

Almanya ülkenin tarihi için kritik sayılan erken genel seçimler için 23 Şubat’ta sandık başına gidecek. “Şu an görebildiğimiz en kesin şey Almanya’nın dünya dengelerini sarsabilecek yol ayırımında bulunduğudur.”
Almanya seçimlerinin Alman halkının seçimleri olmaktan çıkıp uluslararası ve jeopolitik bir boyut kazandığı artık dünya medyasına düşen haberler nedeniyle de yakından biliniyor. Bunun en kesin belirtisi Amerika Birleşik Devletleri’nden geldi. Önce Elon Musk bir “x” iletisiyle Almanya’daki yerleşik politik partileri ve Başbakan Olaf Sholz gibi politikacıları eleştirdi. Seçimleri radikal sağ olarak nitelenen “Almanya İçin Alternatif” (AfD) partisinin kazanması gerektiğini söyledi. Ardından da Parti Başkanı ve AfD’nin Başbakan adayı Alice Weidel ile canlı olarak yayınlanan bir sohbet yaptı.
Almanya seçimlerinde ABD gölgesi
Yeni ABD yönetimin desteği Elon Musk ile sınırlı kalmadı. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen “Münih Güvenlik Konferansına” katılan Başkan yardımcısı J.D. Vance üst düzey Alman politikacılarının, diplomatların ve generallerin önünde AfD’ye açıkça destek verdi. Almanya’da demokrasinin tam uygulanmadığını, özgürlüklerin kısıtlandığını ve AfD’ye karşı ayırımcılık yapıldığını ileri sürdü. Alman devletinin ve yerleşik partilerin göçmen sorunu karşısında gereğini yapmadıklarını öne sürdü. Daha sonra da AfD Başkanı ve adayı Alice Weidel ile bir görüşme yaptı.
Sosyal Demokrat Başbakan Olaf Scholz ve Hristiyan Demokrat Parti Başkanı ve Başbakan adayı Friedrich Merz buna karşı ciddi bir tepki verdiler. Müttefik olsalar da yabancı devletlerin Alman seçimlerine karışmasına karşı olduklarını açıkça dile getirdiler. Ama ABD Başkan yardımcısı Vance böylece Elon Musk’ın sözlerinin sadece kendi görüşünü yansıtmadığını, yeni Amerikan yönetiminin de görüşleri olduğunu vurgulamış oldu.
Müttefik ABD’den tutum değişimi
Oysa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın ekonomik ve politik düzeninin kurulması büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletlerinin eseriydi. Amerikalılar Almanya’nın ekonomik bir dev olması için destek vermiş, ama bunu uygun bir askeri güç elde etmesini istememişti Almanya’da kimin hangi gazete ve dergiyi çıkartacağına karar verecek kadar işin içine girmişti Amerikalılar.
Sovyet işgal bölgesinin içerisinde kalan Batı Berlin’in Rusların eline geçmesini Amerika engellemişti. Daha da ötesinde AB’nin ebesi olan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile Avrupa Ekonomik Birliğine (AET) katılmasına izin vermişlerdi Almanya’nın. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin baş düşmanı konumundaki Almanya, Amerika tarafından pürüzsüz şekilde NATO’ya üye yapıldı.
Şimdi aynı Amerika Birleşik Devletleri ikinci büyük savaş sonrasında bir bakıma en doğal ve en uyumlu müttefiki durumundaki Almanya’yı sertçe uyarıyor ve hiç alışılmadık biçimde onun politik sistemini, kurumsal yapısını ve yine ABD tarafından on yıllar boyunca desteklenmiş düşünce ve öğreti temellerini hırpalıyor.
Avrupa’yı pazarlığın dışında tutmak
Ve elbette ki Amerika Birleşik Devletlerinin yeni yönetiminin bu davranışı düşünülmemiş, rastgele, planlanmadan atılmış bir adım değildir. Tam tersine çoktan başlamış ve Avrupa’yı da sarmış olan büyük jeopolitik fırtına karşısında yeni Amerikan yönetiminin gütmek istediği temel tutumla da uyumludur bu politika: yeni ABD yönetimi büyük olasılıkla Almanya’yı, dolayısıyla Almanya-Fransa ekseni üzerinde oluşmuş Avrupa Birliğini etkisizleştirmek ve Ukrayna savaşı üzerinden Rusya, belki daha sonra da Çin’le birlikte oturacağı büyük pazarlığın dışında tutmayı amaçlıyor.
İşte bu perspektiften bakıldığı zaman yeni Amerikan yönetiminin neden AfD ile yakınlık kurduğu veya kurmaya çalıştığı, destek verdiği anlaşılıyor. Aynı zamanda da Alman seçimlerinin neden jeopolitik bir boyut kazandığı açıkça görülüyor. Çünkü Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) de açık bir biçimde Almanya’da 1945 sonrasında kurulmuş olan, Almanya’nın AB ve Batı İttifakı içerisinde konumlandığı düzenin bozulmasını istiyor. Elon Musk ile Başkan yardımcısı Vance’in yaptıkları alışılmadık ve cüretli girişimleri işte bu jeopolitik arka planının iz düşümleri olarak algılamak mümkündür.
Seçmeni nasıl etkileyecek?
Alman kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşen bu gelişmeler, Amerikalıların Almanya’nın seçimlerine açıkça karışması Alman seçmeni nasıl etkileyecektir? Bunu 23 Şubat 2025, yani bu pazar günü yapılacak seçimlerin sonucunda görmek fırsatını bulacağız.
Fakat seçimin hemen öncesinde Alman iç politikasına da kısaca değinmekte yarar var. Yaklaşık bir hafta önce ülkenin ünlü RTL televizyonunda dört partinin başbakan adayları arasında yapılan açık oturum bu konuda bize önemli ip uçları verdi. Sosyal Demokrat Parti’nin adayı ve Başbakan Olaf Scholz, Hristiyan Demokrat Parti’nin Başkanı ve adayı Friedrich Merz ve Yeşil Parti’nin adayı Robert Habeck, sosyo-ekonomik konularda aralarındaki görüş ve politika ayrılıkları konusunda sert tartışmalar yaptılar.
Buna rağmen, Avrupa Birliği, Ukrayna ve Almanya’nın var olan anayasal düzeninin korunması konusunda ortak bir tutum ve kararlılık sergilediler. AfD Başkanı ve adayı Alice Weidel’i Ukrayna konusundaki tutumu nedeniyle eleştirdiler ve Rusya yanlısı olmakla suçladılar. Amerika Birleşik Devletlerinin Almanya’nın iç işlerine karışma çabalarını hep birlikte kınadılar.
Hristiyan Demokrat Parti’nin adayı ve başkanı Friedrich Merz ise çok kesin bir tavırla, seçimlerden sonra AfD ve Alice Weidel ile hiçbir şekilde koalisyon kurmayacağını ve hiçbir işbirliği içine girmeyeceğini belirtti.
Almanya yol ayrımında
Alman kamuoyu araştırma şirketi INSA’nın 20.02.2025 gününü yansıtan son verilere göre,
CDU/ CSU (Hristiyan Demokrat) % 30 208 milletvekili
Die AfD (Almanya İçin Alternatif) % 21 145 milletvekili
SPD (Sosyal Demokrat Parti) % 15 104 milletvekili
Grüne (Yeşiller) % 13 90 milletvekili
Die Linke (Sol Parti) % 7 48 milletvekili
BSW (Sahra Wagenknecht İttifakı) % 5 35 milletvekili
FDP (Özgür Demokrat Parti) % 4 *
Öbür % 5 *
oy oranına ve buna denk düşmesi olası milletvekiline sahip olacak gibi görünüyor.
Söz konusu veriler doğruysa veya doğru çıkarsa Almanya’yı yeni bir koalisyon döneminin beklediğine kuşku yok. Ama bu veriler Alman toplumunun derinliklerindeki iç politik akıntıları yansıtmıyor. AfD kamuoyu araştırmalarında görünmeyen bir başarıyı yakalarsa ortaya çıkacak sonucun Almanya’da ve Avrupa Birliğinde çok derin kırılmalara yol açması, en büyük jeopolitik fırtınanın Avrupa’yı sarması pek mümkün görünmektedir.
Bunu da ancak 24 Şubat 2025 pazartesi günü itibariyle görüp tartışabileceğiz. Ama şu an görebildiğimiz en kesin şey Almanya’nın dünya dengelerini sarsabilecek yol ayırımında bulunduğudur.