorun var: İfade özgürlüğünün ve haber alma hakkının engellenmesi!
Oysa AB gazetecileri her tür baskıdan koruyacağına söz vereli daha bir yıl bile olmadı. AB Komisyonu, Eylül 2022’de “Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası (EMFA)” adı verilen yeni yasa tasarısını kamuoyuyla paylaşmış, Avrupa Komisyonu İç Pazar Komiseri Thierry Breton, “Bütün gazetecilere şu mesajı vermek istiyoruz: Gazeteciler daha iyi korunacak ve her cepheden onların işlerini bağımsız yapmalarını engelleyen saldırılara karşı da onları koruyacağız” demişti.
Bugün ise hemen her gün başvurusu reddedilen bir gazetecinin haberini alıyoruz. Aralarında BBC gibi uluslararası kuruluşlara çalışan meslektaşlarımız da var, küçük bütçeler ile bağımsız habercilik yapmaya çalışan gazete ve televizyonların muhabirleri de.
Almanya’dan üç kez ret
BBC’den Dilay Yalçın, Almanya tarafından üç kez reddedildiğini 8 Temmuz’da sosyal medya hesabından şöyle duyurdu:
“Bu sene Almanya tarafından üç defa vize başvurum reddedildi. Bana verdiği en son vize üç yıllık olan Almanya! Üstelik o vizeleri asla suistimal etmemişken, Green Card’ım olduğuna dair belge göstermişken, altı yıldır BBC’nin İstanbul bürosunda çalışıyorken…
“Neden üç kere başvurdun diyeceksiniz. Çünkü Almanya’nın Türkiye’deki basın çalışanlarıyla ilişkisine verdiği önemi biliyorum. İlk seferinde bir yanlışlık olmuştur dedim, ikincisinde belgeleri incelemek içim yeterince zamanları olsun dedim, seyahatten daha önce başvurdum.
“Üçüncü defa ret yedikten sonra başkonsolosluğun basın ataşesine mail attım. Gelen cevap ‘karar vericilerin karar verme yetkisi olmadığı’, daha erken başvurmam gerektiğini söylüyordu. Karar vericiler neden var, anlamadım. Zaten olabilecek en erken tarihte başvurmuştum.
“Bütün bunları geçtim, farz edelim iltica başvurusu yapma niyetim var. Farz edelim aniden TR’de ciddi tehdit altında hissettim. Tehdit altındaysam ve sana iltica talebinde bulunduysam, sen de benim talebimi kabul etmek zorundasın. Yani diyorlar ki, uluslararası hukuk aleyhimize işliyor, talepleri kabul etmesek bile bizi bin tane işle uğraştırıyor, gidin Arjantin’e filan iltica edin, bizi yormayın.
TR’de bu kadar insanın tehdit altında olduğunu hissetmesinde, ilticaya kalkışmasında acaba payım var mıdır, son yirmi yıldır uyguladığım politikalarla da demiyor 🙂 Sonra da bizi diplomasi adına düzenledikleri etkinliklere davet ediyorlar. Boykot da bizim hakkımız değilmiş gibi.”
Ülkeler, altına imza attıkları uluslararası sözleşmeler üzerinden sadece vatandaşlarına değil, insanlığa karşı da sorumludur. AKP iktidarının politikalarından bağımsız olarak AB, Türkiye’nin dünya ile bağını kuranlara, entelektüellerine, sanatçılarına, gazetecilerine, yetişmekte olan nesline kapıyı kapatıp kilidin anahtarını denize atıyorsa, ikiyüzlü davrandığı eleştirilerine de çok içerlemese iyi olur.