Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye ile gerçekleştirdiği 2024 yılı Madde IV görüşmelerinin ardından ön gözlemlerini açıkladı. 2023 yılının ortasından bu yana ekonomik istikrarda önemli kazanımlar elde edildiğine dikkat çeken IMF’nin raporu, enflasyonla mücadele ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için daha sıkı önlemlere ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.
Ancak raporun önerileri eleştirileri de beraberinde getirdi. Özellikle ücret politikaları ve mali sıkılaştırma önerilerinin hali hazırda alım gücü düşmüş ve ekonomik zorlukla mücadele eden kesimler üzerinde yaratacağı etki, uzmanların ilk dikkat çektiği nokta oldu.
Uzmanlar, IMF’nin politika önerilerinin sosyal ve ekonomik olarak riskli olduğunu vurguladı.
IMF’nin ön gözlem raporu, Türkiye’nin ekonomik göstergelerinde 2023 yılı ortasından bu yana kayda değer bir iyileşme olduğunu belirtti.
IMF ayrıca cari açığın 2024’ün ilk çeyreğinde GSYİH’nin yüzde 2,7’sine gerilemesi, uluslararası rezervlerin Nisan ayından bu yana 91 milyar dolar artması ve ülkenin risk priminin 440 baz puan düşmesini de olumlu karşıladı.
IMF raporunda enflasyonun 2024 yılı sonunda yaklaşık yüzde 43’e, 2025’te ise yüzde 24’e düşeceğini öngördü. IMF’nin enflasyon tahmini, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) üst sınırının üzerinde kaldı.
IMF ekonomik büyümenin de 2024’te yüzde 3,4’e, 2025’te ise yüzde 2,7’ye gerilemesi beklendiğini belirtirken, orta vadede ise potansiyel büyümenin yüzde 3,5-4 aralığına dönmesini öngördü.
Rapor, yüksek enerji fiyatları, Ortadoğu ve Ukrayna kaynaklı jeopolitik gerilimler ve sermaye akışlarının tersine dönmesi gibi olası risklere de dikkat çekti.
IMF’nin ön gözlem raporunun tartışılan bölümü ise ekonomik tablo içerisinde geliştirdiği politika önerileri oldu.
Uluslararası Para Fonu, enflasyonun ve enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması için sıkı para politikasının sürdürülmesi gerektiğini, gerekirse ek sıkılaştırma önlemleri alınabileceğini önerdi.
IMF’nin tavsiyeleri arasında fiyatlar, ücretler ve kira gibi sözleşmelerin “ileriye dönük enflasyon beklentilerine göre belirlenmesi” de yer aldı.
IMF, kayıt dışı ekonomiyle mücadele, işgücü piyasasında esnekliğin arttırılması ve kadınların işgücüne katılımının teşvik edilmesi gibi reformlar da önerdi.
Fon, vergi harcamalarının rasyonelleştirilmesi ve vergi tabanının genişletilmesi, gereksiz projelere yapılan harcamaların sınırlandırılması gibi önlemlerin alınmasını savundu.
IMF’nin politika önerileri arasında özellikle işgücü piyasasında esnekliğin arttırılması, mali konsolidasyon paketi, ücretlerin ileriye dönük enflasyonla belirlenmesi ve kademeli yaklaşım ekonomistler tarafından eleştiriyle karşılandı.
Uzmanlar, “işgücü piyasasında esnekliğin arttırılmasının” iş güvencesi ve işçi hakları konusunda gerileme yaratacağını, bu tür reformların çalışanların haklarını zayıflatma ve iş güvencesini azaltma riski taşıdığını belirtti.
Ekonomistlere göre Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 2,5’i oranındaki mali konsolidasyon paketi ise kamu hizmetleri ve yatırımlar üzerine potansiyel bir baskı oluşturabilir. Bu durum da sosyal hizmetlerde olumsuz etkilere yol açabilir.
Eleştirilere göre IMF’nin kademeli yaklaşımı ise enflasyonla mücadele sürecini uzatma ve bu süreçte ortaya çıkabilecek risklere karşı da ekonomiyi savunmasız bırakma potansiyeli taşıyor.
Ayırca önerilen politikaların özellikle düşük ve orta gelirli kesimler üzerindeki olumsuz etkileri sosyal eşitsizliği derinleştirme riski taşıyor.
IMF’nin yüksek enflasyonun sürmesinde hane halkının enflasyon beklentilerini sorumlu tuttuğunu belirten ekonomi yazarı Hayri Kozanoğlu, “gelirler politikası” ifadesinin ücretlerin düşük tutulması, insanların yoksullaşarak mal ve hizmetlere talep yaratma güçlerinin azalması anlamına geldiğini söyledi. Kozanoğlu, IMF’nin bu durumdan “duyduğu memnuniyeti dile getirdiğini” belirtti.
BirGün gazetesindeki köşesinde raporu değerlendiren Kozanoğlu, IMF’nin yapısal ekonomik sorunları göz ardı ederken genel nüfusu orantısız bir şekilde etkileyen politikaları desteklediğini belirtti.
Kozanoğlu, “Özetle, IMF bildik neoliberal, sıkı para ve maliye politikalarına dayanan, kemer sıkmanın tüm yükünü emekçilere yıkan reçetesini güncel veriler ışığında bir kez daha dayatıyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Kozanoğlu raporun “büyük müteahhitlere KOİ projelerinin kapsamında fiyat ve miktar garantisi üzerinde yapılan ödemelere bir eleştiri getirmediğini” bu ödemelere “örtük bir onay verdiğini” belirtti.
IMF’nin ücret artışlarını ileriye dönük enflasyona dayandırma önerisi, özellikle geçmiş enflasyondan ciddi şekilde etkilenmiş çalışanlar açısından adaletsizlik yaratma potansiyeli taşıdığı gerekçesiyle eleştirildi.
Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, IMF’nin bu önerisinin halihazırda yüksek enflasyondan zarar görmüş işçileri haksız bir şekilde etkileyebileceğini belirtti.
Ücretlilerin geçmiş enflasyon nedeniyle yaşadığı kayıpların göz ardı edilmemesi gerektiğini savunan Eğilmez, IMF’nin rolünün sadece ekonomik önerilerde bulunmak olduğunu, ancak kalıcı çözümler için sosyal ve siyasal faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini belirtti.
Eğilmez, “Ücret artışlarını geçmiş enflasyon yerine gelecekte beklenen enflasyona dayandırmak, halihazırda yüksek enflasyondan zarar görmüş işçileri haksız bir şekilde etkileyebilir. Hem ekonomik hem de sosyal bağlamları dikkate almamız gerekiyor,” dedi.
Ancak Prof. Dr. Selva Demiralp’e göre bu madde tek başına uygulandığında “acı reçetenin maliyetini ücretli kesime yükler,” ama eğer bir mali paket ile desteklenirse dezenflasyonun maliyeti daha adil dağıtılabilir.
Demiralp’e göre, “bu madde cımbızla çekip tek başına uygulandığında acı reçetenin maliyetini ücretli kesime yükler. Ancak diğer maddeler ve özellikle (5) ile beraber uygulanırsa dezenflasyonun maliyeti daha adil dağıtılır.”
Demiralp 5. maddeyi şöyle açıkladı: “Maliye politikasının daha aktif bir şekilde dezenflasyon sürecine destek vermesi gerekir. Vergi tabanın daha hızlı genişletilebilirdi. Gereksiz kamu harcamalarının kısıtlanması ve GSYH’nın yüzde 2.5’ine karşılık gelecek bir mali paket dezenflasyon sürecine daha iyi destek verirdi.”
Demiralp bunun yanında enflasyonla mücadelede kademeli sıkılaştırma politikalarının risklerine dikkat çekerek, bu yaklaşımın enflasyon beklentilerinin çıpalanmasını geciktirebileceğini belirtti.
Demiralp, daha agresif önlemlerin gecikmesinin enflasyonist baskıları uzatabileceğini ve Türkiye’yi dışsal risklere maruz bırakabileceğini belirtirken, bu tür politikaların ücretlilere aşırı yük bindirmeden, daha aktif bir mali politika ile dengelenmesi gerektiğini vurguladı.
Demiralp, vergi tabanının genişletilmesi ve gereksiz kamu harcamalarının kısıtlanmasının dezenflasyon sürecine daha etkili bir destek sağlayacağını ifade etti.
2024’ü geride bırakmak üzereyiz. 2025’e girerken ekonomimiz ne durumda? Doğru yolda mıyız? Kısa bir değerlendirme…
“Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan bir cümleye hazır…
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere dördüncü toplantısını…
Balıkesir'de Karesi ilçesinde patlayıcı üretilen fabrikada 24 Aralık'ta patlama ve çökme meydana geldi. Patlama sonucunda…
Baştan söyleyeyim: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ona bu Cuma namazını Emevî Camiinde kıldırma yarışındaki meslektaşlarımızı hayal…
Orta Doğu, güvenlik, ekonomik, kültürel, tarihi ve insanlık ilişkilerimiz açılarından dış politikamızın yaşamsal alanlarından birini…