Yeşil Dönüşümde hala altyapı sorunları ve kırılganlık söz konusu. Yeşile geleceğe fosil yakıtlar köprüsünden geçeceğiz. (Şekil: Ampra/Microsoft)
Bir zamanlar Asya-Pasifik bölgesinin yönetiminden sorumlu olduğum Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yeni raporuna göre, 2025 yılında küresel enerji yatırımları 3,3 trilyon dolara ulaşacak. Bu rakam yalnızca nicel bir rekoru değil, aynı zamanda enerji önceliklerinde niteliksel bir değişimi işaret ediyor. Bu toplamın 2,2 trilyon doları yenilenebilir enerji, nükleer, şebeke altyapısı, enerji depolama ve düşük emisyonlu yakıtlara ayrılmış durumda. Yeşil Dönüşüm denilen bu… Ancak geriye kalan 1,1 trilyon dolar hâlâ petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıt sektörlerine yöneliyor.
Bu tablo, ilk bakışta fosil çağın sonuna yaklaşıldığını düşündürebilir. Ancak bu sonuca varmak hem aceleci hem de tehlikeli bir iyimserlik olur. Bugün itibarıyla dünyadaki birincil enerji tüketiminin yüzde 81’i hâlâ fosil kaynaklardan sağlanıyor. Sermaye piyasaları ve teknolojik inovasyonlar enerji dönüşümünü hızlandırsa da bu süreç hâlâ dengesiz, kırılgan ve fosil bağımlılığından kurtulamamış durumda. Son örneğini İspanya, Portekiz kesintilerinde gördük.
Enerji dönüşümü genellikle “temiz” ve “kirli” kaynaklar arasında bir savaş gibi sunuluyor. Gerçekte ise dünya, uzun bir süre daha melez bir enerji düzeniyle yaşamaya mahkûm. Evet, yeşil yatırımlar rekor kırıyor. Ancak:
• Elektrik şebekeleri, üretim kapasitesinin çok gerisinde,
• Depolama teknolojileri hâlâ yetersiz ve pahalı,
• Baz yük (sürekli enerji) ihtiyacı büyük ölçüde doğal gaz, kömür ve nükleerle karşılanıyor,
• Ve hâlâ milyarlarca insan, güvenilir ve uygun fiyatlı enerjiye erişemiyor.
Bu nedenle, sadece arz güvenliği değil; politik istikrar, istihdam ve sanayileşme kaygıları da fosil kaynakların hâlâ hayatta kalmasını sağlıyor. Çin’in 2024 yılında 100 GW’lık yeni kömür santrali onaylaması—2015’ten bu yana en yüksek yıllık artış—bu gerçeği gözler önüne seriyor.
Fosil kaynakları bir çırpıda terk edemiyoruz. Aynı zamanda, düşük karbonlu geleceğe uzanan kusurlu ama gerekli bir köprü işlevi de görüyorlar.
Donald Trump’ın ikinci döneminde petrol ve gaz üretimini teşvik eden “Drill, baby, drill– kaz yavrum kaz” sloganı yeniden Amerikan enerji politikasının merkezine oturdu. Düzenlemeler gevşetiliyor, fosil üretimi teşvik ediliyor. Ancak bu kez piyasalar o eski noktada değil.
• ABD kaya petrolü yatırımları 2020’den bu yana il kez bu yıl yüzde 6 düşecek,
• Buna karşılık, ABD, Katar ve Kanada’daki LNG projeleri hızla artıyor,
• Yatırımcılar artık fosile temkinli yaklaşıyor; karbon ayak izi, ESG (çevresel-sosyal-yönetişim) kriterleri ve sürdürülebilirlik beklentileri ağır basıyor.
Trump söylemi şekillendirebilir ama sermaye artık başka yöne akıyor. Bu politikalar süreci yavaşlatabilir; ancak durduramaz.
2025 itibarıyla “yeni” elektriğe yapılan yatırımlar, fosil yatırımların yüzde 50 üzerine çıktı. Güneş, rüzgâr, batarya, şebeke ve elektrifikasyon odaklı yeni bir elektrik çağının eşiğindeyiz.
Ama altyapıda ciddi eksikler var:
• Elektrik üretimi artıyor ama şebekeler yeterince büyümüyor,
• Trafo ve kablo tedarikinde küresel sıkıntılar yaşanıyor,
• ABD’de çelik ve alüminyum fiyatlarındaki artış, projelerin maliyetlerini yukarı çekiyor.
Yani geçiş sadece üretimle değil, bütüncül sistem entegrasyonuyla mümkün olacak.
Türkiye, büyük oranda dışa bağımlı bir enerji ülkesi. Ancak son yıllarda önemli bir ivme yakaladı: kurulu elektrik gücü 119 GW’ı aştı, bunun yüzde 61’i yenilenebilir kaynaklardan geliyor. Rüzgâr ve güneşin toplam payı yüzde 30’un üzerine çıktı. Bu oranla Türkiye, AB ortalamasını geride bırakmış durumda.
Yine de enerji üretiminde hâlâ ithal doğal gaz ve kömür ağırlıklı. Türkiye’nin gerçekten “yeşil egemenlik” inşa edebilmesi için şebeke modernizasyonu, verimlilik yatırımları, daha net, bütüncül bir yönetişim modeli ihtiyaç haline geldi.
Yatırımlar artıyor, sistem dönüşüyor. Ama fosil kaynaklar hâlâ hayatın içinde.
Asıl sorumuz şu: yeşil ve fosil enerji birlikte nasıl yönetilir? Bu geçiş süreci nasıl dengeli, adil ve sürdürülebilir kılınır?
Verilecek yanıt yalnızca enerji politikasını değil, Türkiye’nin dış politikadaki manevra alanını, sanayi rekabetçiliğini, iklim hedeflerine ulaşma kapasitesini ve gelecek nesillere bırakacağımız kalkınma mirasını da şekillendirecek.
Enerji artık sadece bir kaynak değil; stratejik bir pusula.
Yönetişimi artık dış politika, sanayi stratejisi ve ulusal güvenliği etkiliyor.
Görevimiz, fosil bağımlılığından kör bir kopuş değil; gerçekçilik, eşitlik ve sistem düşüncesiyle yönetilen bir dönüşüm tasarlamak.
Çünkü bu çağda şunu bilmek zorundayız: Geleceği yeşil enerjiyle kuracağız ama bugünü terk etmeden.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın PKK’nın 11 Temmuz’da ilk silah bırakışını takiben 12 Temmuz’da yaptığı konuşmada AK…
2024 Nisan’ında İsrail'in İran'a saldırması ve İranın karşılık vermesiyle tabık olduğumuz karşılıklı hava saldırıları, yalnızca…
Öncelikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 11 Temmuz’da PKK’nin silah bırakmaya başlaması ardından gözlerin çevrildiği 12…
PKK 47 yıl önce Türkiye’den bir Kürdistan koparmak için çektiği silahı 11 Temmuz 2025, saat…
PKK 47 yıllık sürdürdüğü, Türkiye’ye on binlerce insanın canına, trilyon düzeyinde ekonomik zarara ve hesap…
Enerji, artık sadece evlerimizi ısıtan, sanayiyi döndüren ya da arabalarımızı çalıştıran bir girdi olmaktan çok…