Kıbrıs görüşmeleri, yıllardır çözüme ulaşamayan bir süreç olarak iki toplum arasında derin ayrılıkların ve siyasi çekişmelerin sahnesi olmaya devam ediyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin’e ilettiği 3D (doğrudan uçuş, doğrudan ticaret, doğrudan temas) talebi, müzakerelerin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Ancak, Rum lider Nikos Hristodulidis’in bu teklifi bir kez daha reddetmesi, egemen eşitlik talebinin bir başka şekilde masaya konulmaya çalışılması olarak görmesi, mevcut görüşme metodolojisi ve çözüm hedefi değişmediği sürece müzakere sürecinin içinde olduğu çıkmazdan çıkarılmasının mümkün olamayacağını gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Tatar, Holguin ile gerçekleştirdiği son görüşmelerde, Kıbrıs meselesinin çözümünün, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statünün teyidi ile mümkün olabileceğini defalarca belirtti. Bu noktada, kurucu anlaşmalar hilafında kurucu ortak Kıbrıs Türklerinin rızası bile alınmadan 2004 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyesi olması ve bu statüsünü koruma isteği, dünyanın kendisini adanın tek meşru hükümeti olarak tanıması, Rum tarafının federasyon anlayışından vazgeçmemesine neden oluyor. Türk tarafı ise, Kıbrıs Türklerinin bir “cemaat” olarak değil, eşit bir devlet olarak tanınmasını talep ediyor. Bu temelde bir anlaşmazlık, müzakerelerin başlaması için gerekli olan ortak zeminin bulunmasını zorlaştırıyor.
Son dönemde Maraş’ın statüsü ve bununla bağlantılı olarak Mağusa Limanı ve Ercan Havalimanı’nın uluslararası trafiğe açılması konuları gündeme gelmiştir. Maraş’ın Rumlara yeniden iskânı karşılığında bu iki önemli ulaşım noktası uluslararası kullanıma açılabilir. Bu tür güven artırıcı önlemler, her iki toplum arasında güveni ve işbirliğini artırabilir. Ancak, Rum liderliği bu tür tekliflere sıcak bakmamakta, bu da müzakerelerin ilerlemesini zorlaştırmaktadır.
Rum tarafı, üçüncü vatandaşların KKTC’de mal-mülk edinmesini problemli hale getirerek Kuzey Kıbrıs ekonomisine darbe vurmayı amaçlamaktadır. Bu tür ekonomik önlemler, KKTC’nin uluslararası alanda daha fazla tanınma ve ekonomik olarak güçlenme çabalarını baltalamaktadır. Ekonomik izolasyonun aşılması, Kıbrıs Türk toplumunun sürdürülebilir bir geleceğe sahip olması için kritik öneme sahiptir.
Son dönemde Rum tarafında yapılan kamuoyu yoklamalarında, genç nüfusun artan oranlarda Türklerle beraber bir gelecek görmediği beyan edilmektedir. Kıbrıs Türk tarafında ise genç nüfus giderek azalan oranda da olsa adada çözümü talep eden en büyük grup durumunda. Bu durum, iki toplum arasındaki temasların ve dolayısıyla karşılıklı anlayışın azalmasına neden olmaktadır. Genç nesillerin birbirine karşı önyargılarının azalması ve birlikte yaşama isteğinin artırılması, uzun vadede şekli ne olursa olsun adada barışçıl bir çözüm için elzemdir.
Tatar’ın 3D açılımı talebi, Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası alanda daha fazla tanınma ve ekonomik olarak güçlenme arzusuyla ilgili. Doğrudan uçuşlar, ticaret ve temasların sağlanması, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonunu kırmayı ve adanın her iki tarafı arasında ekonomik entegrasyonu artırmayı hedefliyor. Ancak, Rum tarafının bu açılıma karşı çıkması, müzakerelerin önündeki engellerin devam ettiğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Tatar’ın vurguladığı bir diğer önemli nokta, Türkiye’nin adadaki garanti statüsünün korunması gerektiği. Tatar, Türkiye’nin garantörlüğünün sona erdiği bir senaryoda, Kıbrıslı Türklerin güvenliğinin tehlikeye gireceğini savunuyor. Bu durum, adanın güvenlik mimarisinin nasıl şekilleneceği konusundaki derin anlaşmazlıkları yansıtıyor. Rum tarafı, Türkiye’nin askeri varlığını sona erdirmek isterken, Türk tarafı garanti sisteminin ve tek taraflı müdahale hakkının devamının Kıbrıslı Türklerin güvenliği için hayati olduğunu düşünüyor.
Holguin’in farklı çevrelerle görüşmesi ve halkın yönelimlerini “kapı kapı dolaşarak” ölçme çabası, Cumhurbaşkanı Tatar tarafından eleştirildi. Tatar, Holguin’in tarafsız bir arabulucu olması gerektiğini ve bu tür yöntemlerin sürece zarar verebileceğini ifade etti.
Holguin’in, BM Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi değil, Kişisel Temsilcisi olduğunun altını çizen Tatar, Holguin’in görevinin müzakerelerin başlaması için ortak zemin olup olmadığını araştırmak olduğunu belirtti.
Tatar, 2021 yılında Cenevre’de ortaya koydukları yeni anlayışın, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde bir çözümü öngördüğünü, ancak Rum tarafının iki bölgeli iki toplumlu federasyon anlayışında ısrarcı olduğunu vurguladı. Bu temel fark, müzakerelerin yeniden başlamasını engelleyen ana unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Tatar, Holguin’in tarafları müzakere sürecine zorlamaya çalıştığını, ancak ortak zemin olmadan bunun anlamsız olacağını ifade etti.
Adada son kez liderlerle ayrı ayrı görüşen Holguin’in görev süresi sona erdi. Kısa süre içinde, 10 Temmuz gibi, BM Genel Sekreteri’ne sunacağı raporunda, adadaki tarafların müzakerelere yeniden başlamaları için gerekli zeminin olmadığını vurgulaması bekleniyor. Bu durum, müzakerelerin yakın gelecekte başlayamayacağına dair önemli bir işaret olarak değerlendirilebilir. Türk tarafının “Görüşme için zemin bulunamadığına göre sıra KKTC’nin tanınmasıdır” gibi bir beklentisi olsa da, böyle bir “çözümün” yani iki devletli çözümün, dahi adadaki iki tarafın görüşmeler ile ve iki tarafın da rızasıyla bulunması gerektiği ortada.
Bu arada Holguin her ne kadar da “genel sekreterin özel temsilcisi” idiyse ve raporunu Güvenlik Konseyi’ne değil sadece genel sekretere sunacaksa da 11 Temmuz günü Colin Stewart, BM Kıbrıs Özel Temsilcisi, Güvenlik Konseyi’ne bir sunumda bulunacak ve genel sekreter de bir rapor sunacak. Bir nevi yumurta, tavuk ilişkisi gibi. Sonuç olarak Holguin raporu BM Güvenlik Konseyi üyelerinin bilgisine getirilecek. O toplantıdan bir süpriz çıkar mı? Olur mu olur.
Muhalif aşırı sağ kanat, KKTC Cumhurbaşkanı’nın “KKTC tanınsın demiyoruz” ifadesine tepki göstererek, tanınma talebinin cesaretle ve yüksek sesle dile getirilmesi gerektiğini savunuyor. Muhalifler, KKTC tanınmadan doğrudan ticaret, uçuş ve izolasyonun kaldırılmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Bu görüş, KKTC’nin uluslararası alanda tanınmasının, diğer tüm sorunların çözümünde kilit rol oynayacağına inanıyor.
Ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), resmen deklare etmese de fiili olarak iki kesimli, iki toplumlu federal çözüm tezinden yavaş yavaş konfederal çözüme doğru ilerlemektedir. Kamuoyu yoklamalarında CTP lideri Tufan Erhürman’ın 2025 Cumhurbaşkanlığı seçiminde ipi göğüsleyebileceği ve partisinin %35 civarında bir oyla KKTC Meclisi’nde en büyük gruba sahip olabileceği öngörülüyor. Bu durum, CTP’nin olası bir koalisyon hükümetinin büyük partisi olabileceği anlamına geliyor.
Türkiye, resmi olarak iki devletli çözümde ısrar etmekle beraber, konfederal çözüme eskisi kadar karşı çıkmıyor. Bu durum, Kıbrıs meselesinde yeni bir yaklaşımın gelişebileceğini gösteriyor. Türkiye’nin bu esnek tutumu, adada daha kapsamlı ve gerçekçi bir çözümün bulunması için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Kıbrıs müzakereleri, mevcut koşullar ve tarafların yaklaşımları göz önüne alındığında, çözümden uzak bir görünüm sergiliyor. Türk tarafı, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde bir çözüm isterken, Rum tarafı iki bölgeli iki toplumlu federasyon modelinde ısrarcı. Bu temel farklılıklar, ortak bir zemin bulunmasını zorlaştırıyor.
Türkiye’nin tavrı, iki devletli çözümde ısrar etse de konfederal çözüme karşı esnek bir tutum sergiliyor. Ana muhalefet partisi CTP’nin konfederal çözüm yönünde ilerlemesi ve kamuoyu yoklamalarında öne çıkması, KKTC’nin gelecekteki siyasi dinamiklerinde önemli bir rol oynayabilir.
Maraş’ın statüsü ve güven artırıcı önlemler, adadaki güven ortamının tesis edilmesi açısından önemli adımlar olabilir. Ancak, Rum tarafının üçüncü vatandaşların KKTC’de mal-mülk edinmesini zorlaştırarak Kuzey Kıbrıs ekonomisine darbe vurma çabaları, ekonomik entegrasyonu ve işbirliğini engelliyor.
Genç nüfusun karşılıklı anlayış ve beraber yaşama isteğinin azalması, uzun vadede barışçıl bir çözümün önündeki engellerden biri olarak öne çıkıyor. 3D açılımı, Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası alanda tanınma ve ekonomik olarak güçlenme çabalarını desteklerken, Rum tarafının bu açılıma karşı tutumu, müzakerelerin önündeki engellerin devam ettiğini gösteriyor.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…