Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 10 Mayıs’ta Filistin’in uluslararası örgüte tam üyelik için gerekli şartları karşıladığını belirten bir tasarıyı ezici çoğunlukla kabul etti.
Bu karar, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan ve İsrail’in yoğun bombardımanı ile büyük bir insani krize evrilen savaşta sembolik bir zafer olarak değerlendiriliyor ve Filistin’in uluslararası arenadaki statüsünü güçlendirme potansiyeli taşıyor.
Ancak Filistin’in tam üyeliği önünde hala önemli engeller bulunuyor. ABD’nin vetosu, Güvenlik Konseyi’nden tam üyelik için onay almasını engelliyor.
Oylamada 143 ülke lehte, 9 ülke aleyhte oy kullanırken 25 ülke çekimser kaldı. ABD’nin yanı sıra red oyu veren ülkeler Arjantin, Çekya Cumhuriyeti, İsrail, Macaristan, Mikronezya, Nauru, Palau, Papua Yeni Gine oldu. Arnavutluk, Avusturya, Bulgaristan, Kanada, Hırvatistan, Latvia, İtalya, Almanya, Gürcistan, Finlandiya, Fiji, Litvanya, Malavi, Marşal Adaları, Monako, Hollanda, Kuzey Makedonya, Paraguay, Moldova, Vanuatu, Birleşik Krallık, Ukrayna, İsviçre ve İsveç ise çekimser kaldı.
BM kararı ve Filistin’in üyelik serüveni
Karar, Filistin’in üye olması anlamına gelmediği için sembolik bir zafer olarak görülse de, Filistin’in BM Anlaşması’nın 4. maddesinde belirtilen üyelik kriterlerini karşıladığını vurgulaması açısından önemli.
Bu madde, üye olmak isteyen devletin barışsever olması, BM yükümlülüklerini yerine getirme yeteneği ve isteğine sahip olması gerektiğini belirtiyor.
Filistin, daha önce 2011 yılında BM’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuş, ancak başvuru ABD’nin vetosu nedeniyle BM Güvenlik Konseyi tarafından engellenmişti. Filistin ardından 2012 yılında “üye olmayan gözlemci devlet” başvurusunda bulunmuş ve kabul edilmişti.
Genel Kurul kararı, Güvenlik Konseyi’ni Filistin’in üyelik başvurusunu “olumlu yönde yeniden değerlendirmeye” çağırıyor.
Bu, ABD’nin vetosu hala bir engel oluşturmasına rağmen Filistin açısından önemli bir gelişme. Ayrıca karar, gözlemci statüsündeki Filistin’e BM Genel Kurulu’nda daha fazla hak tanıyor.
Bu haklar, daha geniş bir yelpazede konularda konuşma, belirli BM konferanslarına katılma hakkı gibi sembolik yetkilerin ötesine geçiyor. Bu durum, Filistin’in uluslararası toplum içindeki görünürlüğünü artırarcağı ve davasına daha fazla ilgi çekeceği anlamına geliyor.
Oylamanın ardından bir açıklama yapan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “kararın kabul edilmesi, dünyanın Filistin’in yanında, İsrail’in işgalinin ise karşısında olduğunu gösteriyor” dedi.
Abbas, “uluslararası hukuka uygun olduğunu ve İsrail’in işlediği suçların ve uluslararası meşruiyetin ciddi ihlallerinin izole edilmesi yönündeki uluslararası fikir birliğine işaret ettiğini” belirtti.
Uluslararası baskı artabilir
Bu oylamanın uluslararası alanda yankıları da oldukça önemli. Aralarında İrlanda, Slovenya, Malta ve İspanya’nın da bulunduğu Avrupa Birliği (AB) üyesi bazı devletler, önümüzdeki haftalarda Filistin’i resmi olarak devlet olarak tanıma niyetlerini açıkladı.
Bu durum, ABD’nin uzun süredir Filistin’i devlet olarak tanımama politikasına karşı AB ülkelerinin tutum değişikliği anlamına geliyor ve Filistin davasına uluslararası desteği güçlendirebildiği gibi ABD üzerindeki baskıyı da artırabilir.
Türkiye’nin de eş-sunuculuğunu yaptığı karar tasarısı, Filistin’in BM üyeliği için destek veren İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Bağlantısızlar Hareketi (NAM) ve Arap Ligi Grubu’nun taleplerini yansıtıyor. Bu çerçevede, Filistin’in BM’ye tam üyeliğinin desteklendiği ve sürecin hızlandırılmasının istendiği ifade edildi.
ABD’nin ikili tutumu
ABD Filistin’in BM üyeliğine ilişkin tutumunu sürdürerek red oyu vermesinin yanında ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz hafta İsrail’e yönelik en sert açıklamalarından birini yaparak Gazze’nin güneyinde bulunan ve Filistinlilerin sığındığı Refah kentine saldırısına devam etmesi halinde bazı askeri sevkiyatları durduracağını açıklamıştı.
Biden’ın açıklaması İsrail’in Refah’a saldırısını engellemedi ancak ABD bazı ağır bomba türlerinin sevkiyatını durdurdu.
Biden, CNN’e verdiği röportajda ABD’nin Iron Dome (Demir Kubbe) savunma sistemleri gibi savunma silahlarının sevkiyatını sürdüreceğini belirtti, ancak ağır bomba sevkiyatını durdurduğunu açıkladı. Bu silahlar, Nisan ayında ABD Kongresi tarafından onaylanan son ek yardım paketi öncesinde onaylanan İsrail için daha önceki bir sevkiyata dahil edilmişti.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, ABD’nin İsrail’e yakın dönemdeki güvenlik yardımlarını, İsrail’in Rafah’a yaptığı saldırılar bağlamında gözden geçirdiğini söyledi
ABD, İsrail ile stratejik bir ilişkiye sahip ve İsrail’e büyük bir bölümü Dış Askeri Finansman (FMF) olmak üzere yılda yaklaşık 3 milyar dolar sağlıyor. ABD Uluslararası Yardım Ajansı’nın (USAID) verilerine göre, ABD İsrail’e 1946-2023 yılları arasında 216 milyar doları askeri ve 81 milyar doları ekonomik yardım olmak üzere toplam 297 milyar dolar dış yardım sağlamıştır.
İsrail, kuruluşundan bu yana ABD’den kümülatif olarak en fazla yardım alan ülke konumunda. Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ardından ABD, İsrail’e 2 milyar dolarlık mühimmatın yanı sıra deniz silahlarıyla donatılmış güdümlü füze kruvazörleri ve destroyerler gibi donanma gemileri gönderdi.
Türkiye ticareti keserken İsrail’e karşı dönen uluslararası hava