Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 25 Kasım’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile birlikte NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’yi Kabul etti. Görüşmeden çıkan somut sonuç, NATO Zirvesinin 2026’da Türkiye’de yapılacağıydı. Görüşmenin asıl önemiyse hem artık nükleer tehlikenin konuşulduğu Ukrayna-Rusya hem de Orta Doğu’da İsrail saldırılarının dizginlenemez boyut kazanmasıyla sertleşen savaş rüzgârlarıydı.
Ankara’daki bu görüşmeden birkaç saat sonra NATO Askeri Komite Başkanı, Hollandalı Oramiral Rob Bauer’in Brüksel’de yaptığı konuşma bunun kanıtıydı.
Avrupa Politikalar Merkezi isimli düşünce kuruluşunda konuşan Bauer, iş dünyası liderlerini savaş dönemi senaryosuna hazırlanmaları konusunda uyardı.
Bauer, iş dünyasını “Rusya ve Çin gibi ülkelerin şantajlarına karşı daha az savunmasız olmak” için işletmelerini bir “savaş senaryosuna hazırlıklı” olmaya ve “üretim ve dağıtım hatlarını buna göre ayarlamaya” çağırdı.
Bir nevi topyekun seferberlik hazırlığı.
“Savaş senaryosuna hazırlanın”
“Muharebeleri kazanan ordu olsa da savaşları kazanan ekonomilerdir” diyen Amiral Bauer “Ne olursa olsun tüm önemli hizmet ve malların teslim edilebileceğinden emin olabilirsek, bu caydırıcılığımızın önemli bir parçası olacaktır” diye konuştu.
Bauer’e göre caydırıcılık kavramı askeri gücün ötesine geçmişti, çünkü savaşta mevcut tüm araçlar kullanılabilirdi ve zaten kullanılmaktaydı. Batı bunu “Artan sabotaj eylemleriyle” ve Rusya’nın Gazprom anlaşmasını sonlandırarak Avrupa’nın enerji tedarikini baltalamasında görüyorduk.
NATO komutanı ABD ve AB’nin Rusya’ya yaptırımları üzerinde durmuyordu ama endişenin, son NATO zirvesinde ilk kez tehdit olarak anılan Çin olduğu, çizdiği şu tablodan anlaşılıyordu:
• “Batı Çin’den gelen malzemelere bağımlı. Tüm nadir toprak malzemelerinin yüzde 60’ının Çin’de üretiliyor ve yüzde 90’ının orada işleniyor. Sakinleştiriciler, antibiyotikler, anti-enflamatuvarlar ve düşük tansiyon ilaçları için kimyasal bileşenler de Çin’den geliyor.
• “Komünist Parti’nin bu gücü asla kullanmayacağını düşünürsek saflık etmiş oluruz. Avrupa ve Amerika’daki iş dünyası liderleri, aldıkları ticari kararların uluslarının güvenliği açısından stratejik sonuçlar doğurduğunun farkına varmalıdır.”
Türkiye-NATO karşılıklı beklentiler
Rutte’nin (Türkiye’nin de desteğiyle) seçilmesinden sonra nezaket ziyareti sayılabilecek bu ilk temas, genişleyen savaş riskinin NATO Komutanının iş dünyasını seferberliğe hazır olmaya çağırmasına dek vardığı dönemde gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Fidan’ın nükleer boyut da eklenebilecek “Küresel savaş” saptaması ve gelişmelerin hızlanmasına bakılarak kısa ve orta vadede somut sonuçları beklenebilir.
Donald Trump’ın 20 Ocak’ta devralacağı ABD Başkanlığı, tahmin edildiği üzere Avrupa’yı da Ortadoğu’yu da sarsmaya başladı. Trump’ın öngörülemezliği bunun başlıca nedeni.
Rutte’nin görüşme sonrasında “X” hesabında “Öngörülemezliği giderek artan bir dünyada Türkiye NATO’ya çok değerli katkılarda bulunmaktadır” demesinin bir karşılığı var.
Türkiye’nin de NATO’dan beklentileri var. Terörle mücadelede işbirliği ilk sıralarda. NATO’nun lider ülkesi ABD’nin Suriye’de PKK bağlantılı örgütlerle işbirliği Türkiye’nin bir numaralı ulusal güvenlik sorunu. Bu çerçevede Rutte’nin PKK saldırısına uğrayan TUSAŞ tesislerini ziyareti Ankara’yı memnun etti.
İletişim Başkanlığının kısa açıklamasındaki “Savunma sanayii malzemesi tedarik dayanışması” ifadesi ucu F-35’e ve Eurofighter’a dek giden örtülü ambargolara atıfta bulunuyor.