Elbette bu soruya basitçe “onlar bizi sevmiyorsa biz de onları sevmeyiz” diyerek cevap verebiliriz, böylece sokakta milliyetçi duygular kabartılırken aynı zamanda Türkiye’nin medeni dünyadan daha da kopma riskini de üstlenmiş oluruz.
Neden AB’ye giremiyoruz? Bir zamanlar Osmanlı yönetimi altında olan Balkanlar’da ve Ortadoğu’da neden Türk düşmanlığı var?
Barış çubuğu zaman zaman içilse de eski yaralar yeniden kaşınıyor, beklenmedik anlarda husumet yeniden canlanıyor. Neden çoğu zaman Batılılara karşı aşağılık kompleksine, Doğululara karşı ise küçümseyici bir duyguya kapılıyoruz?
Elbette bunların arkasında pek çok tarihi, dini ve psikolojik faktör var.
Uzun ve yorucu yolculuklarda, yanınızdaki kişiyle istemeden de olsa konuşmaya başladığınızda, Türk olduğunuzu anladıktan sonra genellikle bir “sessizlik” başlıyor. Benim de çok defa başıma geldi. Şayet yolculuk uzunsa, bir süre sonra özellikle koltuk arkadaşınızın kökenleri eski Osmanlı coğrafyasına dayanıyorsa, tarihi, etnik ve dini önyargılar çamuruna bulanmışsa, bir de yaşanmış olumsuz aile hikayeleri varsa sizi tenzih edip, ülkenizi suçlarlar, kimisi nazikçe, kimisi kabaca.
Neyse ki, eski bir hariciyeci olarak hâlâ bazı diplomatik becerilere sahibim ve manevra yapabiliyor, kibarca yanıt verebiliyorum, karşı tarafı utandırabiliyorum da: çoğumuzun yapmaya çalıştığı gibi.
Günün sonunda ne onlar ne de biz, tamamen haklı ve masum değiliz.
Bazen Tevrat üzerinden saldıran, Türkleri İncil üzerinden dini referanslarla ezmeye devam edenler oluyor. “Türkler Mecuc’un torunlarıdır” diye başlıyorlar. “Tevrat’ın Hezekiel Suresi’nde Türklerin Yecüc ve Mecuc olarak tanımlandığını ve oradan bu olumsuz görüşün İncil’e de aktarıldığını” açıklayan biri vardı. “Allah, kutsal kitaplarına uymayan Yahudi ve Hıristiyanları Yecüc ve Mecüc’ü göndererek cezalandırır” diyorlar. Daha sonra “Tanrı’nın kırbacı” olarak gönderildiğini düşündükleri Hun İmparatoru Atilla’yı örnek veriyorlar. Bu noktada Macar dostlarımız yanınızda olup sohbete girseydi, en azından ataları olarak gördükleri Atilla’yı savunmak onlara düşerdi!
Roma ve Bizans’ın “günahkar oldukları için” Türkler tarafından cezalandırıldığını, Avrupa’nın 400 yıl boyunca aynı kaderden kurtulamayacağını anlatmaya devam ediyorlar.
Daha yakın zamanlarda, 1923’e kadar olan dönemde Balkanlar, Ortadoğu, Körfez, Kuzey Afrika ve Kafkasya’nın hikayeleri Türklere karşı kin dile getirmesi açısından oldukça zengin. Çöken imparatorluk, yalnızca diğer “millet”lere değil, Türklere karşı da hiç şefkatli değildi.
Osmanlı’dan sonra gelen İngiliz ve Fransız sömürgecileri de tarihi yeniden yazmaya ve genç nesillerin beyinlerini yıkamaya yönelik ciddi bir girişimle Türk karşıtlığını pekiştirdiler.
Farklı sebeplerden olumsuz düşünmeye eğilimli, önyargıların ve tarihsel ayak izlerinin çoğu zaman daha baskın olduğu ülkelere ve onların insanlarına, kendinizi istediğiniz kadar olumlu imajlarla ve günümüzün yeni mesajlarıyla anlatmaya çalışın, ne yazık ki, pek etkili olmuyor.
Bana sorarsanız her fırsatta dikkatimize sunulan Ermeni soykırımı iddiaları, Kürt sorunu, Kıbrıs’taki çıkmaz, Süryaniler, Hatay sorunu geçmişten günümüze süregelen köklü sorunlar.
Ulusal stratejik çıkarlarımızdan taviz vermeden, her iki tarafı da memnun edecek yaratıcı çözümlerle bunları tarihin tozlu sayfalarına gömmeliyiz. Benim kaygım, bu sorunlar, güçlü olduğumuz bir dönemde çözülmezse, Türkiye gelecekte bir fırsat penceresinde dikte edilen “çözümlere” ve kendilerini mağdur sananların ağır bedeller ödetmesine sürüklenebilir.
Tarih bu konuda çarpıcı dersler öğretiyor.
Elbette sorun sadece Batılılarla yaşanmıyor. Arapların, İranlıların ve Balkan halklarının çoğu da Osmanlı Devleti’ni ve onun halefi olarak gördükleri Türkleri farklı sebeplerden ve değişen derecelerde sevmiyorlar. Üstelik yüzyıllardır süregelen “Türk hakimiyeti ve zulmünü” mevcut geri kalmışlıklarının nedeni olarak görenler de var.
Araplar, Kur’an’da bahsedilen dönemlerde adı geçen Yecüc ve Mecüc’ün, tıpkı İncil’de olduğu gibi, Türkler olduğunu söylerler.
Hadislerde Türkler hakkında güzel sözlerin bulunmadığı belirtiliyor. Hatta Ebu Davut hadis kitabında “Türkler basık burunlu, basık yüzlü, Araplara felaket getirecek bir Yecüc ve Mecüc ırkıdır” derken, Buhari de kitabında “Türkler dünyadan silinene kadar kıyamet gelmeyecektir” diye yazmış.
Aslında böyle bir kültürle yetişen ve Birinci Dünya Savaşı sırasında “Lawrence of Arabia” marifetiyle bizi sırtımızdan bıçakladığını düşündüğümüz Arapların, Türklere tutkulu bir sevgi duymadığı aşikar. (Tabii İstanbul, 250 bin avroya Türk vatandaşlık planı, yemek, cami, konut ve arazi alımı gibi avantajlar hariç.)
Bu açıdan bakıldığında “Araplaşmış Türklerimizin” de neden Türk kimliğini ve Atatürk’ü sevmediklerini, neden her zaman ümmetin Türklükten üstün olduğunu vurguladıklarını anlamak daha kolay.
Tabii ki Osmanlı döneminde -tıpkı İngilizlerin “sömürgelerimize medeniyet getirdik” dediği gibi- “gittiğimiz her yere imaret, altyapı getirdik, dillerini, kanunlarını değiştirmedik, özgürlüklere izin verdik” demiyor muyuz?
Bazen Balkanlardan devşirilen genç Hıristiyanların dramatik hikayelerini, özellikle ailelerinden kopartıp asker olarak Yeniçeri Ocağı’na gönderilmeleri hala anlatılıyor.
Elbette geçmişten ya da din taassubundan etkilenenler var ama bugünkü durum da pek iç açıcı görünmüyor gibi.
Gittiğiniz veya yaşadığınız ülkeye uyum sağlayamıyorsanız, ev sahibi toplumun yaşam tarzını ve alışkanlıklarını bozmaya çalışıyorsanız, aynı kültürel ve davranışsal inceliği göstermiyorsanız ve o toplumlara yük oluyorsanız sevilmeyeceğiniz kesin.
Bizde de durum aynı değil mi? Suriyeli, Afgan, Iraklı ve Afrikalı kaçak göçmenlere pek sempati duyulmuyor, hatta bazen ırkçılık sınırlarını zorlayan tepki gösterenlerimiz bile oluyor.
Elbette ki Avrupa’daki Türklerin vasıfları da özellikle yeni nesiller geldikçe gelişiyor, hatta bazılarımız ev sahibi ülkeleri bile geride bırakıyor. İkinci ve üçüncü nesilde çok iyi mühendisler, doktorlar, bankacılar, futbolcular, sanatçılar ve girişimci yetenekler var.
Ancak son 20 yılda, “Türkiye’nin giderek siyasette İslami tarza yöneldiği, daha otoriterleştiği, insan haklarına saygı göstermediği, üyesi olduğu Batılı kurumlarda sorunlar yarattığı” yönünde yaygın bir algı var. Dış politikada sürekli sarkacın bir ucundan diğer ucuna sallanan, güvenilmez görünen, hukukun üstünlüğünü önemsemeyen, rüşvet ve yolsuzluğun hızlı çarkları tarafından yönlendirilen bir ülke olarak görülüyoruz.
Eğitim kalitesinin düştüğü, zengin-fakir uçurumunun açıldığı, terör eylemlerinin arttığı bir ülke olarak da gösteriliyor.
Batı’nın bizi anlamadığını, komplo kurduğunu, Hıristiyan Kulübü olduğunu, ilişkiyi tutan iplerin kopma noktasına kadar gerildiğini ileri sürerek karşı saldırıya geçiyoruz.
Bu olumsuz imaj algısı neredeyse her yerde karşımıza çıkıyor ve sonunda topuğumuzdan vuruyor bizi. Hem kredi riskimizin artmasına, hem “Türk malı” ürünlerin dışlanmasına, taşeronluğa mahkum edilmemize, turizm destinasyonu olarak alt kümelere gerilememize, hem de ülkemizin uluslararası toplumda hak ettiği yeri alamamasına neden oluyor.
Aslında kadim dünya medeniyetlerinin beşiği olan bu bereketli coğrafyada ne tarihi mirası ve eşsiz ekolojiyi gerektiği gibi koruyabiliyoruz ne de dünyanın teknolojik atılımlarına, edebiyatına, kültürüne ve diplomasisine büyük değer katan bir üstünlüğümüz var.
Gözlemlediğim kadarıyla Türklere karşı ön yargısı ve düşmanlığı olmayan insanlar genellikle Asya-Pasifik, Afrika ve Latin Amerika kökenli, bizimle pek tarihi bağları olmayan, olumsuz bir geçmiş yaşamamış insanlar. Umarım bu yükselen ekonomilere de olumsuz imajımız yayılmaz. Bunlar hâlâ vizesiz gezebildiğimiz ender ülkeler.
Sadece Türklere karşı değil, Türkiye’deki diğer etnik ve dini gruplara karşı da kimi ırkçı, kimi din kökenli düşmanlığı görüyoruz.
Benzer söylemler Balkan Müslümanlarına, özellikle de Boşnaklara, Arnavutlara, Pomaklara ve Torbeşlere yönelik olarak da var.
Ayrıca Yunanistan, Almanya, İngiltere, Belçika, Bulgaristan, Çin, Polonya, Ermenistan, ABD, İsveç, Danimarka, Fransa, Avusturya, İran ve Rusya gibi ülkelerde yaşayan Türk kökenlilerin ırkçı saldırılara maruz kaldığı da görülüyor.
Bugünden yarına dünyanın pek çok yerindeki “sevilmeyen Türkleri” “sevilen Türklere” dönüştürmek kolay bir iş değil. Bu yönde çok yoğun bir çaba gösterdiğimiz de kesinlikle söylenemez.
Tek umut, ön yargıları azalan, din taassubunun olmadığı, ekonomi ve teknoloji ağırlıklı düşünen, başka kültürlere ilgi duyan yeni nesillerin Batı’da, Kuzey’de, Doğu’da, Güney’de hızla olgunlaşması. Böylece, klasik “Türkler neden sevilmiyor?” sorusunu sormaktan kaçınmaya başlayabilirler.
Bunun gerçekleşmesi için bizim cephede de:
– Öncelikle kendi içimizdeki depreme yatkın etnik, dinsel, ekonomik ve sosyal fay hatlarının önüne geçmeli ve gerçek bir iç barışı sağlamalıyız.
– Daha sonra da komşularımızdan başlayarak dış dünyayla köklü bir uzlaşma sürecini başlatmamız gerekiyor.
Başka yolu ve alternatifi yok.
Aksi halde sizi temin ederim ki “Türkün Türkten başka dostu yoktur” türküsünü söylemeye devam ederek kendimizi teselli edeceğiz.
Ayrıca, “Başarılarımızı kıskanan, Sevr Antlaşması’yla daha önce denediği gibi bugünün Türkiye’sini de parçalamak isteyen “karanlık ve şeytani güçlerin” temsilcisi sınırlarımızın dışındaki dünyayı damgalamanın mutluluğunu da yaşayacağız.
Belki yeni nesillerin, özellikle de hemen her konuya farklı bakış açısına sahip olan Z kuşağının zihninde bu tutum değişebilir.
Karşılıklı yeni imajlar, paylaşılan sınır tanımayan değerler, anlayışlar ve olumlu algılar, umarım bizi daha anlamlı bir tarihsel düzleme taşıyabilir. Kim bilir belki de ortak tarihi günahlardan arınma, birbirimizin olumlu yönlerini görme olgunluğuna bile ulaşabiliriz.
Türklere Yönelik Bazı Ayrımcı Sözler
Türkçemizde belirli etnik gruplara ve dinlere yönelik hoş olmayan deyimler ve atasözleri olduğu gibi, Türklere karşı ayrımcı olan pek çok yabancı ve Osmanlıca/Türkçe sözler de bulunmaktadır. Örneğin:
Yabancı Dillerde:
- “Anne, Türkler geliyor.” (“Mamma lı Turchi”), İtalyanca.
- “Bir köpeğe ve bir Türk’e güvenilmez.”: (“Keru i Turčinu nikad ne veruj”), Sırpça
- “Bir Türk aptal değilse, Türk değildir.”(“Если турок не придурок – значит он не турок”), Rusça
- “Bir Türk vaftiz edildi!” (“Tgħammed Tork!”): Malta’da nadir görülen bir olayı tanımlamak için kullanılan ayrımcı bir ifade.
- “En iyi Türk, ölü Türk’tür.”: (“Τουρκος καλος μονο νεκρος”), Yunanistan’da askeri eğitim sırasında kullanılan ırkçı bir söz. 2008 yılında alınan bir kararla yasaklandı. Bu söz ilk kez George Armstrong Custer’ın ABD’deki generali Philip Sheridan tarafından 1868’de katlettiği Kızılderililer için söylenmişti.
- “Eşek Türk!” (“Tork-e khar”): Önce Osmanlı Türklerini, daha sonra İranlı Azerileri aşağılamak için kullanılan ırkçı Farsça bir ifade.
- “Gerçek Türk” (“C’est un vrai Turc”): Kaba ve zalim insanları tanımlamak için kullanılan Fransızca ifade.
- “Kummeltürke”: “Cuminum Türk” anlamına gelen ırkçı bir Alman deyimi.
- “Onu eve götürmeyin, o bir Türk.” (“لا تدع له في البيت وهو الترك”): Birini hırsızlıkla suçlarken kullanılan Arapça ifade.
- “(Öfkeden) Türk oldu.” (“Εγινε Τούρκος”): Aşırı derecede sinirlenen birini tanımlamak için kullanılan yaygın Yunanca ifade.
- “Sen Türk!” (“Măi, turcüle”): Cahil bir kişiyi tanımlamak için kullanılan Rumence ifade.
- “Biriyle türkiye konuşmak”: Türkleri kasteden bu İngilizce tabir, karşı taraf hakkında samimi bir şekilde konuşmak anlamında kullanılmaktadır.
- “Türk” (“Türk”): Felemenkçe’de “Türk” kelimesi kirli, barbar veya kana susamış anlamında kullanılmaktadır.
- “Türk” (“Turco”): İspanyolca’da “Türk” kelimesi birine hakaret etmek için kullanılabilir.
- “Türk” (“Tork”): Malta’da “Türk” kelimesi doğası gereği korkulan ve istenmeyen kişiyi tanımlamak için kullanılmaktadır.
- “Türk” (“турок”): Rusça’da “Türk” kelimesi okuma yazma bilmeyen kişiyi ifade eder.
- “Türk” (“Turci”): Sırpça’da “Türk” kelimesi, kadınlara haksız ve eşitsiz davranan geleneksel erkek tipini ifade etmektedir.
- “Türk” (“Turoc”): Ukraynaca’da “Türk” kelimesi, Rücca’da olduğu gibi “aptal” kelimesinin eş anlamlısıdır.
- “Türk gibi görünmek” (“eruit zien als een Türk”): Felemenkçe kirli veya iğrenç anlamına gelen ifade.
- “Türk evi” (“ւրրրրրրּրրրրּրրրր”): Dağınık ve kirli bir yeri anlatan Ermenice deyim.
- “Türk gibi” (“à la turque”): Bir kişiye veya şeye pervasızca ilgi duymak anlamına gelen Fransızca ifade.
- “Türk gibi siyah” (“Crn kao Turčin”): Her ne kadar halk arasında hakaret olarak kullanılmasa da, bu ırkçı Sırp tabiri, beş yüzyıllık Osmanlı işgali sırasında koyu tenli kişileri ve sarışın olan Slavları tanımlamak için kullanılıyordu. Balkanların. Irkının Türkler tarafından “kirletildiği” düşüncesiyle ifade ediliyor.
- “Türk’e benziyor muyum?” (“هل أبدو مثل الترك”): Arapça deyim.
- Almanca’da hile anlamına gelen “getürkt” (Türkleştirilmiş) kelimesi halen kullanılmaktadır. Ayrıca lanet anlamına gelen “Kruziturken” tabiri de olumsuz bir anlam taşımaktadır.
- “Türk gibi kötü kokmak” (“Puzza Come un Turco”) İtalyanca deyim.
- Farsça “Türk-i hâr” (ترک خر: eşek Türkü), İran sınırları içinde yaşayan 13 milyon İranlı Azerbaycanlıya karşı kullanılan aşağılayıcı bir kelimedir.
- İtalyancada “bestemmia Come un Turco” (“Türk gibi küfretmek”) ve “puzza Come un Turco” (“Türk gibi kötü kokmak”) tabirleri diğer örneklerdir.
- “Mamma lı Turchi!”, İtalyanca’da da yakın tehlikeyi belirtmek için kullanılır. Ayrıca (“Anne, Türkler geliyor!”), “Fumare Come un Turco” (Türk gibi sigara içmek) ifadelerini de not edeyim.
- “Türk gibi öfkelenmek” (“Sint som en tyrker”): Norveççe.
- “Türk’le dost olun ama sopayı bırakmayın, her an ısırabilir.” (“ֹրրրրրրրրּրրրּրրրּրր”): “Arkadaşlık”: “Dostluk”: “Arkadaşlık” Türklerle dostluk kuran Ermeniler için “Türklerin faydası vardır”, “Kaynaklar bitene kadar, sonra zarar verirler.
- “Türk müsün?” (“ԩָւրք ԥֽ֞”): “Aptal mısın?” Ermenice ifade anlamı:
- “Turkenknecht”: Türkler için Almanca ırgat anlamına gelen deyim.
- “Hava karanlık, Türkler geliyor, Türkler geliyor!” (“Es ist schön dunkel. Türken kommen, Türken kommen!”) Avusturya’da kullanılmaktadır.
- “Türkler nerede, küçük Mujo var!” (“Kud svi Turci, tu i mali Müjo”): Sırpların Türklere ve Boşnaklara karşı kullandığı yaygın ayrımcı söz.
Bu liste uzatılabilir. Aynı şekilde Araplara, Ermenilere, Ruslara, Yahudilere, Rumlara, Sırplara, Çingenelere ve Batılılara karşı ırkçılığa varan nahoş sözlerimizin listesi de çok kısa değil.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…