Mevzu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocak’ta Yalova’da söyledikleriyle başladı. Cumhurbaşkanı “Bay Kemal’i günah keçisi ilan edip, yalnızlığa itip, CHP’nin başına Özgür efendiyi getirenlerin ilk işi” dedi; “Bu parti ile bölücü örgütün güdümündeki partiyi demlemek oldu”.
Gerçekten ince hesaplanmış bir propaganda cümlesi olduğunu kabul etmemiz lazım; Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde aldığı maaşları en çok hak eden kişiler arasında Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un bulunduğunu da. Erdoğan zaten etkili bir hatip; bugün ak dediğine yarın kara deyip yine de geniş kitleleri hep inandırmak her siyasetçiye nasip olmayan bir meziyet.
O nedenle gelin bu müthiş propaganda cümlesine, Erdoğan’ın düne kadar söylemediğini bırakmadığı CHP’nin önceki lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na depreşen aşkına ve “yalnızlığa itildiği” iddiasına yakından bakalım.
Demlenir bunlar, anladınız siz onu
İlk olarak Halkların Demokrasi ve Eşitlik Partisinin, yasaklana yasaklana rümuz kalmayıp DEM Parti kısaltması almasına “demlenme” benzetmesi yapılması tam mahalle kahvehanelerinde tutup yayılacak bir buluş. Burada kastedilen elbette çay demlenmesi değil; argoda alkollü içki muhabbeti anlamında kullanılan demlenme. Muhafazakâr-sağcı seçmende “Bunlar içkicilikte birleşir” algısı oluşturma amaçlı. DEM Partilileri de -velev ki çaresizlikten- “nasıl olsa demokrasi anlaşılır” naifliğinden dolayı ayrıca kutlamak lazım.
Bay Kemal’dan Özgür Efendiye
Yalnızlığa geleceğiz ama önce lakap takma kısmı var: Bay Kemal’den Özgür Efendi’ye yani.
Erdoğan Bay Kemal lakabını kullanırken Cumhuriyet’in tek parti dönemine gönderme yapıyordu; artık herkesin birbirine bey, efendi, beyefendi, paşa, hoca, şeyh değil, yasayla “bay” ya da “bayan diye hitap etmesi istenen dönem. Tutmamıştı o yasa.
Ben 2000’lerde kıdemli bir meslektaşımızın bana “Yahu Murat, Allah aşkına paşa de şunlara, alınıyorlar” dediğini bilirim; generaller kendilerine isimleriyle, aynı isimden gidelim, “Kemal Bey” dememe içerliyorlardı. Yunancadan aldığımız “efendi” sözcüğüyse daha önce şehzadeler, eğitimli kişiler, din uleması için kullanılan bir sıfatken zaman içinde çoğunlukla ikinci derece kullanılan bir unvana dönüşmüş.
Örneğin CHP’nin 2018 seçimlerindeki Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Erdoğan’a “Recep Efendi” diye hitap edince apartman görevlileri alınmış, CHP de bir daha konuyu açmamıştı. Zaten Erdoğan’ın Yalova’da hemşerileri İnce’nin Bay Kemal tarafından “Gel bakalım Muharrem” diye büyüksenerek Cumhurbaşkanı adayı ilan etmesini de hatırlattı.
Erdoğan şimdi CHP’nin yeni lideri Özgür Özel’e “Özgür Efendi” lakabını takıyor.
O bizim efendiliğimizdendir
Kılıçdaroğlu “günah keçisi” ve “yalnızlığa itilme” konusuna hemen şu yanıtı verdi: “Bak @RTErdogan benim yalnızlığım 5’li çetelerle mücadele de… Keçi falan demişsin, bu vesileyle sana et ve süt fiyatlarını hatırlatacak bir liste yaptım. Bu listeyi her ay güncelleyeceğim ki, aziz milleti ne hale getirdin gör!”
Kılıçdaroğlu Erdoğan’a cevabında sadece “5’li çetelerle mücadele” konusunda yalnız kaldığını vurgulayarak aslında CHP-içi bir tartışmaya ve bu konuda eleştirdiği bilinen CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na gönderme yapıyordu.
Özel ise Erdoğan’ın kendisine “efendi” lakabı takması sorulunca “Vallahi efendi demek kötü bir şey değil” dedi; “Düşünüp düşünüp bana söyleyebilecek söz olarak ‘efendi’ lakabını bulduysa bu bizim efendiliğimizdendir. Ama o bir şey söyleyecekse emeklilere bir şey söylesin, önce şu 10 bin lirayı asgari ücret seviyesine çıkarsın. Ondan sonra kendisine cevap vereceğim.”
Yalnızlığa itilme mi?
Erdoğan’ın CHP’de “Özgür Efendiyi” başa getirenlerin bir yandan “bölücü” partiyi “demlerken” diğer yandan Bay Kemal’i yalnızlığa ittiği sözlerinin gazete manşetlerinde olduğu 20 Ocak günü Kılıçdaroğlu’nu aradım. Randevularını günler sonrasına vermeye devam ediyordu; yoğun bir programı vardı.
Önce Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’in Abdinpaşa Köşkü’nü Milli Mücadele Müzesi olarak açma törenine katılacaktı. Orada partinin önceki genel başkanları (CHP’nin 12 Eylül darbesinde kapatıldığı dönemde SHP genel başkanı) Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin de vardı. Sonra da Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı 2024 Ödül Törenine. 2015’te Diyarbakır’da katledilen dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi adına verilen ödül bu yıl Cumartesi Annelerine verilmişti, ödülün takdimine katılacak, bir de konuşma yapacaktı.
Bizim mahallelerde buna yalnızlığa itilme demezler. Epey arayanı, soranı, görüşeni olduğunu da biliyorum.
Kılıçdaroğlu, Çetin, Karayalçın
Örneğin Erdoğan’ın AK Parti’yi birlikte kurduğu ama şimdi birlikte görünmekten özellikle uzak durduğu, AK Parti yetkililerinin de birlikte görünmekten çekindiği Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi değil durumu. Kimse onlara “yalnızlığa itildiler” demiyor, kendi duruşları var neticede.
CHP’de iç çekişme bitmiyor ama kavganın tarafları sonra bir şekilde birlikte durmayı da biliyor. Başka mahallelerde anarşi gibi görünüyor ama bizim mahallelerde buna iç demokrasi de demiyor.
Örneğin Özel’in geçenlerde düzenlediği dış politika toplantısını parti yetkililerinin yanı sıra, iki yanına Çetin ve Karayalçın’ı da alarak yaptı. Sağlık durumu el verdiğince Altan Öymen de davet ediliyor hem siyasi hem Çankaya’daki gibi sosyal toplantılara.
Erdoğan’ın konuyu açmasıysa depreşen Bay Kemal aşkı nedeniyle değildir. 31 Mart seçimine giden yolda CHP içindeki fay hatlarına daha fazla yük bindirme amaçlıdır. Özel de Kılıçdaroğlu da İmamoğlu da bunun farkında olsalar gerek, değil mi?