Lübnan’da durum, İsrail’in son Hizbullah saldırıların yeniden gündeme getirdiği üzere çok karmaşık ve çok daha kanlı olabilecek durumlara evrilmek üzere. Bu kadarı Lübnan için bile fazla. Ayak seslerinin Lübnan’dan sonraki adresi Suriye olabilir.
Hizbullah, Lübnan halkının izlemek zorunda kalacağı, istemediği bir savaşın içine mi çekiliyor?
Lübnan, bünyesinde 18 ayrı etnik, dini, mezhebi barındıran, çok parçalı bir yapıya sahip. Lübnan ayrıca iç savaşın da temel nedeni olan 12 ayrı Filistin kampına ev sahipliği yapan, demografik yapının Sünni ve özellikle Şii Müslümanlar lehine hızla değiştiği altı milyonluk bir ülke. Maruni Hristiyan nüfus Osmanlı egemenliğinden beri Lübnan’da bağımsız bir Hristiyan devlet kurma arayışında.
İsrail’in Hizbullah saldırıları, Lübnan Hristiyanlarının asırlık hayalleri olan bağımsız veya konfederasyonun parçası olarak bir Hristiyan devletinin fitilini ateşler mi? Devamında Suriye’de Beşar Esad, Sünni ve Kürt muhaliflerden, biraz da İran etkisinden kurtulmak için Dara ve Şam’dan başlayan, Homs’dan Akdeniz kıyısına devam eden, Tartus ve Lazkiye’yi de içine alan bağımsız bir Nusayri cumhuriyet ister mi? Bu formül de bir asır önce gündemdeydi. Rusya ve İran’ın duruşu elbette önemli.
Beyrut’ta işitilen ayak sesleri Türkiye sınırına kadar ulaşma potansiyeline sahip olabilir mi? Kaldı ki 911 km’lik sınır şeridinde Rusya, ABD, vekili PKK/PYD/SDG ile çoktan komşu olduk. İdlip’te Türkiye’ye göç etmeyi düşünen üç milyonluk Sünni nüfus ve selefi-tekfiri grupların varlığı da potansiyel bir tehdit olarak güncelliğini koruyor.
Lübnan’ın kuzeyinde Akdeniz’den komşu olduğumuz Trablusşam ve Akkar’daki Sünni topluluk, Girit Türkleri ve Türkmenlerin gözü kulağı da Akdeniz’in karşı kıyısında, Türkiye’de. Hristiyan nüfusun Fransa’da, Şii nüfusun İran’da ağabeyleri varsa, Sünni ve Türkmen nüfusun da Türkiye’si var.
Psikolojik üstünlük tartışmasız İsrail tarafında. Eş zamanlı ve kitlesel bir eylem (5.000 civarında hedef) gerçekleştirildi. Tam bir istihbarat başarısı, hulul niteliğinde saha ajanlarından toplanan nitelikli bilgilerin aynı profesyonellikle operasyona dönüştürülmesi. MOSSAD’ın Tayvan, Macaristan, Lübnan üçgeninde geniş bir coğrafyadaki yeteneğini görüyoruz. Sonuç, CIA ve MI6’i kıskandıracak derecede bir istihbarat başarısı.
Peki Lübnan Ordu Komutanlığı (LAF) nasıl bir pozisyon alıyor? Herhangi bir pozisyonu yok. Gazze’de 11 aydır süregelen çatışmalarda, İsrail’in Lübnan hava sahası ve Güney Lübnan’a yönelik roket saldırıları karşısında suskunluğunu korudu. LAF Komutanı Maruni, yardımcılarından biri Şii. LAF’ın rütbesiz asker kadrosunda geniş yer yutan Şiiler, olası bir Hizbullah-İsrail cephe savaşında, hiç kuşkusuz Hizbullah saflarında yerini alacaklardır.
Peki, Lübnan’da direktörleri Sünni, Şii, Maruni ve Ortodoks olan dört ayrı istihbarat servisinin kontrespiyonaj üniteleri ne yapabildi?
İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant 18 Eylül akşam saatlerinde “İsrail’in savaşın yeni aşamasına uyum sağlaması gerektiğini” ifade ederken, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman “Filistin Devleti kuruluncaya kadar İsrail ile bağlarının olmayacağını” söyledi. BAE de aynı perdeden konuşuyor. İbrahim Anlaşmaları raflardaki yerini alıyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ABD seçimlerinden önce kontrolsüz bir şekilde yeni pozisyonlar alıyor. Vahşi bir savaş kapıda. Gazze’de 11 aydır devam eden soykırım boyutundaki insanlık suçları cezasız kalınca, Netanyahu liderliğindeki İsrail’i durdurmak artık imkânsız hale geldi.
Kurallara dayalı uluslararası düzen yerini kuralsızlığa bırakıyor. Kuralsızlığın kural olduğu bir düzen, Rusya ve İsrail’in katkılarıyla.
Netanyahu, birkaç ay önce ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmadan aldığı destekten hareketle, kontrolsüzce jeopolitik risklerin üzerine gidiyor. Netanyahu, Trump ile yaptığı ikili görüşmeden de cesaret almış olmalı. Trump “seçimlere kadar durumu idare et ben geliyorum” demiş olabilir mi?
Netanyahu, 8 Eylül itibariyle Gazze’den Kuzeye, Lübnan sınırına 98. Tümenini kaydırıyor. Stratejik oyun alanı Lübnan.
Hizbullah’ın 17-18 Eylül saldırıları sonrasında yaralı ve can kaybının açıklanandan fazla olduğu iddia ediliyor. Özellikle füze rampalarının başında, tünellerde bulunan Hizbullah mensuplarının sağlık kuruluşlarına götürülmediği, Hizbullah’ın kendi imkanları ile tünellerde sağlık hizmeti vermeye çalıştığı haberleri intikal ediyor.
Hizbullah hiç olmadığı kadar güç bir durumda. Hizbullah yönetimi toparlanmak güvenli bir haberleşme sistemini yeniden tesis etmek zorunda.
Hizbullah lideri Şeyh Hasan Nasrallah’ın 19 Eylül’deki konuşmasında yeni bir şey yok.
Hizbullah son bir yılda etkin caydırıcı hibrit askeri yeteneğine rağmen İsrail saldırıları, suikastları karşısında soğukkanlı bir duruş sergiledi. Ancak istihbarata karşı koyma konusunda yetersiz, hatta çaresiz kaldı. Hizbullah’ın istihbarata karşı koymadaki (İKK) zafiyetine son vererek İKK yeteneği kazanması süreci kolay ve hemen edinilebilecek istihbarat yeteneği değil.
Lübnan’da Osmanlı döneminde Sünnilerin, Fransız manda yönetiminde ise Maruni ve diğer Hristiyanların güçlü ve ayrıcalıklı oldukları, Şiilerin ise ikinci sınıf, ezilerek yaşadıkları konuşulur. Bu gelişme, İsrail karşıtlığı ve İran etkisi ile birlikte Hizbullah’ın kuruluşuna temel teşkil etti.
Hizbullah’ın insan kaynağı kesintisiz; İsrail’in onlarca yıldır süregelen insan haklarına aykırı tutumundan etkilenen, “şehit” olmak amacıyla Hizbullah’a katılmak isteyen çok sayıda insan var. Gazze’de yaşananlardan sonra Hizbullah/Hamas/İslami Cihat adayı, hatta çocuk ve ergen çok sayıda insan var.
Lübnan’da Hizbullah, Şii alt yapısı ve önceliğine rağmen Sünni Hamas ve Filistin İslami Cihad gibi İsrail karşısında direniş ekseninde yer alan aktörlere de rol modeli oldu. Lübnan’da çok farklı Filistinli fraksiyon, Beyrut’ta Hizbullah’ın operasyon odasında bir araya gelebildiler.
Hizbullah yönetimi son saldırılarla güvenli haberleşmeden yoksun, sağır ve kör bir halde çıkış yolu arıyor olmalı. İsrail istihbaratının eli İran’ın Beyrut Büyükelçisi Mücteba Amâni’ye kadar uzanabildi. Hizbullah üst yönetiminin saha komutanları, hatta İran ile güvenli iletişimi de kesilmiş olmalı.
Hizbullah’ın komuta kademesi kendi içinde güvenli bir şekilde haberleşemez, aynı çatı altında bir araya gelemezken, ani bir İsrail tehdidi karşısında durumdan vazife çıkaracak bir Hizbullah komutanı duygusal, bir harekette bulunup, füzeleri ateşleyebilir mi?
Soğuk savaş döneminde ABD ve Rusya, NATO ve Varşova Paktı bir Devlet/ Devletlerüstü güvenlik kuruluşları olarak bir şekilde bunun önlemini aldılar. Birden fazla güvenlik, yetki tanımlamalarıyla krizleri ve riskleri yönetebildiler.
Peki, ya Hizbullah’ın katı hiyerarşik yapısı içinde, örgüt içi iletişimin koptuğu, direktiflerin verilemediği noktada hesapta olmayan narsist kişilikte bir Hizbullah komutanı füzeleri ateşlerse? Bu sadece Hizbullah ve Lübnan için değil İsrail için de felaket olabilecek kaygıları, senaryoları akla getiriyor.
Hamas, Gazze’de son 11 ayda taktiksel olarak güç kaybetmiş olsa da hala ayakta, yıkılacak gibi de durmuyor. Hizbullah da yara alabilir ama Hamas’dan çok daha güçlü bir şekilde varlığını sürdürecektir. İsrail, Hamas ile olduğu gibi Hizbullah ile aynı coğrafyada yaşamak zorunda olduğunu unutmamalıdır.
Bu gelişmeler ışığında mevcut konjonktürde bir diğer risk ise İsrail Lübnan cephesinin genişleyerek Suriye’yi de içine alması ile birlikte, Yemen ve Irak’taki diğer İran vekillerinin olası ve kontrolsüz tepkileri. Sadece İsrail’e yönelik değil tüm Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’i içine alacak şekilde genişleme potansiyeli yüksek bir ihtimal.
Orta Doğu’da İsrail’e atfedilen bir söz var. “Düşmanınızla tokalaşmak için elinizi uzatmaya istekli olun, ancak diğer elinizi cebinizdeki silahta tutun. Şu an saflık zamanı değil. Ayrıca düşmanlarını yakınında tut.”
Netanyahu klişeleri bozdu. Her iki elinde de silah var. Bir elinde konvansiyel silahlar, diğer elinde yapay zekâ, siber saldırının en son tekniklere sahip bilgisayar tuşları. Ayrıca, sızmalar yoluyla hedef içinden doğru, nitelikli ve güncel haber alma imkânı da var.
Lübnan operasyonlarında bu daha açık görüldü.
Akla şu soru geliyor; Beyrut’tan Şam ve Tahran’a hedefin içinden nitelikli ve zamanında bilgi alan ve hızla bunu operasyona dönüştürme gücü olan Mossad, nasıl oldu da hazırlıkları bir yıldan fazla sürecek 7 Ekim saldırılarını haber alamadı?
Buradaki zafiyet siyasi mi yoksa güç zehirlenmesi yaşayan Mossad yöneticilerinden mi kaynaklanıyor? Yoksa bu çok uluslu jeostratejik bir planlamanın ayak sesleri mi?
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…