Özellikle Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgaliyle ivme ve içerik kazanan jeopolitik-jeoekonomik-jeostratejik rekabetin, bağlantılılık dahil, işbaşındaki yetkililerimizce ne denli sıhhatli okunduğu halen ciddi bir soru işareti olarak önümüzde duruyor.
Bu bağlamda, sözkonusu çevrelerin, bağlantılılığın da tıpkı siyaset-ekonomi-ticaret-teknoloji-güvenlik-savunma alanlarında olduğu gibi küresel rekabetin doğrudan bir öznesine dönüştüğünü, yakın coğrafyamızda Ukrayna ve Gazze krizleriyle derinleşen güvenlik bunalımının ulaştırma-iletişim-lojistik-dijital-enerji bağlantılarına olan etkilerini bütüncül bir anlayış çerçevesinde gerçekten hazmedip hazmedemedikleri değerlendirilmesi gereken bir mesele olarak karşımıza gelmiş bulunuyor. Dolayısıyla, bağlantılılıkta pusulayı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalındığı gözleniyor.
Bağlantılılık demir ve karayollarına indirgeniyor
Son dönemde yönetimde bulunan siyasi yetkililer dahil olmak üzere bunların bürokrasideki uzantılarının 2017’de Irak’ın öncülüğünde başlatılan Türkiye-Irak Kalkınma Yolu’nu yoğun şekilde lanse etmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz. Bu bağlamda sözkonusu yetkililerin bağlantılılığı (connectivity) demir ve karayollarına indirgemeye eğilimli oldukları gözlenmekte. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adulkadir Uraloğlu’nun konuya ilişkin olarak YetkinReport’la mülakatında demir-karayolu ağına fiberoptik kablo bağlantısını (dijital boyut) nihayet eklediği görüldü.
Bu açıdan bakıldığında bağlantılılık kavramının nasıl tanımlanması gerektiğinin açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bu kavramın bugüne değin en kapsamlı ve isabetli tanımı Kasım 2017’de düzenlenen Asya-Avrupa Toplantısı’nda (ASEM) şu şekilde yapıldı:
“Bağlantılılık, ülkeleri, insanları ve toplumları birbirine yakınlaştırmaktır. Erişimi kolaylaştırır. Daha derin ekonomik ve insanlar arası bağları teşvik etmek için bir araçtır […] Bağlantılılık, tüm ulaşım modlarının yanı sıra kurumları, altyapıyı, mali işbirliğini, IT’yi, dijital bağlantıları, enerjiyi, eğitim ve araştırmayı, insan kaynakları gelişimini, turizmi, kültürel değişimleri ve gümrük, ticaret ve yatırımın kolaylaştırılmasını kapsar.”
Tanımdan görüleceği üzere bağlantılılık sadece ulaşımı kapsayan bir kavram veya süreç değil, ekonomiyi, kurumları ve altyapısı ile beşerî bileşenleri içeren geniş bir yelpazeye yayılmış alandır. Bu bütüncül çerçeve salt belli bir ağa (demiryolu-karayolu) indirgendiğinde ortaya çıkacak değerlendirmelerin eksik veya hatalı olması kaçınılmazdır.
Kalkınma Yolu Projesi, Orta Koridor yerini alamaz
Türkiye’nin güney kuşağındaki güvenlik krizleri (Gazze, İran-İsrail-Körfez rekabeti, Suriye, Irak’taki istikrarsızlık ve çatışma potansiyeli, PKK/PYD/YPG ve DAEŞ terörü) çözülemediği takdirde Irak’ın öncülük yaptığı Kalkınma Yolu Projesi’nin kısa-orta vadedeki fizibilitesi bir gözlem olarak kalmaya mahkûmdur. Bu gözlem, uzun vadede sözkonusu projenin önemini azaltmaz; ancak buna bağlı beklentilerin abartılmasından kaçınılmasını gerektirir. Bunun yanında, Kalkınma Yolu Projesi’nin Orta Koridor’a izafeten öncelenmesi hatalı olur.
Kalkınma Yolu Projesi, gerçek anlamda “yerli ve millî” bir tasarım olan, Türkiye’nin öncülüğünde Türkiye’yi Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya bağlayacak Orta Koridor’un yerini alamaz ve almamalıdır. Bu bağlamda, Orta Koridor’un önem ve önceliğine sekte vuracak veya bunu geri plana itecek söylem ve takdimlerden kaçınmak elzemdir. Bu açıdan bakıldığında Kalkınma Yolu Projesi, olsa olsa Orta Koridor’un uzun vadede güney ayağı olarak değerlendirilmeli ve Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde yine Türkiye’nin öncülüğünde benimsenen yükümlülüklerimiz doğrultusunda kamuoyuna bu şekilde takdim edilmelidir.
Çin’in Kuşak Yol Projesi’nin alt bileşeni değildir
2010 yılında Dışişleri Bakanlığı’nın ön almasıyla şekil ve içerik kazanan, entegre bir tasarıma sahip, bu itibarla Türkiye-Güney Kafkasya-Orta Asya kuşağını enerji-kara, hava, demiryolları ağları-lojistik merkezleri-serbest ticaret bölgeleri-dijital ağlar vasıtasıyla hem ekonomi-ticaret hem kurumsal ve insanî bağları pekiştirmek, sözkonusu kuşağı küresel siyasette bir sıklet merkezine dönüştürmek üzere tasarlanan Orta Koridor, Çin’in 2013’te ilân ettiği Kuşak-Yol Projesi’nin (KYP) bir alt bileşeni de değildir ve KYP’yi takviye etmek amacıyla geliştirilmemiştir.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı’nın, Yetkin Report’la yaptığı 1 Temmuz tarihli söyleşide, “ Irak-Türkiye Kalkınma Yolu projesinin hayata geçirilmesi durumunda Tianjin-Londra yolunun ‘Orta Koridor’ üzerinden 25 güne ineceğini” dile getirdiği anlaşılıyor. Bu çerçevede öncelikle belirtilmesi gereken husus, Orta Koridor’un özgün haliyle Irak’ın Fav limanını kapsamadığıdır.
Diğer bir gözlem, 3. Asma Köprü (Yavuz Sultan Selim)’deki demiryolu geçişinin Kalkınma Yolu için değil, Orta Koridor geçişi için tasarlandığıdır. Orta Koridor için planlanan bu geçiş ileride, gerçekleştiğinde, Kalkınma Yolu’na da kapasitesi elverdiği ölçüde hizmet edebilir. Son husus, Pakistan’a da uzanan Güneydoğu Asya ayağını da kapsayan Orta Koridor’dan geçiş süresinin 25 gün olarak değil, ulaşımı bunun yarısı bir sürede sağlayacak bir hedef üzerinde yakın geçmişte ikili ve çoklu çerçevelerde yine Ankara’nın ön almasıyla mutabakata varıldığının hatırda tutulması gereğidir.
Hem G7’nin hem AB’nin ilgi alanına girdi
Orta Koridor, Haziran 2021’den bu yana hem G7’nin hem de AB’nin ilgi alanına girmeyi başarmıştır. Ukrayna’da başlayan savaş sonrasında AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak üzere alternatif bağlantılılık projelerinin yeşil dönüşümü de içerecek şekilde gündeme geldiği görülmektedir. AB sözkonusu alternatif projeler için Aralık 2021’de “Küresel Geçit Girişimi”ni ortaya atmış ve bu girişim kapsamında çok geniş ölçekte bağlantılılığı desteklemek üzere 300 milyar Avro’luk finansal kaynak ayırmıştır.
Geniş anlamıyla bağlantılılık küresel gündeme son olarak G7’nin 13-15 Haziran 2024 tarihlerinde İtalya’nın ev sahipliğinde düzenlenen G7 Zirvesi vesilesiyle de gelmiştir. Bu Zirve sonunda yayımlanan Bildiri’nin hem AB Küresel Geçit hem G7 Küresel Altyapı ve Yatırım İçin Ortaklık Girişimi’ne (PGII) atıf yapılan bağlantılılık projelerinde teşvik edilecek ve desteklenecek projeler arasında Kalkınma Yolu’na değil, 2010’dan bugüne değin büyük mesafe kateden ve mevcut küresel güvenlik sınamaları karşısında önemi ön plana çıkan Orta Koridor’a da yer verilmiş olması dikkat çekmektedir.
İsrail-Filistin çatışmasının başlamasıyla birlikte Ortadoğu’daki dengeler derinden sarsılmıştır. Suların durulmasının uzun yıllar alacağı öngörülmelidir. Gazze’deki çatışmalara koşut olarak İsrail-Lübnan arasındaki gerilim de artmıştır. Bu köklü değişiklikler, Eylül 2023’te Yeni Delhi’de yapılan G20 Zirvesi marjında ilân edilen “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nun” (IMEC) geleceğini de belirsiz kılmıştır. Çin’in Kuşak-Yol Projesi’ne karşı Asya-Pasifik’te Hindistan’ı ön plana alan bir anlayışın eseri olduğu söylenebilecek IMEG Girişimi’nin mevcut şartlarda hayata geçirilmesinin önünde ciddi engeller bulunduğunun esasen G7 ülkeleri ile AB tarafından da görüldüğü sır değildir. Bu koridorun karşı karşıya bulunduğu sınamaların an itibarıyla Kalkınma Yolu Projesi bakımından da geçerli olduğunu varsaymak gerçekçi bir yaklaşım olur.
Türkiye’nin en öncelikli projesi Orta Koridor
Türkiye’nin, Güney Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya uzanan Doğu kuşağındaki en öncelikli projesi, bir an evvel tüm bileşenleri ve yönetimsel çerçevesiyle hayata geçirilmesi zorunlu olan Orta Koridor’dur.
Ekonomimizin ziyadesiyle daraldığı bir dönemde ulusal ve bölgesel çıkarlar temelinde (1) bölge ülkelerinin desteklerini daha da teşvik edecek, (2) bu bağlamda Azerbaycan-Ermenistan arasında biran evvel kalıcı barış anlaşması imzalanmasının sağlanmasında Ankara’nın aktif rol oynamak suretiyle Güney Kafkasya ölçeğinde Ermenistan’ın da Orta Koridor tasarımında kendine yer bulmasını gözetecek ve (3) Orta Koridor için gerekebilecek ilave kaynakların bulunmasında bölge dışı güvenilir paydaşları bu Koridor’a ülke ve bölge çıkarları temelinde destek vermeye yönlendirecek bir tutumun ortaya konmasında Türkiye’nin şüpheye ve yanlış algılamalara mahal bırakmayacak şekilde yeniden ve kuvvetle Orta Koridor üzerine odaklanması ve tutumunu bu yönde açıkça ortaya koyması elzemdir.