Birgün gazetesinin 30 Mayıs manşetinde Nurcan Gökdemir imzalı çarpıcı bir haber yer alıyor. Gazeteci arkadaşımız Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdullah Uraloğlu’nun Tasarruf Genelgesine rağmen, hem de Bakanlıktan yüklü ihaleler alan Rönesans şirketi uçağıyla seyahati haberlerinden yola çıkarak bir araştırma yapmış. Bakanlığın denetiminde bulunan yüksek hızlı tren projelerinden şehir hastaneleri inşaatına dek pek çok ihale şartnamesine, lüks araç gereç dışında personelin “layıkıyla ağırlanacağı” da belirtilerek yurt içi, yurt dışı gezi koşulları da konmuş; hangi projeler olduğunu bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Haberi okuyunca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bürokrasi ile bitmeyen kavgasının bugünlerde neden depreştiğine bakmaya başladım.
Çünkü yetkili makamlardaki istisnasız bütün bürokratlar Erdoğan’ın onay ve imzasıyla görevdeler. Erdoğan’ın 24 Haziran 2018’de yeniden seçildikten sonra attığı ilk adımlardan biri de 10 Temmuz 2018’de bürokratik atamalara getirdiği yeni kurallardı. Bu aslında batı demokrasilerinde de bulunan “iktidarla gelen, iktidarla gider” ilkesiydi. Üst bürokraside sayıları 1000’den fazla üst bürokratı kapsıyordu. Kapsadığı bürokrasi makamlarını bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Hangi bürokrasi, kimin oligarşisi?
Birgün’deki haberden bir gün önce, 29 Mayıs tarihli bazı gazete ve haber sitelerinde ise Erdoğan Başkanlığında Toplanan Yüksek İstişare Kurulu’nda AK Parti “Abilerinin” Erdoğan’a bürokrasi uyarısında bulunduğundan söz ediliyordu.
Sabah’ta Zübeyde Yalçın’ın haberinden okuyalım: Yüksek İstişare kurulu üyeleri şöyle demişti: “Biz bürokratik oligarşi ile mücadele ederek bugünlere geldik. Uygulamada milletvekili ve siyasetçilerden ziyade bürokrasi ön plana çıktı. Bürokrasi bir uygulamanın toplumdaki karşılığı nedir, vatandaştaki etkisi ne olacak gibi konuları dikkate almıyor. Siyaset ön plana çıkmalı.”
Burada dikkat çekmek istediğim iki konu var.
Birincisi, AK Parti abilerinin keyfi ve şatafatlı tutumlarıyla halkın tepkisini çekip siyaseti suçlu gösterenler arasında eski Türkiye’nin “bürokratik oligarşisine” mensup kimse yok. Zaten yirmi küsur yıllık AK Parti iktidarından sonra emekli olmayan da pek kalmamıştır ama bugün bürokrasi kademelerinde etkili yetki kullanan herkesi AK Parti dönemi elitleri saymak mümkün.
Şikâyet edilen kimin oligarşisi?
Bürokrasi işlemiyorsa neden?
İkincisi, 29 Mayıs’ta gazetelerde yer alan haberlerde anılan toplantı yeni değil, 1 Mayıs’ta yapılmış. Peki, arada neler olmuş da şimdi medyaya yansımış?
Erdoğan’ın 15 Mayıs’ta AK Parti TBMM Grubunda şunları söylemiş:
• “Son 21 yılda çetin mücadeleler sonucu gerilettiğimiz bürokratik vesayetin tekrar nüksetmesine fırsat veremeyiz, vermeyeceğiz.”
Bundan iki gün önce, 13 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Kamuda Tasarruf adımlarını açıkladığını biliyoruz. Bunun önündeki en büyük engelin bürokrasi ve siyasetteki makam ve imkân sahiplerinin olabileceğini yazmıştık.
İlginçtir Erdoğan bu kavgayı 7 Haziran 2015 seçimlerinden 1 Kasım 2015 seçimlerine dek geçen sürede bürokrasi kademelerindeki “durgunluktan” şikayetle 23 Aralık 2015’teki muhtarlar toplantısında şöyle dile getirmişti:
• “Eğer iktidarlar güçlü olmazsa bürokratik oligarşi iktidar olma gayreti içine girer. Ve ülkede her şey adeta durur. (…) İşler durur. Bütün bakanlıklar da durur.”
Oysa az önce hatırlattığım 2018 adımıyla bürokrasi adeta sıfırdan kurulmuştu. İnsan sormadan duramıyor: bürokrasi yavaşladı mı, işler duruyor mu, bunun sorumlusu tasarruf tedbirleri mi yoksa 31 Mart seçim sonuçları mı?