Geçenlerde açıklanan Dünya Bankası Grubu’nun üçüncü en büyük ülke programı, Türkiye’ye 5 yılda ilk etapta 17 milyar dolar ve sonrasında da 18 milyar dolar olmak üzere toplam 35 milyar dolar finansman sağlayacak.
Bana sorarsanız, hükümetin kötü ekonomik yönetimi nedeniyle ciddi bir darboğaza girdiğimiz, uluslararası piyasalardan para bulamadığımız, bulduğumuz zamanlarda da yüksek faiz ödediğimiz ticari ve finansal borçlar yerine üyesi de olduğumuz IMF, Dünya Bankası, EBRD, EİB, ADB gibi şeffaf ve hesap verebilir uluslararası kuruluşlardan taze para temini ülkemizin menfaatleri bakımından çok daha tercihe sayan.
Türkiye için hazırlanan 2024-2028 Dünya Bankası Ülke İşbirliği Çerçevesi, üretkenlik artışı, istihdam ve daha iyi kamu hizmet sunumu ve doğal afetlere karşı dirençlilik gibi üç kilit kalkınma stratejisine odaklanıyor. Şirketlerin daha yüksek katma değerli ve teknolojili faaliyetlere geçme yeteneklerini desteklemek için özel sektörün geliştirilmesini öngörüyor.
Dahası, iklim değişikliğine karşı dirençliliği ve gıda güvencesini güçlendirmek için iklime uyumlu tarımın teşvik edilmesinden Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023’teki depremlerden etkilenen bölgelerde ekonomik toparlanmanın desteklenmesine kadar uzanan çeşitli hedeflerle yüksek ve sürdürülebilir üretkenlik artışına odaklanıyor.
Gelir ve diğer eşitsizlikleri ortadan kaldırılmasına, kadınlar, gençler ve kırılgan gruplar için işlerin iyileştirilmesi amacıyla kapsayıcı hizmetlere, istihdamin güçlendirilmesine de öncelik veriyor, dijital teknoloji kullanımını hızlandırma çalışmalarıni destekliyor.
Türkiye’ye sunulacak ilave 18 milyar dolarlık finansman tutarının 6 milyar dolarının Dunya Bankasi Grubu bunyesindeki Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan, 9 milyar dolarının İFC’den sağlanması, ayrıca, MİGA’nın kısa vadeli garantiler aracılığıyla 3 milyar doları harekete geçirmesi bekleniyor. Anladığım kadarıyla, sağlanacak finansmanın yaklaşık üçte ikisi özel sektörün geliştirilmesinde kullanılacak.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e güvenin ve onun yeni ekonomik programına desteğin de yansıması olan Dünya Bankası kredisine karşı bazı kesimler çok ağır eleştiri oklarını yönelttiler. Ciddi bir alerji olduğunu gördük, hatta devlet içinde ya da siyasette önemli görevler üstlenmiş dostlarim, meslektaslarim arasında bile. Kasitli olanlarin disindakilerin coğu, bu kurumların ülkemizde yeterince derinliğine tanınmamasından, ithamlarin klişe sloganlara dayalı olmasından kaynaklanıyor.
Eleştirilerin bir kısmı, ortaya konulan koşullar nedeniyle bu paraların rahatlıkla ve ülkemizin istediği gibi kullanılamayacağına yönelik. Basite indirgemek gerekirse bu insanlar “sen bize parayı ver gerisine karışma” demek istiyorlar.
Daha renkli ideolojik bir gözlük kullananlar ise emperyalist Batı’nın “havuç ve sopa” politikası ile bize bu tür finans kuruluşları üzerinden kendi sömürü düzenini ve politikalarını empoze etmeye çalıştığını, borçlandırarak bağımlılığımızı arttırdığını, dış politika ve güvenlik menfaatlerimizi baltaladığını, hizli kalkinmamizi dizginledigini söylüyorlar.
Elbette eleştirilerin bazılarında haklılık payı var. IMF, Dünya Bankası, EBRD ve EİB gibi çoktaraflı finans kurumlarından sağlanan bu tür kredilerin verilmesinde ve koşullarının belirlenmesinde en fazla sermaye ve hisse payı olan ABD ve Avrupa Birliği’nin etkisinin, koşullarının, siyasi tercihlerinin olmayacağını düşünmek saflık olur.
OECD’de Chateau de la Muette’de üst düzey yönetici olarak çalıştığım yıllarda bize ülke ya da bölge programlarında büyük üye ülkelerin başkentlerinden gelen (aklımıza ve stratejimize yatmadığı zaman geri çevirmek için mücadele ettiğimiz) telkin ve önerileri de hatırlıyorum bu kapsamda. Bazı ülkelerin piyasalarının açılması, gümrük duvarlarının kaldırılması, yatırım ortamının kendi lehlerine iyileştirilmesi, sermaye akımlarının liberalizasyonu, kamu ihalelerine girişin kolaylaştırılması gibi talepleri bizim üzerimizden işbirliği içinde olduğumuz ülkelere yansıtmak isterlerdi.
Kimse masum değil.
Lakin, şahsi kredi işlemlerimizde bile banka bize “Al kardeşim bu parayı tepe tepe istediğin yerde, istediğin gibi kullan” demiyor, belli kural, süre ve koşullara bağlıyor. Aykırı hareket ettiğimizde de geri çağırıyor verdiği parayı.
Dünya Bankası kredisinin de şartlı şekilde önceden belirlenmiş projelere, programlara verilmesi, finansman verilen alanlarda kaynakların doğru ve etkin kullanılıp kullanılmadığını denetlemesi son derece normal, işin doğasına aykırı değil.
Bence bu kuruluşların arkasında hangi devletlerin olduğuna ve gizli gündemlerinin neler olduğuna dair komplo teorisi hikayelerinden bağımsız olarak en önemli husus, kredinin piyasa oranlarina kiyasla daha elverisli kosullarda verilmesi, kararlarının şeffaf olması ve nereye, nasıl harcandığı konusunda hesap sorabilmesi.
Yani, dipsiz kuyuya para aktarılmıyor. Verilen kaynağın buharlaşmasına, yandaşlara keyfi şekilde aktarılmasına da meydan verilmiyor.
Dünya Bankası’nın 189, IMF’in 190 üye ülkesi (ya da hissedarı) var. Guvernörlar Kurulu (ki üye ülkelerin Maliye ya da Kalkınma Bakanlarından oluşuyor) veriyor önemli kararları, sadece birkaç Batılı başkent değil. Aynı şekilde EBRD’nin sahibi ve hissedarları 72 ülke, artı AB ve Avrupa Yatırım Bankası.
Bu demek değil ki, bu programların, kredi tahsisatinin varsa eleştirilecek yönleri, yanlış kullanılması vakaları, koşullarının isabetsizliği onlar da ortaya konulmamalı. Elbette ki sonuna kadar takip etmeli. Zaten biz tesbit edemezsek, ortaya dokemezsek yanlislari diğer hissedarlar, sivil toplum kuruluşları hedefe yerleştirecektir bu kurumları.
Zaten Dünya Bankası açıklamasında işbirliği çerçevesinin aslında bizim hazırladığımız 12’nci Kalkınma Planı’nın esas alindığı, hazırlanma sürecinde aralarında hükümet, özel sektör, sivil toplum, düşünce kuruluşları, akademi ve diğer kalkınma ortaklarının da bulunduğu kilit paydaş gruplarla istişareler gerçekleştirildiği de belirtiliyor.
O yüzden, bence fazla dertlenmeyin, işkillenmeyin. Hangi koşullarda, neden, kime, ne kadar ve hangi oranlarda verildiği yeterince bilinmeyen Rus, Çin, İran ve Körfez kaynaklı üstü örtülü paralar yerine şeffaf ve hesap sorulabilir itibarlı bu çok taraflı kurumlardan uzun vadeli taze para gelmesi, doğru yerlere kanalize edilmesi, har vurulup savrulmaması ülkemizin gerçek menfaatinedir.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…