Zaman da görecedir, algı da. Örneğin çocuğunun önüne kahvaltı koyabilip gözü arkada kalmadan okula göndermeye, ayın sonunda iki yakasını bir araya getirmeye çalışan milyonlarca yurttaş için normalleşme Anayasa değişikliği değildir. Kobani Davasından hiçbir silahlı eylemle suçlanmadan 42 yıl hapis cezasına çarptırılan Selahattin Demirtaş için, 30 küsur yıla çarptırılan Figen Yüksekdağ için normalleşme Anayasa’nın değiştirilmesi değil, harfiyen uygulanmasıdır.
CHP lideri Özgür özel için normalleşme, günümüz siyasetinin küresel planda kavga ustalarından Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’ı diyalog zeminine çekmekten geçiyor. Erdoğan içinse normalleşme 2002’den bu yana ilk defa CHP’nin arkasına düşen oy oranını ekonomik krize rağmen toparlayıp bir sonraki seçime yeniden Cumhurbaşkanı adayı olarak girebilmenin yolunu bulabilmekten. MHP lideri Devlet Bahçeli için normallik taşların yerine oturmadığı siyasetten toz dumanın dağılmadığı belirsizlik ortamının devamındadır. Böylelikle Erdoğan’ı yüzde 50+1 empasında tutmaya devam edebilir; kurt dumanlı havayı sever.
Demirtaş çarptırıldığı ağır cezadan bir gün sonra gazeteci Murat Sabuncu’ya T24’te verdiği mülakatta şunları söylemiş:
• “Biz hücredeyiz ve burada yıllardır hiçbir şey, tek bir saniye bile normal değildi. Elbette siyasette diyalog önemlidir, konuşabilmek kıymetlidir, şarttır. Fakat biz de siyasetçiyiz ve halkın seçilmiş temsilcileriyiz ve bizimle konuşmak yerine bize ağır cezalar veriliyorsa demek ki yumuşama, normalleşme Kürtleri ve dostlarını kapsamıyor diye düşünürüz.”
Demirden leblebi gibi, hazmetmesi zor ifadelerdir.
Peki, normalleşme kimleri kapsıyor? Son derece haksız cezalara çarptırılan Osman Kavala ve Gezi mahkûmlarını da henüz kapsamadığı açık. Atanma umudu giderek kaybolan on binlerce öğretmeni ve geçin sıkıntısı içindeki milyonlarca emekliyi de…
Özel’in 2 Mayıs’ta Erdoğan’la üzerinde konuştuğu konulardan sadece 28 Şubat davasında yargılanan hasta ve yaşlı emekli generallerin serbest kalmasında ilerleme sağlandı bugüne dek. Erdoğan’ın bir an önce CHP’yi ziyareti ise belki de 18 Mayıs öğretmenler mitingi ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı töreninde muhtemel bayramlaşmaları ardından gerçekleşir.
Normalleşme ise sadece artık -ve şimdilik- yüz yüze konuşabiliyor olmakla sınırlı kalmamalı.
Yazının başından bu yana verdiğim örneklerin ekonomik kriz bağlantılı olanlar dışında tamamı onlarca yıldır Türkiye’yi bunaltan siyasi davalarla ilgili.
Siyasi davaların bir özelliği de siyasi iklimin değişmesiyle buharlaşıp uçması, geriye insanların çektikleri acıların kalması.
Ergenekon serisi davalar böyleydi. Gezi Davası da öyle, Kobani Davası da öyle. Güncele gelirsek Sinan Ateş cinayeti davası da öyle. Bir asayiş meselesi olması gereken Ayhan Bora Kaplan çetesi davası dahi siyasi aktörlerin işin fazla kurcalanmasını istememesiyle had safhada politize oldu.
Siyasi davalar Türkiye’nin hukuk devleti olması önündeki tıkaç ide demokratikleşmenin tıkacı işlevinde.
Kobani Davasında yargılandığı 38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis taleplerinin tamamından beraat eden DEM Partili TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in bu kararların ileride AK Parti’nin yargılanması iddianamesine dönüşebileceğini söylemesini kaç kişi yadırgadı? Cezaevinden tahliye edildikten sonra emekli general Çetin Doğan’ın “Bu nasıl adalet?” sorusuna belki “Hangi adalet?” sorusunu da eklemek gerek.
CHP’nin 31 Mart yerel seçimlerinden galip çıkmasında Mayıs 2023 seçimlerinde aldığı yenilgi ardından kendisini değiştirmesinin asli payı oldu. CHP’nin Özel yönetiminde bir muhalefet partisi olarak normalleşme sürecinde olduğu söylenebilir.
Tamamına erip ermeyeceği ayrı konu ama CHP kendi normalleşme sürecini yaşıyor. Onlarca yıldır neden meydanlara inmediği konusunda eleştirilere hedef olmuşken, şimdi bir yandan iktidarla diyalog zemini kurmuşken diğer yandan 18 Mayıs’ta İstanbul’da öğretmenler, 26 Mayıs’ta Ankara’da emekliler mitingleri düzenlemesi dahi buna işaret ediyor.
Peki, AK Parti 31 Mart sonuçlarından sonra bir normalleşme sürecinde mi?
Erdoğan bu hesaplaşma sürecini sürekli erteliyor; adeta parti bünyesindeki bazı sorunlarla yüzleşmekten kaçınıyor. Ekonominin hali ortada olunca tek konusu Anayasa değişikliği kalıyor.
Özel ise siyasi davalara işaret ederek, mevcut Anayasanın her gün ihlal edildiği koşullarda yeni bir Anayasadan bahsetmenin “zaman kaybı” olduğunu öne sürüyor.
Sanırım siyasette halkın yararına bir normalleşme olup olmayacağını görmek için önce Erdoğan’ın AK Parti içindeki 31 Mart hesaplaşmasını bitirmesi gerekiyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…