Siyaset

New York’ta İklim Haftası: Krizin çözümü için ne kadar etkili?

2009 yılında küçük bir panel tartışması olarak başlayan Climate Week, bugün devasa bir etkinliğe dönüştü. İklim krizine dair kamuoyu oluşturma çabası adeta yeni bir medya kampanyası haline gelmiş durumda. (Foto: Donna Alberico/Margarita Productions) 

Günümüz dünyası, kendi tarihinde hiç deneyimlemediği bir iklim kriziyle karşı karşıya. Bu kriz, sadece çevre sorunlarını değil, ekonomik sistemleri ve toplumsal dengeleri de tehdit ediyor. Kapitalizm, üretimi artıran ve insan nüfusunu hızla yükselten bir sistem olarak dünyanın bugünkü durumunu şekillendirdi. Ancak bu büyüme, doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin tükenmesi pahasına gerçekleşti. Isınan dünya, bu tükenişin etkilerini artık daha fazla saklayamıyor; sert gerçeklerle yüzleşmek zorunda, yüzleşiyor da.

Dünya genelinde iklim krizine dair farkındalık artarken, Climate Week NYC gibi etkinlikler, bu sorunların çözümüne dair umut vaat ediyor. 2009 yılında küçük bir panel tartışması olarak başlayan Climate Week, bugün devasa bir etkinliğe dönüştü. İklim krizine dair kamuoyu oluşturma çabası adeta yeni bir medya kampanyası haline gelmiş durumda.

Toplantılar, atölye çalışmaları ve panel oturumlarıyla dolu bu hafta boyunca, bilim insanları, politika yapıcılar, girişimciler ve sürdürülebilirlik danışmanları bir araya gelerek çözümler üretmeye çalışıyor. Ancak, bu etkinliğin gerçek anlamda bir fark yaratıp yaratmadığı hala tartışma konusu.

Kapitalizmin sürdürülemez büyümesi

Kapitalist sistemin sürdürülebilirliği, iklim krizinin tam merkezinde yer alıyor. Sanayileşme ile birlikte fosil yakıt kullanımına dayalı büyüme, dünya genelinde hem yoksulluğu hem de çevresel sorunları derinleştirdi. 1950’den sonra yoksulluk oranlarında küresel çapta azalma görülse de, bu düşüş çevre üzerindeki baskıyı azaltmadı. Aksine, tarımdaki verimlilik artışı ve insan nüfusunun hızla artması, gezegenin doğal kaynaklarını daha da tüketti. Bugün dünya nüfusu 8 milyara yaklaşmış durumda ve gelecek 30 yılda bu sayının 9 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Bu büyüme, iklim krizinin etkilerini daha da artıracak.

Kapitalizm, her koşulda insanın hayatta kalabileceğini iddia ederken, çevreye yapılan baskının sınırlarını göz ardı etti. 2012’de yapılan bir araştırma, küresel gıda üretiminin sera gazı salınımlarının %30’unu oluşturduğunu gösteriyor. Artan ormansızlaşma, geri dönüşü olmayan biyoçeşitlilik kayıplarına ve kuraklığa yol açarken, gezegenin ekosistemleri yok olmanın eşiğine geliyor.

Umut ve belirsizlik arasında iklim direnişi

Climate Week NYC, bu tehlikeli gidişatı durdurmak adına önemli bir platform sunuyor. Ancak, etkinlikte tartışılan çözümler ve yapılan duyuruların gerçek dünyadaki etkileri tartışmalı. Büyük bankalar ve şirketler, hala fosil yakıt genişlemelerine milyarlarca dolar yatırım yapmaya devam ederken, iklim krizini gerçekten çözmeye yönelik adımların yeterli olup olmadığı sorgulanıyor. Bazıları, etkinliğin “iklim direnişi” için bir umut kaynağı olduğunu savunsa da, bu direnişin ne ölçüde sonuç vereceği belirsiz.

Kapitalizmin sunduğu ekonomik büyüme, doğanın sınırlarını zorladı ve sürdürülebilir olmayan bir yol izledi. Bu sistem, batı dünyasında ve gelişmekte olan ülkelerde orta sınıfın büyümesine katkı sağlarken, aynı zamanda küresel iklim krizini körükledi. Özellikle Çin ve Hindistan gibi ülkeler, fosil yakıtlara dayalı sanayileşme ile milyonlarca insanı orta sınıfa taşıdı. Ancak, bu büyüme, biyoçeşitlilik kayıplarını ve karbon salınımını artırarak gezegenin ekolojik dengesini tehdit ediyor.

Sonuç olarak, Climate Week NYC gibi küresel platformlar, kapitalizmin çevre üzerindeki etkilerini gözler önüne sererken, bu sistemin sürdürülebilir olup olmadığına dair derin tartışmaları da beraberinde getiriyor. Etkinlikler, insanların iklim kriziyle mücadele için bir araya gelmesini sağlarken, çözüm arayışlarının yetersiz kalabileceği endişesi de sürüyor. İklim değişikliği, sadece çevresel bir sorun değil; sosyal adalet, yoksulluk ve eşitsizlikler gibi toplumsal meseleleri de derinleştiriyor. Isınan dünya, biyoçeşitliliğin hızla tükenmesine ve doğal kaynakların geri dönüşü olmayan bir şekilde yok olmasına sahne olurken, çözüm arayışları da hız kazanmalı.

Umuyorum ki, bu farkındalık artar ve gerçek çözümler üretilir.

Utku Perktaş

Prof. Dr. Utku Perktaş, Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyesi.

Recent Posts

Türk Enerji Şirketleri Küresel Sahneye Nasıl Çıkabilir?

Türkiye, sıkça dillendirdiği “Dünya beşten büyüktür” iddiasını enerji sahasında da hayata geçirebilecek potansiyele sahip bir…

11 saat ago

İmamoğlu davasında iki büyük gedik: Beyaz Toros ve Altun itirafı

  Ekrem İmamoğlu soruşturmalarında aslında gedik çok ama masasında Beyaz Toros maketli savcı ve İletişim…

15 saat ago

Merkez Bankasının faiz düşürme kararı ve önündeki üç büyük belirsizlik

Yazının başlığı Merkez Bankasının 23 Temmuz toplantısında politika faizini yüzde 46’dan yüzde 43’e düşürme kararını…

1 gün ago

Kolay ölümler ülkesinde 10 can da orman yangınında gitti

Eskişehir Valiliği, Seyitgazi ilçesi yakınlarındaki ormanlık alanda 23 Temmuz’da çıkan orman yangınında 5’i orman işçisi,…

2 gün ago

Suriye, Türkiye’den askeri destek istedi, Ankara SDG’yi yine uyardı

Milli Savunma Bakanlığı kaynakları 23 Temmuz’da Suriye’nin Türkiye’den askeri destek istediğini duyurdu. Bakanlık geçen hafta…

2 gün ago

New York Times’taki vicdansız Gazze yazısı üzerinden bir Siyonizm analizi

The New York Times gazetesi 22 Temmuz’da “No, Israel Is not Committing Genocide in Gaza-…

3 gün ago