Fethullah Gülen’i kim nasıl keşfetti, kim nasıl devşirdi, kim hangi akılları vererek sisteme soktu, kimler hangi yaratıcı yöntemlerle bir ara Türk devletini manipüle edecek gücü kazanmasını sağladı? Bu soruların bir kısmı hâlâ yanıtsız.
Ama Erzurum’un fakir bir köyünde sekiz kardeşin ikincisi olarak doğup ilkokulu dışarıdan bitirmiş ve Ankara’daki askerliği sırasında 27 Mayıs 1960 darbesini görüp dönmüş bir imam olarak 1963’re Komünizmle Mücadele Derneği Erzurum Şubesi kurucusu olduğunda sadece 22 yaşındaydı.
Erzurum o sırada Sovyetler Birliği’nin Türkiye’yi muhtemel işgali durumunda, NATO’nun güneydoğu kanadının uç noktası olarak bir Amerikan kara üssüne ev sahipliği yapıyordu. NATO’nun, Gladio türü “cephe gerisi” milis gücü, başka deyişler kontrgerilla örgütlenmeleri Sovyet sınırlarında daha da önem taşıyordu; Erzurum siyasi İslamcı ve Türk milliyetçisi akımlar da şehrin siyasi atmosferini belirliyordu.
Aynı yıllarda Erzurumlu genç imamı Nurcu akımıyla tanıştıran, Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi’nin öğrencilerinden olarak bilinen Mehmet Kırkıncı oldu. Kırkıncı yıllar sonra, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ardından, darbe lideri Orgeneral Kenan Evren’e yeni Anayasada din dersini zorunlu yapmasını telkin eden kişi olarak karşımıza çıkacaktı.
Fethullah Gülen’in vaazı kuvvetli bir hoca olarak nam kazanması 1965-1971 yılları arasında İzmir’de Kestanepazarı Camii vaizliği sırasında oldu. NATO’nun Güneydoğu Karargâhına ev sahipliği de yapan İzmir’deki dindar çevrelerde o sırada “Akevler Kooperatifi” konutlarını kurarak bir tür İslami komün hayatı yaşayan ve daha sonra Necmettin Erbakan ve arkadaşlarını Milli Nizam Partisini kurmaya cesaretlendirecek olan “Müstakiller Hareketi” etkiliydi. Gülen’in etkisi kısa sürede Nurcuları aşmaya başladı. Özellikle taşradan gelen fakir ve dindar öğrencilerin bir arada barınmasını sağlamak amacıyla, ileride örgütlenmesinin temel taşlarından olacak (Nur sözcüğünün eş anlamıyla) ilk “Işık Evleri”, Müstakillerin teşvikiyle Gülen tarafından İzmir, Yamanlar’da kuruldu. Kendisi de İzmir’de de Komünizmle Mücadele Derneği şubesi kurucularından oldu.
12 Mart 1971 darbesinde tutuklanıp 6 ay cezaevinde kaldı ama 1974 Bülent Ecevit affından yararlandı ve aleyhindeki dava düştü. 1970’ler boyunca Anadolu şehirlerinde vaazlar verdi, etki alanı genişliyordu. 1979’da Sızıntı dergisiyle medya dünyasına girdi.
Ama Fethullah Gülen’in durdurulamaz tırmanışı asıl 1980 askeri darbesinden sonra başladı. İran İslâm Devrimi ve Afganistan’da Sovyet işgali ABD’de Zbigniew Brzezinski’nin geliştirdiği “ılımlı İslâm” tezine elverişliydi. Gerçi ABD’nın ılımlı İslâm’dan kastı, o zaman diliminde ABD çıkarına hizmet eden Sünni İslam gruplar idi. Örneğin, Müslüman Kardeşler Orta Doğu’da ABD (ve petrol zengini Suudi Arabistan) çıkarlarına hizmet ettiği 1960’lardan 1970’lerin sonuna dek ılımlı İslâm sayılıp desteklenecek daha sonra terörist örgüt sayılacaktı.
Gülen ise bunu bir adım öteye götürdü. “Dinler arası diyalog” çıkışışla ileride barış güvercini rolüyle Katoliklerin Ruhani lideri Papa’nın Sünni muhatapları arasında yer alacaktı. Onun silahla işi olmazdı, o bir eğitim ve barış gönüllüsüydü.
Oysa strateji başkaydı; kale içten fethedilecekti. Asker ve polis okullarında sınav yolsuzluğu haberleri ilk olarak Turgut Özal’ın 1983 seçimlerini kazanıp hükümet kurmasına rağmen hâlâ Türkiye’nin dört bir yanında sıkıyönetim ve olağanüstü halin bulunduğu 1984-85 yıllarında gazetelerde yer almaya başladı. O yıllarda askeri okullara girip Işık Evlerinde “abilerinin” gözetiminde sadece İslâmi komün hayatı gereği katı bir din eğitimi değil aynı zamanda kendilerini laik toplumda gizleyecek “takiye” (yanıltma), gizlilik, bilgi toplama (istihbarat) ve eleman kazanma yöntemleri de öğretilen fakir aile çocukları 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde karşımıza tuğgeneral, albay rütbesine yükselmiş olarak çıkacaktı.
1980’lerde 12 Eylül rejiminin icadı YÖK destekli baskıcı üniversite ortamında devrimci ya da ülkücülerin gölgesi olmadan sessizce siyasal ve hukuk fakültelerini doldurup akşamları Işık Evlerine dönen sessiz taşra çocukları, 2000’lerde AK Parti iktidarında alabildiğine politize savcılar, yargıçlar, polis şefleri, kaymakam ve valiler olarak işbaşına gelecekti.
Aslında Fethullah Gülen Cemaati AK Parti öncesi dönemde de eğitim, ekonomi, yargı ve emniyet alanlarında ağırlığını hissettirmeye başlamıştı. Zaman grubu, gazete ve televizyon markalarıyla medyada ağırlık kazanmıştı. Siyasetçiler dahi ondan Hoca Efendi sıfatıyla söz ediyorlardı. Bank Asya’nın açılışında dönemin (Tansu Çiller ve Abdullah Gül dahil) hükümet üyeleri, (Tayyip Erdoğan dahil) belediye başkanları kurdele kesmek için birbirleriyle yarışıyordu.
Orta Asya’dan Balkanlar ve Afrika’ya dek, bazen o ülkede İngilizce eğitim veren tek eğitim kurumu olan Türk Okulları, o ülkenin bakanlarından yabancı büyükelçilerine dek en önemli kişilerini okul aile birliği toplantılarında bir araya getiriyor, o ülkelerin gelecek nesillerini Türkçe bilgisiyle yetiştiriyordu. Okullar iş dünyasında TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB’a alternatif olarak kurulan TUSKON’un çatısı altında o bölgeye yatırım yapmak isteyen Cemaate yakın iş insanlarınca finanse ediliyordu. Demokratik Sol Parti lideriyken Başbakan Bülent Ecevit dahi Gülen’i bir sûfi-filozof olarak görüyor ve kolluyordu.
1999’de Ecevit Başbakanken ABD istihbarat örgütü CIA, MİT’e artık kaçak durumda olması Avrupa güvenliğine tehdit oluşturmaya başlayan PKK lideri Abdullah Öcalan’ı birlikte yakalamayı teklif etti. Öcalan, Yunanistan’ın Kenya büyükelçiliğinden çıkarılıp 16 Şubat’ta Türkiye’ye getirişmiş, halen tutulduğu İmralı cezaevine konmuştu. Bu olay üzerinden 5 hafta geçmişken Ankara Devlet Güvenlik mahkemesi Gülen aleyhine, Anayasal düzeni değiştirmeye çalıştığı iddiasıyla 19 Mart’ta soruşturma başlattı. Gülen iki gün sonra bir daha dönmemek üzere ABD’ye uçtu.
Hem Öcalan’ın yakalanması hem de Gülen’in ABD’ye kaçması sırasında Ankara’daki ABD Büyükelçiliğinde Enerji Ateşe Yardımcısı maskesiyle çalışan Amerikan istihbarat ajanı Gina Haspel, Donald Trump tarafından CIA Başkanı olarak atanacaktı. Gülen’in ABD’de Pennsylvania eyaletinin Saylorsburg şehrinde ikamet izni alması için kefil olanlar arasında ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz ve CIA’nın Orta Asya, Orta Doğu uzmanı Graham Fuller de vardı.
AK Parti ile Cemaatin ilişkileri 2004’te Genelkurmay’ın Milli Güvenlik Kurulu’nda siyasi İslâmcı yapılanma konusunda soruşturma istemesi ve reddedilmesiyle ısınmaya başladı. Ama iç içe geçmesi Genelkurmay’ın Abdullah Gül’ün adaylığına karşı bildiri yayınlaması, Başbakan Erdoğan’ın da buna direnmesi sonrasında oldu. Gülen polis-yargı-medya gücünü AK Parti’nin emrine verirken AK Parti de devletin kapılarını (ve Fethullah Gülen’in istediği sayıda olmasa da TBMM sıralarını) dek Cemaat üyelerine açtı. Ergenekon serisi davalarla birlikte, üniversiteler, yargı, polis ve asker içinde müthiş bir tasfiye operasyonuna girişildi; medyadaki sahiplik değişimi operasyonları da aynı dönemde başladı.
Gülen’in Erdoğan’a verdiği destek 2010 Anayasa değişikliği halkoylamasında taraftarlarına “gerekiyorsa ölülerinizi mezardan kaldırıp oy kullandırın” demesiyle zirveye ulaşmıştı. AK Parti milletvekilleri, iş insanları, gazeteci ve sivil toplumcular, hatta bakanlar, umreye gider gibi “Hoca Efendiyi” ziyarete gidiyorlardı. Başbakan Erdoğan, halen Almanya’da siyasi sığınmacı olup Türkiye’de aranan bir zamanların amansız savcısı Zekeriya Öz’e zırhlı makam araçlarından birini tahsis etmişti.
Daha sonra “kandırıldık” diyecek olan Erdoğan, o zaman “Kıblemiz bir” diyordu. AK Parti’nin ağır toplarından Bülent Arınç’ın “Ne istediler de vermedik?” sözü bir klişeye dönmüştü.
İşin rengi Suriye iç savaşının patlaması ve Erdoğan’ın MİT üzerinden PKK’yla diyaloga başlaması sonrasında değişti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 2012 başında tutuklanmak istemesi ilk çatlak oldu. Gülen iktidardan daha fazla pay istiyordu. 2013 sonunda Erdoğan, bakanları ve ailesi hakkındaki yolsuzluk soruşturması, 2014 Mart yerel seçimleri öncesinde -Türkiye’nin bilinen en büyük casusluk operasyonu olarak- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun makamının gizli bir Suriye toplantısı sırasında dinlenip kayıtların yayınlanması gibi olaylar ipleri kopardı. Aynı yıl MGK’dan Gülen örgütlenmesini “Paralel Devlet Yapısı” olarak terör örgütü sayan karar çıktı.
Aynı yıl MİT, Gülen örgütünün gizli iç haberleşme sistemi ByLock’u deşifre etti: amaç 2016 Yüksek Askeri Şurasında (YAŞ) Cemaat üyesi subayların kilit noktalara terfi ettirilerek Erdoğan’ın darbeyle devrilmesi, yönetime el konulmasıydı. Hükümetin karşı tedbirleri sonucu kalkışmayı YAŞ öncesine almak zorunda kalan ve artık AK Parti tarafından “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) olarak anılan Cemaate bağlı askerler 15 Temmuz 2016 gecesi harekete geçti. TBMM binası dahil pek çok resmi bina jetlerle bombalandı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tutuklama girişimi de halkın desteğini alacakları beklentisi de boşa çıktı. 16 Temmuz’da darbe girişimleri halkın desteğiyle ordu birliklerince bastırıldığında darbeciler 251 kişiyi öldürmüş, kendilerinden de 36 kişi öldürülmüş, binlercesi tutuklanmıştı. AK Parti bu defa üniversiteler, eğitim ve yargı sistemi, polis ve askerde, Cumhurbaşkanının tersine tasfiye operasyonu başlattı, kurunun yanında çokça yaş da yandı.
Komplonun başka boyutları daha sonra anlaşıldı. Türkiye’nin Avrupa’daki NATO temsilciliklerinde görevli subay subayları ve aileleri, 400 kişi Almanya’dan siyasi sığınma istedi ve aldı. Bir NATO üyesi, bir başka NATO üyesinde darbe girişiminde bulunan NATO subaylarına siyasi sığınma tanıyordu. ABD, Türkiye’nin bütün ısrarlarına rağmen “eksik evrak” gerekçesiyle ne Gülen’i iade etti ne de hakkında yasal işlem başlattı. Bu durum, ABD’nin PKK’nın Suriye koluyla işbirliği ve Türkiye’yi F-35 programından çıkarmasıyla birlikte iki NATO müttefiki arasındaki en ciddi sorunlardandır.
Ankara’da kimilerine göre FETÖ, ABD’nin Türkiye’den 1 Mart 2003 Irak tezkeresini reddedip, işgale katılmamasının intikamıdır, kimilerine göreyse daha uzun erimli, daha yıkıcı bir planın parçası. ABD’de en koyu Hristiyan mezhep ve tarikatların hâkim olduğu Beyaz Saray yönetimlerinin Rusya’ya karşı dayanışma beklediği NATO müttefikini yıkmak isteyen siyasi İslâmcı bir hareket liderine ev sahipliği yapması pek kolay rastlanacak bir örnek değildir.
Fethullah Gülen’in zaten öteden beri bozuk olan sağlığının son yıllarda daha da bozulduğu bildiriliyordu. Etrafı daha baba ölmeden mirasını paylaşmaya çalışan hayırsız çocuklar gibi, örgütün parasını kontrolünü ele geçirmeye çalışan hizip şefleriyle çevriliydi.
Türkiye’nin bir dönemine travmatik izler bırakarak 20 Ekim’de Pennsylvania’da tedavi gördüğü hastanede 83 yaşında öldü. Dışişleri Bakanı Fidan, Gülen taraftarlarına “Oyun bitti, artık bırakın” anlamında bir çağrı yaparken, onların birbirlerine girdiği iddialarına dair haberler gelmeye başlamıştı bile.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…