Türkiye aslında çok zengin bir ülke. Yeni bir 2030 vizyonu gerekiyor. Gerçekten de öyle. Hiç lamı cimi yok. Mültecileri saymazsak 85 milyonluk orta sıklet bir ülkeyiz dünya liginde. Geçen yıl 1 trilyon doların üzerinde idi ilk defa GSMH’si. Satın alım gücü paritesine göre hesaplarsanız 2.75 trilyon dolar ile dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında gözüküyoruz.
Küresel haritaya bakınca Çin’den Almanya’ya, Rusya’dan Suudi Arabistan’a uzanan geniş coğrafyanın hesaba katılması gereken en büyük ve güçlü devletiyiz, nüfus, ekonomi, silahlı kuvvetler, beşeri sermaye, kültürel hinterland gibi birçok bakımdan.
Tarihi, insan sermayesi, ekonomik kaynakları, doğası, coğrafyası ve komşuları ile de eşsiz zenginlikteyiz. Potansiyelimiz sınırsız. Altyapısı da sağlam, hatta sadece Ortadoğu ve Avrasya değil birçok Avrupa ülkesi ve ABD’den bile daha iyi. Sağlık sistemi de öyle. Yeşil enerji dönüşümde öncü ülkeler arasında sayılıyoruz.
Madem temel direkleri, altyapısı bu kadar sağlam, nisbeten zengin bir ülkeyiz, o zaman neden bizi zaman zaman bunalıma sokan bir dizi sıkıntı ve sorunlar ile boğuşmaya hala devam ediyoruz?
Türkiye neden sıkıntı ve sorunlar ile boğuşmaya devam ediyor?
Çünkü…
* Kaynaklarını yeterince ve akıllıca üretim, teknoloji ve verimliliğe akıtamıyor, yolsuzluk, rant avcılığı almış başını gidiyor,
* Merkez Bankası verilerine göre, kısa vadeli dış borç stoku, 171,9 milyar dolara çıktı, bu yıl içinde ödenmesi gereken dış borç ise 226,3 milyar dolar düzeyinde,
* Dünya sisteminde menfaatlerinin peşinde saygın, güvenilir ve akıllıca hareket etmiyor,
* Azınlık bir istisna kesim dışında gençleri dünya liginde oynayabilecek kalitede ve çağdaş temelde doğru eğitilmiyor, yeteneklerine tatminkar bir gelecek sunulmadığı için dışarıyahatırı sayılır beyin göçü var,
* Din, etnisite, cinsiyetin kişilerin kendi alanları kabul edileceği, saygı duyulacağı, bastırılmaya çalışılmayacağı birözgürlük anlayışı hala yerleştirilemedi hala,
* Özgürlüğe, liyakata, kültür ve sanata, insanı değerlere, doğaya saygıya, adalete, güvenlik ve sürdürülebilirkalkınmaya “olmazsa olmaz” önem verilmiyor,
* Çevresine, üzerinde oturduğu tarihi mirasına özengöstermiyor, korumuyor, çarpık kentleşmeye son verip insanıve doğayı öne çıkartan özgün mimarı geliştirmiyor,
* Enerjisini temizleyeceği, akıllı teknoloji ve sanayiler geliştireceği, markalaşmayı çoğaltacağı, turizminişampiyonlar ligine taşıyacağı bir kalkınma modelini icrayadönüştüremiyor,
* Kutuplaşma yerine iyi tanımlanmış, paylaşılan ortakhedefler, heyecanlar yaratan bir vizyona sarılamıyor insanları,
* Ülkenin yönetim mimarisi tüm bu beklenti ve iyiyönetişim prensiplerine göre oluşturulamıyor,
* Yetkin kadroların, akıllı liderlerin, yeni kuşak girişimcilerin işbaşına getirilmesine imkan sağlanamıyor,
* Herşeyden önce de gençlerine gelecek umudu, heyecanı aşılayamıyor, istikamet duygusu belirsiz.
2023 vizyonunu tutturamadık, 2030 vizyonu
Kendinizi biraz daha zorlarsanız bu liste daha da uzatılabilir.
Aslında bana soracak olursanız yukarıda sıraladığımsorunların çoğunun çözümü, siyasi irade olsa ve ciddi bir stratejik çerçeve çizilse, zor değil.
Malum, 2023 vizyonunu tutturamadık. Büyük bir hedef-gerçekleşme açığı vardı. Ayağı yere basmadığı, ülkenin temel oyuncularının katkısı olmadan hazırlandığı, muazzam bir kaynak ve insan israfı yaşandığı, ayrıca dünya konjonktürü de izin vermediği için.
Ülkenin hem kendi insanlarına, kurumlarına, şirketlerine hem de dış aktörlere istikamet duygusu verecek gerçekçi yeni birvizyona ihtiyaç var.
Herkes mutabık.
Artık içinde yaşadığımız teknoloji çağında uzun vade kısaldı.
Öyle 15-20 yıl sonrasının değil önümüzdeki altı yılınhedeflerine odaklanmalı, bugünden başlayarak 2030 Türkiyevizyonunu her birlikte geliştirmeliyiz. Dunya sisteminde yeni firsatlari kacirmamak icin bu sart.
Ben kendi adıma “okyanusta bir damla” bile olsa bazı önerilerimi “Türkiye İçin Gerçekçi Bir 2023 Yol Haritası” kitabımda kaleme almıştım, bunların bir kısmı 2002’den bu yana AKP hükümetlerince benimsendi ama icra sonuçları başka gizli gündemlere hizmet etti, hayal kırıklığı yarattı.
Şimdi değişen dinamikleri ve yeni küresel oyunu da hesaba katacak şekilde 2030 vizyonu üzerine çalışıyorum.
Ne demişler, “Damlaya damlaya göl olur”. Hepimiz eteğimizdeki taşları dökmeli, kendi hayal gücümüz, vizyonumuz izin verdiği ölçüde – ki bunların toplamı bize ulusal yol haritasını gösteriyor – hemen harekete geçmeliyiz.