

İspanya-Portekiz elektrik kesintisi teknolojinin getirdiği refahın ne kadar kırılgan olduğunu, ayrıca yeşil enerjinin de riskleri olduğunu gösterdi. Türkiye’nin de çıkarması gereken dersler var.
28 Nisan 2025 sabahı, İspanya ve Portekiz bir anda sessizliğe gömüldü. Bütün İber Yarımadasını kapsayan, hatta Avrupa’nın başka şehirlerine de yayılan elektrik kesintisi nedeniyle ne trenler çalışıyor ne uçaklar kalkıyordu ne de iletişim sağlanabiliyordu. Hastaneler acil protokollerini devreye soktu, bazı ameliyatlar iptal edildi, ATM’ler hizmet dışı kaldı, marketlerde ödeme sistemleri çöktü. Dijital dünyanın belkemiğini oluşturan elektrik altyapısı aniden çöktü ve hayat neredeyse durdu.
Bu bir bilim kurgu senaryosu değildi; gelişmiş ekonomileriyle AB’nin iki güneybatı ülkesinin yaşadığı şokun özetiydi. Madrid, Barselona, Sevilla, Lizbon ve Porto gibi büyük şehirler adeta felç oldu. Uzmanlar, güneş enerjisindeki ani üretim düşüşünü ve iletim hatlarındaki frekans dengesizliklerini işaret ediyor. Ancak, zayıf bir ihtimal de olsa, İspanya Yüksek Mahkemesi (Audencia Nacional) , olayın ardında “kritik altyapıya yönelik potansiyel bir bilgisayar sabotajı” olabileceği şüphesiyle geniş çaplı bir soruşturma başlattı.
Panik yaratan bu kesinti sadece İber Yarımadası’ndaki ülkeler için değil; benzeri riskler altında yaşayan hepimiz için bir uyanış çağrısı niteliğinde.
Elektrik kesintisi: refahın kırılganlığı
Dijitalleşme sayesinde akıllı şehirler, uzaktan eğitim, çevrim içi bankacılık ve e-devlet hizmetleri gibi hayatımızı kolaylaştıran sistemler artık yaşamın ayrılmaz bir parçası. Ancak bu sistemlerin çalışabilmesi için görünmez bir sinir ağına, yani kesintisiz elektrik ve internet altyapısına ihtiyaç var.
İspanya-Portekiz kesintisi bize acı biçimde gösterdi ki, bu ağda yaşanacak birkaç saatlik bir çöküş bile bir ülkenin omurgasını kırmaya yetebilir.
Bir düşünün: İnternet trafiği normalin yüzde 17’sine düştü. Dijital kamu hizmetlerine erişilemedi. Hava trafik kontrol sistemlerinde gecikmeler yaşandı. Kripto para borsaları ve bankacılık uygulamaları durdu. Yani sadece fiziksel değil, sanal dünya da karardı.
Yaşanan büyük çaplı elektrik kesintisi, dijitalleşmenin getirdiği kırılganlıkların yanı sıra yenilenebilir enerjinin tek başına kesintisiz elektrik arzını sağlamakta yetersiz kalabileceğini gösterdi. Güneş enerjisindeki ani üretim düşüşü, sistemin dengesini bozdu ve geniş çaplı bir kesintiye yol açtı. Bu durum yalnızca İber Yarımadası için değil, benzer enerji dönüşüm süreçlerinden geçen Türkiye gibi ülkeler için de önemli bir uyarı niteliğindedir.
Türkiye’ye çıkarılabilecek dersler
Türkiye’nin elektrik üretiminde (ve kurulu gücünde) yenilenebilir enerji kaynaklarının payı giderek artıyor. 2025 yılı itibarıyla yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payının yüzde 47,8’e ulaşması hedefleniyor.
Türkiye’nin toplam kurulu elektrik kapasitesi 2025 yılı itibarıyla yaklaşık 117.000 megavata ulaştı; bu kapasitenin yüzde 20,4’ü barajlı hidroelektrik santrallerden, yüzde 17,6’sı güneş enerjisinden ve yüzde 11,1’i rüzgâr enerjisinden sağlanıyor.
Ancak yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi hava koşullarına bağlı ve bu da enerji arzında dalgalanmalara yol açıyor. Enerji arz güvenliği açısından, örneğin İspanya-Portekiz örneğindeki gibi ülke çapında elektrik kesintisi riskine karşı, enerji politikalarında, yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra fosil yakıtlar ve nükleer enerji gibi sürekli üretim sağlayabilen kaynakların da dengeli bir şekilde yer alması gerekiyor. ABD’de Donald Trump’ın işbaşına gelmesiyle enerji politikalarındaki küresel değişimlerin Türkiye’ye etkileri de önem taşıyor.
Ayrıca enerji altyapılarının siber saldırılara karşı korunması ve acil durum planlarının oluşturulması da enerji arz güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Yeşil enerjinin de riskleri var
İberya elektrik kesintisi bize dijital ve yeşil enerji çağının parıltılı yüzünün ardında ciddi kırılganlıklar olduğunu hatırlatıyor. Doğal koşullarla değişen yeşil enerjiye fazla bağımlılık da İspanya-Portekiz kriziyle tartışılmaya başlandı. Giderek artan iklim değişikliği etkileri, enerji arz-talep dengesizlikleri ve jeopolitik gerilimler, bu tarz kesintilerin yalnızca birer istisna değil, önümüzdeki dönemde “yeni normal” olabileceğini gösteriyor.
Artık mesele sadece büyük çaplı elektrik kesintisi değil; bu kesintilerin toplumun güvenliğini, ekonomisini ve sosyal barışı nasıl etkileyeceğidir. Dijital uygarlığımızı yeniden düşünme zamanı geldi. Enerjiyi sadece tüketilecek bir kaynak değil, korunması gereken bir medeniyet altyapısı olarak görmeliyiz.
Bu karanlık deneyim, eğer gereken dersler çıkarılırsa, geleceğin daha dayanıklı toplumlarını inşa etme yönünde bir milat olabilir.
Devletlerin yapması gerekenler
Uzun süreli elektrik kesintisi türünden krizler yalnızca teknik birer arıza değil; aynı zamanda stratejik güvenlik meseleleridir. Dolayısıyla kamu otoritelerinin her düzeyde hazırlıklı olması artık bir lüks değil, zorunluluk:
– Kapsayıcı Altyapı Reformları: Geleneksel enerji hatları modernize edilmeli; mikro şebekeler ve enerji depolama çözümleri yaygınlaştırılmalıdır.
– Kriz Senaryoları ve Tatbikatlar: Sivil savunma mekanizmaları yalnızca askeri tehditlere değil, altyapı çöküşlerine karşı da tatbikatlarla test edilmelidir.
– Siber Savunma Güçleri: Enerji üretim ve dağıtım ağları artık askeri hedefler kadar stratejik öneme sahiptir. Bu nedenle siber saldırılara karşı özel güvenlik birimleri kurulmalıdır.
– Uluslararası Senkronizasyon: Avrupa enerji ağları arasındaki frekans senkronizasyonu ve yük paylaşımı mekanizmaları gözden geçirilmeli; kriz anında devreye girecek hızlı yanıt protokolleri oluşturulmalıdır.
Bireylerin yapması gerekenler
Devletlerin yanında bireylerin de uzun süreli elektrik kesintisi riskine karşı bilinçli ve hazırlıklı olması gerekiyor. Çünkü afet anında ilk müdahale çoğu zaman hükümetten değil, komşudan gelir:
– Acil Durum Setleri: Evlerde jeneratör, pilli radyo, el feneri ve yedek batarya gibi araçlar mutlaka bulunmalıdır.
– Bilgiye Erişim Alternatifleri: Elektrik ve internetin olmadığı bir senaryoda doğru bilgiye erişim için FM radyo ya da uydu destekli mobil sistemler edinilmelidir.
– Yerel Dayanışma Ağları: Mahalle bazlı dayanışma sistemleri oluşturulmalı; yaşlılar, çocuklar ve engelliler için destek planları yapılmalıdır.
– Enerji Farkındalığı ve Tasarruf: Elektrik kullanım alışkanlıklarımız gözden geçirilmeli; enerji tasarrufu içselleştirilmeli ve evlerimizde basit yalıtım önlemleri alınmalıdır.