Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü “Bilim 2” gemisi ile 8 bilim insanının katıldığı 2024 Marmara Denizi seferlerinin ilk bölümünü geçtiğimiz günlerde tamamladı.
İlk bulguları basın mensuplarıyla paylaşan Prof. Dr. Mustafa Yücel, Marmara Denizi’nin “ciddi oksijen açlığı çeken, komada bir yer,” olduğunu söyledi.
Yücel, “İlk bulgularımızda özellikle oksijende durum hiç ama hiç iç açıcı değil, hala Marmara ilk 30 metresi hariç ciddi oksijen azlığı çeken, komada bir yer. Oksijen özellikle ilk 30 metreden sonra ‘hipoksi eşiği’ dediğimiz, bir balığın giremeyeceği seviyede düşük. Ardından 150-200 metreye eriştiğinizde neredeyse ölçmekte zorlandığımız, çok çok az seviyelerde oksijen var” dedi.
Aynı hafta içinde yine ODTÜ Deniz Bilimleri’nden Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Mersin Körfezi ile ilgili alarm verdi, denizdeki kirliliğin “müsilajdan bile kötü” durumda olduğunu belirtti.
Peki denizlerimiz neden “koma” durumuna geldi?
İklim değişikliğinin getirdiği sıcaklık artışları, buzulların erimesi gibi görsel olarak dramatik değişikliklerle sıkça gündeme gelse de, denizlerin ısınması bu sürecin belki de en tehlikeli ama göz ardı edilen yönlerinden biri.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün kapsamlı çalışmaları, Marmara Denizi üzerindeki iklim değişikliği etkilerini detaylandırmakta.
Araştırmalar, deniz suyu sıcaklıklarının sürekli artması ve oksijen seviyelerinin azalmasıyla Marmara Denizi’nin biyolojik çeşitliliği ve kimyasal dengesinin ciddi şekilde bozulduğunu ortaya koymaktadır.
Artan sıcaklıklar, oksijen ve nitrat seviyelerindeki düşüşle birlikte hidrojen sülfür oluşumunu tetikleyebilir, bu da çevresel felaketlerin kapısını aralar ki, bu nedenle Marmara Denizi gibi oldukça önemli bir ekosistem şiddetli bir tehdit altındadır.
Özellikle azot ve fosfor kirliliği, ekosistem üzerindeki baskıyı daha da artırmakta ve bu unsurlar, acil önlemler alınmadığı takdirde hem deniz canlıları hem de insan sağlığı için ciddi riskler oluşturmaktadır.
Denizlerin ısınması, Antarktika ve Grönland gibi uzak buzul bölgelerindeki erime süreçleriyle doğrudan bağlantılıdır. Buzullardan eriyen devasa su kütlesinin okyanuslara karışması, deniz suyu sıcaklıklarını küresel ölçekte yükseltmekte ve deniz seviyelerinin artmasına neden olmaktadır. Bu süreç, deniz akıntıları üzerinde değişikliklere yol açarak, küresel iklim sistemini derinden etkileyebilir.
Bilim dünyasında buzulların hızla eridiğine dair kanıtlar artarken, NASA gibi uluslararası uzay ajansları tarafından geliştirilen radar ve uydu teknolojileri bu değişiklikleri detaylı bir şekilde izlememizi sağlamakta. Ancak teknolojik ilerlemeler, mevcut sorunların büyüklüğünü çözme konusunda yeterli değil. Küresel iklim değişikliği ile mücadelede, hem yerel hem de global düzeyde radikal politikalar ve cesur adımlar kesinlikle gerekli.
Küresel ısınmanın denizler üzerindeki etkileri, hem yerel hem de global ölçekte derinlemesine incelenmeli ve anlaşılmalıdır.
Marmara Denizi’ndeki oksijen düşüşü ve sıcaklık artışı, bölgesel bir örnek olarak, küresel iklim değişikliğinin acil ve ciddi sonuçlarına işaret etmektedir. Bu konuda küresel ölçekte yapılan çalışmalar, sıcaklık artışlarının deniz ekosistemlerini nasıl bozduğunu ve deniz seviyesindeki yükselmelerin kıyı bölgelerinde nasıl büyük tehditler oluşturduğunu detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Buzulların erimesi ve bu sürecin denizler üzerindeki etkileri, IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change) raporlarında (2021) geniş çapta incelenmiş bir sorundur. Raporda, küresel deniz seviyesi yükselmesinin ve sıcaklık artışlarının, 2100 yılına kadar milyonlarca insanı etkileyebileceği ve küresel ekonomik yapıları bozabileceği belirtilmektedir. Bu durum, özellikle ekonomik açıdan gelişmemiş ülkelerde sosyal ve ekonomik krizlere yol açabilir .
Öte yandan, Marmara Denizi’ndeki gibi yerel çapta yaşanan ekolojik değişimler, global stratejilerin ve politikaların şekillenmesinde önemli bir rol oynamalıdır. Yerel yönetimler ve uluslararası kuruluşlar, denizlerin ısınmasını kontrol altına almak ve bu sürecin olumsuz etkilerini minimize etmek için iş birliği içinde çalışmalıdır.
Küresel iklim değişikliği ile mücadelede bilimsel bulgular ışığında politikaların şekillendirilmesi ve toplumun bu süreçte aktif olarak yer alması, yaşanabilir bir dünya için elzemdir. Denizlerin ve buzulların durumu, sadece çevresel bir mesele değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik bir zorunluluktur. İklim kriziyle mücadelede proaktif, yani sorunu öngörüp harekete geçerek entegre stratejilerin benimsenmesi, gelecek nesiller için daha sürdürülebilir ve yaşanabilir bir gezegen bırakma sorumluluğumuzun kaçınılmaz gerekliliğidir.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 23 Kasım’daki basın toplantısında Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te başlayacak ikinci…
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…